Netflix, dizileri ve iddialı filmleri kadar reality programlarıyla da izleyicilerine alternatif sunuyor malumunuz. Geçtiğimiz haftayı The Circle’ın (Çember) çemberinin içinde geçirdim. Önce İngiltere’de sonrasında Amerika’da izleyici toplayan format, Netflix Türkiye’de de izleyicilerce talep gördü. Seyirciyi adeta hipnotize eden yeni nesil bir BBG, Big Brothers formatı kendisi. Bilmeyenler için farkından ve bu farkın neden cezbedici olduğundan başlayalım dilerseniz.

Netflix The Circle Konusu

Program toplam 12 bölüm, birbirini tanımayan ve hiç görmeyen 8 kişinin bir apartmanın farklı dairelerine yerleşmesi ile başlıyor. Her ev, kameralar ve ekranlarla dolu. Kameralardan yarışmacılar izlenirken, ekran aracılığıyla da “The Circle” yarışmacılara mesaj iletiyor. Yarışmacıların her birinin “The Circle” adı verilen sistemde bir profili var ve birbirlerinin profillerini görerek mesajlaşabiliyorlar. Profilleri oylayarak fenomen oluyor ve birini çemberin dışına atıyor yani eliyorlar. Yarışmanın amacı elemelerden sağ çıkarak yarışma sonunda diğer yarışmacılardan en yüksek puanı almak, fenomen (influencer) olmak. The Circle bildiğiniz sosyal ağ… Fotoğraf paylaşıyor, ileti yazıyor, video yükleyebiliyorlar. Yarışmacıların gizli hedefi ise içlerindeki sahtekarları elemek ve gerçek profillerle, dürüstçe yarışı tamamlamak. Yarışmanın hediyesi 100.000 doları da unutmamak lazım tabii.

Programı Çekici Kılan “Reality” Show Olması

Programın sırrı şurada, yarışmacılar profillerinde kendileri olmak zorunda değil. Yani rol yapabilirsiniz. Başkalarının fotoğrafları, sözleri ile fenomen olmak için çalışabilirsiniz. Birinden hoşlanmasanız da onunla flört ederek puan garantileyebilir, erkekken kadın rolü yaparak erkekleri tavlamaya çalışabilir veya kiloluyken manken gibi davranabilirsiniz. Yarışmacılar da öyle yaptı. Catfish yani fake hesaplar da gerçek profiller kadar çoktu. Yarışma herkesin sosyal medyada mutluluk şovu yaptığı, filtrelerle, photoshop uygulamaları ile başka birine dönüştüğü sanal dünyanın “gerçekliğini” ekrana getiriyordu. İşte onu farklı kılan ilk nokta bu…

Bir diğeri, yarışmacıların sosyal medya ağında popüler olmak için denedikleri her şeyin, düşüncelerinin hepimizin aklındakileri açığa çıkarmasıydı. Kilolu bir kadının güzel olmadığı fikri ile zayıf fotoğraflar kullanması ve sırrı ortaya çıktığında herkesin onu sahiplenmesi tüm izleyiciler için de karşılık bulan bir duyguya parmak bastı. Kim zayıf görünmek istemez ki? Hayatı dramla dolu, ailesi paramparça bir kadının seksi pozlarla oluşturduğu mutlu profilin altındaki gözyaşları ekrana geldiğinde herkes hüzünlendi, kim mutlu rolü yapmadı ki?

Bir diğer zekice yapılan hamle, neredeyse tüm kurgu anlatılarda başvurulan bir izleyici tavlama taktiği. İzleyen ile paylaşılan sır, onunla yaşayan, kendini bu gizeme ortak hisseden seyirci ve sonunda patlayan bombalar var. Örneğin bir yarışmacı erkekken, kadın profili ile diğerleriyle sohbet ediyor diyelim. Yaptığı, söylediği her şey yalan ve başka biri elendi. Elenen kişinin istediği herhangi biri ile yüz yüze tanışma fırsatı oluyor. Yani her elemenin ardından bütün fake profil sahipleri diken üstünde kapılarının çalınmasını bekliyor. Her an elenen kişi gelip onların yalanını öğrenebilir ve yüzleşebilir. Oldu da, fake profil ile kendini yakışıklı gösteren oldukça sıradan tipte ve evli bir yarışmacı, The Circle’da sürekli flört ettiği kadın ile görüşmeye gitti. Asıl bomba şu ki, kadın diye görüştüğü profil de aslında erkekti ve tahmin edebileceğiniz gibi karşılaşmada iki taraf da büyük şok yaşadı. Tabii izleyici de… Elbette catfish yani sahte profillerden finale kadar kalmayı, yakalanmamayı başaran biri de oldu. Yani bu heyecan yarışmanın sonuna kadar sürdü. Finalde herkes birbiri ile yüz yüze tanıştığında, izleyici de heyecandan yerinde duramadı.

Reality mi Show mu?

Flört ve manipülasyonla, kurulan tuzaklar ve ittifaklarla herkesin oy kapma yarışında olduğu programda elbette “gerçek?” aşk da vardı. The Circle üzerinden sürekli mesajlaşan ve birbirlerine aile acılarını bile anlatan bir çiftin eleme günü, birbirlerini ilk kez canlı gördüğünde ve ayrılmak zorunda olduğunda tutkuyla birbirlerini öpmesi programdaki sanal dünyanın gerçek olduğunu ispat etmek istercesine yerleştirilmişti.

Bu gerçeklik ispatı programın formatının temelinde zaten. İzlediğiniz her yarışmacının ikiyüzlülüğünü bariz görüyor ve “nasıl kandırıyor” diye haz alıyorsunuz izlerken. Tuhaf bir katarsis ile sanal gerçekliğin kendi içindeki “gerçeküstü gerçekliğine” inanıyorsunuz. Reality Show furyasının günümüzün en büyük soru işaretine parmak bastığı formatın bu kadar tutmasının da sebebi bu.

Güzellik standartlarının, flört kaidelerinin, ideal hayat ve mutluluk algısının, sosyal medyanın sahteliğinin net bir dışavurumu program. Aslına bakarsanız baştan sonra izleyicinin ikiyüzlülüğüne tutulan dev bir ayna, belki de “Black Mirror” demeliyim. O ayna izleyiciye temelde net bir soru yöneltiyor “sen gerçek misin?” Yanıtınız evet olabilir, peşinden alt metinlerde gizli olan ikinci bir soru geliyor “Sanal bir dünyada ne kadar “gerçek” olabilirsin?” Çemberin dışında mısın, yoksa içinde mi? Meşhur şarkının dediği gibi “Ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın. Kendin içindeyken kafan dışındaysa, çaresi yok kardeşim… Her akşam böyle içip, kederlenip mutsuz olacaksın.”

Siz de bu yeni nesil reality show’u Netflix’te izleyebilirsiniz. Yeniden hatırlatayım adı The Circle. İngiliz versiyonunu ise Youtube’da bulabilirsiniz. İyi seyirler.

 

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldum. atv haber merkezi’nde ve Radyo Marmara’da yaptığım stajlarla deneyim kazandım. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda “Eleştirel haber okuryazarlığı” eğitimi, İstanbul Film Akademi’de Filmlerle Psikoloji Sinematerapi Atölyesi ve Gümüşlük Akademi’de Ümit Ünal’la Senaryo Bakışı atölyelerine katıldım. One Dergi’de başlayan yazın kariyerime Televizyon Gazetesi.com’da ve Dipnot.tv’de muhabir, yazar ve editör olarak devam ettim. 2008 yılından bu yana televizyon üzerine yazılar yazıyor ve röportajlar gerçekleştiriyorum. Süre zarfında 2. ve 3. Antalya Televizyon Ödülleri’nde “önjüri üyesi” sıfatıyla görev üstlendim. 4 yıl boyunca Dipnot Tablet Dergi’de okurla buluştum, şimdilerde Cine Dergi’de yazı ve röportajlarımla yer almaya devam ediyorum. Kariyerimin bir diğer ayağı olan e-ticaret alanında sektörün lider şirketlerinden birinde 3 seneyi aşkın süre Editör ve Pazarlama İletişim Uzmanı olarak çalıştım. 2016 yılında atv ekranlarına gelen Kaçın Kurası adlı dizinin senaryo ekibinde yer aldım, dizi ve film senaryoları yazmaya devam ediyorum. Gizem Kaboğlu yazıları www.gizemkaboglu.com adresinde arşivlenmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.