Bu hafta vizyona giren Denizin Ortasında – In The Heart of Sea edebi eserler içinde en sevdiklerimden biri olan Moby Dick’in yazılmasına ilham veren gerçek bir öyküyü anlatıyor.

İnsan ve doğanın mücadelesi bir çok romana ve filme ilham kaynağı olmuştur. Bunun en büyük sebebinin doğanın gücüne karşı koymaya çalışan insanın aslında kendisinin de bu doğanın bir parçası olduğunu unutması ve böylesi bir umutsuz savaşın insanı kendisine bakmaya zorlaması diye düşünüyorum. İnsan doğayı yendiğinde onun için herşey kötü gidiyor. Çünkü bu yenilgi aslında insanın doğaya değil daha çok kendisine verdiği zarar oluyor. Bu tür romanlar içinde Moby Dick belki ilk okuduğum klasik romanlardan olması sebebiyle benim için ayrıcalıklıdır. O genç yaşımda erkek dünyasına dair aldığım ilk dersler bu romanın içinde yatıyordu. Bir erkeğin korkularının üzerine gitmesi, kendi zayıflıkları ile savaşmak için yanıp tutuşması, fazla ileri gittiğinde ise bu korkuların esiri olması hep etkilendiğim tarafıdır bu öykünün. Moby Dick’teki Kaptan Ahab belki de ilk karşılaştığım negatif kahramandı. Sevsem mi sevmesem mi karar veremediğim bir karakter. Bunlar önemli çünkü insan bu karakterleri anlayarak hayattaki gerçek kişiliğini yapılandırıyor. Veya bizim dönemimizde öyleydi. Sanıyorum o zamanlara romantik dönemler denmesinin sebebi bu. Bu hafta vizyona giren Denizin Ortasında – In The Heart Of Sea ise Moby Dick’in yazılmasına ilham veren gerçek bir hikayeyi anlatıyor. Yazar Herman Neville, Essex adlı geminin başına gelenlerin peşindedir. Olaydan sağ kurtulan ve yaşayan tek isim olan Tom Nickerson ile bir röportaj yapmak istemektedir. Olay olduğunda 14 yaşında olan Tom hayatının son dönemlerinde sürekli içinde sakladığı ve kendini tüketen sırları genç yazara açmakta isteksizdir. Ama eşi bu sırların paylaşılarak geride bırakılması gerektiğini düşünür. Onun ısrarıyla röportaj başlar. Tom hikayesini anlatırken karşısındaki yazarın tutkusundan etkilenir ve niye ısrarla bu hikayenin peşinden koştuğunu öğrenmek ister. Genç Neville tıpkı hikayedeki kahramanlar gibi kendi korkularının peşine bu hikayenin sırrını öğrenerek düşmek azmindedir. Gerçek hikayede Essex adlı gemi balina avına çıkar. Geminin kaptanı olması gereken Owen Chase denizci bir aileden gelmediği için ikinci kaptan olarak atanır asıl kaptan ise hiç tecrübesi olmayan ama bu sanayinin önemli ailelerin birinin oğlu olan Podllack olur. Kısacası torpille gemiye kaptan olmuştur. Bu iki adamın arasındaki sürtüşme yolculuk boyunca artarak devam eder. Üstelik hedefledikleri balinaları da bulamamaktadırlar. İkili arasındaki yarış onları daha önce gidilmemiş açık denizlere sürükler. Sonunda büyük bir balina sürüsüne rastlarlar. Sandallar denize indirilir ve av başlar. Tam o sırada şimdiye kadar karşılaşmadıkları büyüklükte beyaz bir balinaya denk gelirler. Bu balina diğerleri gibi değildir. Boyutunun dışında saldırgan bir tavrı vardır. Sanki o zamana kadar avlanan bütün hemcinslerinin intikamını almak istemektedir. Beyaz balina gemiyi batırır. Denizciler son anda üç sandalla canlarını kurtarırlar. Fakat balinayla aralarındaki kovalamaca bitmemiştir. 90 günlük açlık susuzluk ve balina saldırılarından sonra bir elin parmağı kadar denizci kurtarılır. Ne Pollack ne de Chase artık eski insanlardır. Denizde yaşadıkları hayatta kalma savaşı ikisini de değiştirmiştir. İşte bu hikaye, yazar Neville’in hayal dünyasının süzgecinden geçip Moby Dick’in yazılmasına sebep olur. Bu arada gerçek hikayenin de bir roman uyarlaması olduğunu söyleyelim. Moby Dick ile Essex’in gerçek hikayesinin arasındaki en büyük fark edebi değerlerinin karşılaştırılamayacak olması. Moby Dick gerçekten Herman Neville’in bütün karanlık dünyasını içinde barındıran ve edebi değeri çok yüksek bir romanken Essex daha fazla belgesel, daha fazla öykü odaklı bir roman ve filmi de öyle kotarılmış. Yönetmen Ron Howard Akıl Oyunları, EdTv, DaVinci’nin Şifresi, Apollo 13 gibi farklı türdeki filmlerde kabiliyetini kanıtlamış bir yönetmen. Filmin dilini öyle ayarlamış ki öykü Moby Dick’ten çok daha gerçekçi bir tarza sahip olmuş. Bunun yanında eski dönemlerin masalsılığını da üstünde taşıyor. Bence Hollywood’un en büyük başarısı da bu denge unsurunu hedeflediği zaman çok iyi tutturabilmesi. Oyunculara gelirsek son dönemin hem fiziği hem de kabiliyetiyle öne çıkan isimlerinden olan Chris Hemsworth, muhteşem karakter oyuncularından Brendan Gleeson filmi sürüklüyor. Tam bir görsel şölen olan Denizin Ortasında yeni yılın ilk vizyon haftasında tam da seyredilecek bir film.

 

FİLMİN KÜNYESİ
Filmin orijinal adı: In the Heart of Sea
Yönetmen: Ron Howard
Senarist: Charles Leavitt
Oyuncular: Chris Hemsworth, Benjamin Walker, Cillian Murphy, Tom Holland
Yapım: 2015, ABD, İngiltere, 122 Dak.

 

1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.