The Mountain Between Us Kate Winslet and Idris Elba

Issız bir adaya, ormana düşmek, uzayda kapana kısılmak hatta bir kayalığın arasına sıkışmak veya tabutun içinde kalmak… Geçmişten günümüze dek kazazede filmleri her daim popülerliğini koruyor. Böyle yapımlar nedeniyle uçağa binmek ve dağcılık sporuyla ilgilenmek korku verebiliyor

Özellikle uçak kazalarının konu alındığı filmler hem Hollywood hem de izleyici tarafından oldukça seviliyor. Halkaya son olarak ‘The Mountain Between Us’ (Aramızdaki Sözler) eklendi. Ödüllü ve romantik yapımların güzel ismi Kate Winslet ve karizmasıyla çok canlar yakan Idris Elba’nın başrolünü üstlendiği yapım, konu olarak klişe. Gazeteci Alex Martin (Kate Winslet) ve cerrah Ben Bass (Idris Elba), Idaho’daki kar fırtınası nedeniyle havalimanında mahsur kalıyor. Ben’in acil olarak yetişmesi gereken bir ameliyatı, Alex’in ise düğünü var. Ne yapacaklarını bilemeyen ikili, özel bir uçak kiralayarak yola çıkmaya karar veriyor. Alex’in neden düğününe bu kadar geç gittiği, uçak kiralamanın bu kadar kolay olup olmadığı konusunda gerçekten yapımın izleyiciyi tatmin edici cevaplar vermesi şart. Bir de büyük uçakların bile uçmadığı bir hava şartında bu ikilinin hangi akla hizmet havalandığını da bilmemiz gerekiyor.

Tahmin edildiği gibi, uçak havalandıktan bir süre sonra karla kaplı bir dağın tepesine düşüyor. Pilot ölürken kazadan yaralı kurtulan ikili için hayatta kalma mücadelesi başlıyor. En yakın şehir merkezine yürümekle, arama ve kurtarma ekibinin kendilerini bulmasını beklemek arasında gidip gelen kazazedeler, açlıktan ve soğuktan ölmemek için yürüme kararı alıyor ve ikinci yolculuk başlıyor.

Böyle bir kaza geçiren siz olsaydınız ne yapardınız? Sanırım kimse başına böyle bir şey gelmeden ne yapacağını ya da yapamayacağını bilemez. Filmimizin kahramanları Alex ve Ben de bilmiyor. Bu yüzden yolculuk onların aslında kendilerini de keşfetmelerini sağlıyor. İçlerindeki dayanma gücünün sınırlarını zorlamaları gerekiyor. Ayrıca bu süreçte de hiç tanımadıkları birine tam anlamıyla güvenmeleri.

2011’de Charles Martin’in yazdığı kitaptan uyarlanan yapım, akla kazaları konu alan filmleri getiriyor. Son dönemde en popüler kaza filmlerinden bazıları şöyle:

 

127 Hours (127 Saat)

“Yuh! O ne yaptı öyle” diyerek şaşkınlığınızı gizleyemeyeceğiniz film, dağcı Aron Ralston’un gerçek hikayesi. Ralston’u en sevdiğim erkek oyuncular listesinde üst sıralarda yer alan James Franco canlandırıyor. Genç dağcı Ralston, Utah yakınlarında tırmanış yaparken kolunu büyük bir kayanın arasında sıkıştırıyor. Ve tam 5 gün boyunca kolunu kurtaramayan Ralston, aç ve susuz kurtarılmayı bekliyor. Başına gelen kaza sonrasında soğukkanlılığını korumaya çalışan genç dağcımız bir yandan da olay öncesi yaşadıklarını düşünerek içsel çatışmalarını yaşıyor. Kurtarma umudu tükendiğinde de kendi çözümünü kendi buluyor. Milyoner, Steve Jobs ve Trainspotting filmlerine imza atan Oscar ödüllü yönetmen Danny Boyle imzasıyla 2010 yılında vizyona giren filmi izleyen ekstrem sporseverlerin daha dikkatli davrandığı söylentiler arasında.

 

Gri Kurt (The Grey)

Bir uçak düşmesi hikayesi de Gri Kurt’ta karşımıza çıkıyor. 2011 yılında vizyona giren filmde, Alaska’da petrol sondajında çalışmak için görevlendirilen bir ekibin içinde bulunduğu uçak dağlık bir alana düşüyor. Ottway (Liam Neeson) ve ekibi, bir yandan soğuk ve açlığa çözüm ararken bir yandan da aç kurtlara yem olmamak için savaşmak zorunda kalıyor. Başından sonuna kadar insanın koltuğunda oturmasını zorlaştıran bir etkiye sahip.

 

Yerçekimi (Gravity)

2014 yılının Oscar damgasını vuran film, Alfonso Cuaron’a ‘En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandırmasının yanında ağırlıklı olarak teknik dallarda toplam 7 ödülü almayı başardı. Uzay görevindeki tıp mühendisi Ryan Stone (Sandra Bullock) ve son görevine çıkan tecrübeli astronot Matt Kowalski’nin (George Clooney) gayet sıradan geçmesi beklenen uzay görevlerinde beklemedikleri olaylar yaşanıyor. Uzay gemileri parçalanan iki bilim insanı, uzayda hayatta kalmak için neredeyse bütün bilgilerini kullanıyor. Sınırlı oksijen tüpleriyle dünyaya dönmenin yolunu arayan ikili, başka uzay istasyonlarına ulaşmaya çalışırken izleyenlerin de gerim gerim gerilmelerine neden oluyorlar. 360 derece uzay görüntüsüyle gerçekten uzaydaymış hissini yaşatan film, aldığı tüm ödülleri de övgüleri de sonuna kadar hak etti. Bullock ve Clooney’in oyunculukları da bir kez daha etkilemeyi başardı.

 

Marslı (The Martian)

Mars’da bulunan bir grup bilim insanı kısa süreliğine gemilerini terk etmek zorunda kalır. Ardından çıkan fırtınada bir an önce gemiye dönüp dünyaya hareket etmek zorunluluğu doğar. Ancak bir eksikle. Çünkü ekibin biyoloğu Mark Watney (Matt Damon) gemiye yetişemez. Ekibin geri kalanı onun öldüğünü düşünür. Karşımızdaki bir bilim adamı olunca haliyle çareler tükenmiyor. Kurtarılmayı beklerken kendine bir dünya yaratan, sınırlı sayıdaki yiyeceğini inanılmaz bir plan çerçevesinde tüketerek zaman kazanan Mark’ın yaşadıkları hem güldürüyor hem de şaşırtıyor. Her şeyi günü gününe kameraya alan Mark’ın yaşamını sürdürmesi artık sadece bilimin gücüne bağlıdır. Film, Altın Küre ödüllerinde ‘En İyi Komedi Filmi’ seçilirken, Damon, ‘En İyi Komedi Erkek Oyuncusu’ ve yönetmen Ridley Scott da ‘En İyi Yönetmen’ ödülünü kazandı. Şaşırtıcı değil mi? 🙂

 

Buried (Toprak Altında)

Bir hayatta kalma mücadelesi de tek oyuncu ile tek mekanda geçen, Ryan Reynolds’un oyunculuğuyla ders verdiği Buried filmi. 2010 yılında yayınlanan filmde kamyon şoförü Paul Conroy gözlerini açtığında kendini bir tabutun içinde buluyor. Yanında bir cep telefonu olan Conroy, 90 dakika yetecek oksijeni bitmeden tabuttan kurtulmak zorundadır. Ancak nerede gömülü olduğu ya da başına neler geldiği hakkında en ufak fikri olmayan Conroy, telefonda birilerine derdini anlatmaya çalışır. Klostrofobisi olanların uzak durması şart.

 

Yeni Hayat (Cast Away)

Tam bir işkolik olan Chuck Noland (Tom Hanks), hem özel hem de iş hayatını kendi kurallarına göre, olabildiğince ruhsuz bir şekilde şekillendiriyor. Sistem mühendisi Noland, bir iş için seyahate çıktığında uçağı denize düşüyor. Yakınlardaki bir adaya çıkmayı başaran Noland için haliyle yeni hayatı da başlıyor. Bütün hayatını, yaptıklarını gözden geçirmesi için uzun uzunn yılları bulunan Noland, resmen insanlığın modern günlere gelirken kat ettiği çağları tek başına atlatmak zorunda kalıyor. Geride bıraktığı aşkına duyduğu özlem, yalnızlık adama neler yaptırıyor. Tom Hanks’in doğal oyunculuğu ile her dönem izlenecekler listesinde.

 

 

Pınar Karahan lisansını iktisat ile halkla ilişkilerde, yüksek lisansını ise Marmara Üniversitesi'nde halkla ilişkiler alanında tamamladı. Uzun süre Hürriyet Gazetesi'nde eğitim muhabiri olarak çalıştı. Şimdilerde Vatan Gazetesi'nde ekonomi editörlüğü yapan Karahan, yaklaşık 3 yıldır gazetedeki 'Vizyonist' köşesinde vizyona yeni giren filmleri yorumluyor. Küçük yaşlardan beri, hayalleri gerçek kılabilen tek alan olarak gördüğü sinemayla iş yoğunluğu arasında kaçak yürüttüğü aşk onu Cinedergi ile de tanıştırdı. Karahan; özellikle, yorulduğunu hissettiği, motivasyonunu kaybetmeye başladığı anlarda Bollywood filmlerine sığınıyor. Bir gün zihnindeki hikayeleri beyazperdeye yansıtabilirse, yaptığı filmlerle toplumsal sorunlara dikkat çeken yazar, yönetmen ve oyuncu Aamir Khan'ın yolundan yürümek istiyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.