23-25 Mayıs tarihleri arasında Urla’da ilki yapılan Uluslararası Urla Gastronomi Film Festivali’ndeydim… Sinema ve yemek kültürünü buluşturmak yeni değil ama iddialı ve çok hoş bir fikir! Ercan Kesal ve Nazan Kesal’ın Urla’da açtıkları mekanları Urladam’ın her köşesini kapsayan festivalde yoğun ve hoş anlar geçirdiğimizi söylemeliyim. Zaten ilk program geldiğinde ne kadar dolu dolu bir program yapmışlar demiştim, pratikte de aynısı oldu. Film gösterimleri, söyleşiler, atölyeler, tadımlar, yemekler, dost buluşmaları derken anılarımızda hoş bir hafta sonu deneyimi yer edinmiş oldu! Gülper Ergün’ün direktörlüğünde hayata geçirilen festivalde Urladam biçilmiş bir kaftan olmuş. Sonrasında Urla’nın sokaklarına yayılır mı, mekan sahipleri kendi mekanlarını da bu festivalin bir uzantısı olarak görmek isterler mi bilmem ama uzun vadede çok şeye gebe gibi duruyor.
İlk gün ayağımızın tozuyla gittiğimiz Köstem Zeytinyağı Müzesi’nde Nilgün yanık Emiroğlu’nun Ölümsüz Z belgeselini izledik, bu belgesel 2018’de çekilmiş zeytinin ölümsüzlüğünü anlatan bir yapımdı ve sanki bugünler ve sonrasına da yapılmış bir seslenişi anlatıyordu. Kıymet bilmemiz ve kıymet vermemiz gereken bir doğa hazinesi zeytin, onun üzerine nice destanlar yazılsa, çekilse de yetmez. Levent Köstem tarafından ince ince düşünülerek yapılan müze ise zeytine gösterilen saygının bir ifadesi olarak belleklerimize kazındı.
Ercan Kesal’ın Metin Erksan’a saygısının ifadesi olarak salonlardan birine metin Erksan ismi verilmişti ve gün boyu birçok gösterim ve etkinliğe sahne oldu, eminim ki usta yönetmen bu ince sevgiyi hissetmiştir. Orada izlediğim okul arkadaşım Cenk Demirkıran’ın Yeraltı / Yerüstü belgeseli üretmek ve saklamak üzerine ilginç bir deneyim sunuyor. Peynirlerini bir fay kırığına koyan ve orada farklı bir aromatik tadın peynire geçtiğini keşfeden orta Anadolu köylülerinin deneyimlerini dinlemek insanın keşif dünyasına ilişkin güzel, doğal ama farklı bir tat barındırıyor. Başrolünde Anthony Quinn’in oynadığı Santa Vittorianın Sırrı’nı hatırlattı biraz bana…
Aynı salonda yıllar önce aynı gazetede çalışma imkanı bulduğum, solcu ve muhalif damarının hala aynı coşkuyla attığına tanıklık ettiğim Umur Talu’nun son kitabı “Edebi ve Edepsiz Beyoğlu, Bohem Bir Rehber” üzerinden yapılan güzel söyleşinin sularına bıraktım kendimi. Her haliyle Beyoğlu, İstiklal caddesi, Cadde-i kebir. Tanıklıklar, anılar, karşılaşmalar, ah çekmeler, karşılaştırmalar…
Ercan Kesal ve Ahmet Güzelyağdöken’i yaptığı Yeryüzü Sofraları başlıklı söyleşi de yerel sofraların, birini yedirip içirmenin mutluluğu ve yemeği paylaşmanın, arttırmanın, yemek üzerinden dönen muhabbetlerin kıymeti üzerine akıp giden güzel bir söyleşiydi.
Sevgili jale İncekol’un Feyza’nın Mutfağı belgeseli de, Ragıp Taranç’ın Bazıları Ona Levanten Diyor belgeselleri de festival ruhunu karşılayan festivallerdi. Fadik sevin Atasoy’un oyunculuğa bakış açısını deneyimlemek, Yeşim Ustaoğlu’nun sakin üslubundan sinema yolculuğunu da dinlemek de festivale dair anlardandı… Başroldeki Mutfaklar etkinliğinde Serdar Akar, Erkan Can, Ebru Korali, Güven Kıraç, Peter Bruegel’in “Karnaval Ve Oruç Arasındaki Savaş” Tablosu Üzerine etkinliğinde İsmail Ertürk, Ahmet Güzelyağdöken ve Yan Yollar Ve Karşılaşmalar etkinliğinde de Erkan Can, Güven Kıraç, Ceylan Ertörer Diaz ve Ercan Kesal yine bizlerleydi.
Tasty Cinema deneyimi, yeme, içme ve izleme deneyimi sunan ince düşünülmüş, tasarlanmış bir etkinlikti. Basına özel yapılan etkinlik sonrasında gün boyu katılımcılarla devam etti. Beyaz, roze ve kırmızı şarapla, onlara yakışan yiyecekler ve filmlerden sahnelerle daha önce deneyimlemediğimiz keyifli bir içerikti. Bu deneyimin her içkiye göre menüsünün değiştiğini de söylemek lazım…
“Sofradan Beyaz Perdeye: Yemek ve Sinemanın Buluşma Noktası” temasıyla bu sene ilk kez hayata geçirilen Uluslararası Urla Gastronomi Film Festivali, üç günlük yoğun bir programla sona erdi. Urla’da tam da enginar mevsimiydi, onun etkisini çokça hissettik, yaşadık, tattık. Özellikle de festivalin spesiyali haline gelen enginarlı, havuç ve dere otlu pirinç pilavını tatmak benim için ayrıca güzeldi. Dediğim gibi festivalin coşkusu mekanın kültürel ve sosyal tamamlayıcı etkisiyle iç içe geçmişti, o yüzden keyifli anların peşinde koşarken tadımlar yapmak, sohbetler etmek, birileriyle selamlaşmak, sohbetlerin, filmlerin kesişme noktasından Urla’nın içine uzanmak ayrıca iyi geldi. Seneye dair benim kafamda çok şey belirdi, bir sürü film, kitap, söyleşi vs… artarak devam etmesi dileğiyle!