Sinemamızın yaşayan efsanesi Türkan Şoray, geçtiğimiz günlerde hayatına dair bilinmeyenleri ve Yeşilçam anılarını anlattığı kitabı “Sinemam ve Ben”in lansmanı için basının karşısına çıktı…

Geleceği duyurulan tam saatinde kokteylde hazır bulunan Şoray her zamanki gibi tam vaktinde salonda hazır bulundu. Gerçi geçmişte durum biraz farklıymış, duayen bir gazetecinin bir sohbetinde öğrendiğim kadarıyla “zamanın meşhur bir otelinde ve tüm gazeteciler en az bir saat ‘Sultan’ın aşağıya inmesini beklermiş. Uzun süren bekleyişin sonunda Şoray merdivenlerin başında bir görünür, sonra tekrar kaybolurmuş. O sırada tüm erkek gazeteciler bir anlığına da olsa kendisini Ediz Hun zannedermiş.” Güzel hikaye, dinlerken hayal ettim. Hayali bile güzeldi. Gerçi şimdi sosyal medya çıktı büyü bozuldu. Türkan Şoray, Sinemam ve Ben başlıklı kitabında Fatih’teki cumbalı ahşap evlerin bulunduğu mahallede, orta halli bir ailenin kızıyken sinema ile tanışmasını, setlerde yaşadıklarını ve mesleğine dair düşüncelerini içtenlikle anlatıyor. Sanatçı, ilk set günündeki hislerini şu sözlerle dile getiriyor: “Yaptığım işin ne kadar önemli olduğunun farkında değilim; hiçbir sorumluluk hissetmiyorum. Başarılı veya başarısız olmak gibi hiçbir endişem, korkum, hırsım, hedefim yok. Bu yüzden kameranın önünde hiç heyecanlanmadan, rahat, içgüdüsel yeteneğimle, rolümü canlandırıyorum. Rol yapmıyorum, o gün kamera önünde benden yapmamı istedikleri, benim için sanki gündelik yaşamda yaşadıklarım gibi geliyor.” Selvi Boylum Al Yazmalım, Kara Gözlüm, Dila Hanım gibi pek çok unutulmaz filmin başrol oyunculuğunu üstlenen Türkan Şoray’ın 50 yılı aşkın sanat yaşamını anlattığı Sinemam ve Ben, okurları aynı zamanda Türk Sineması’nın kamera arkasına davet ediyor. Kadir İnanır, Cüneyt Arkın, Ediz Hun gibi Yeşilçam’ın en sevilen yüzleriyle bugüne kadar 200’ü aşkın filmde rol alan Şoray, mesleğine duyduğu saygı ve disiplini “Ekiptekilerin beni beklemesini asla istemem. Kimsenin de böyle bir hakkı yoktur; aynı seti paylaştığımız meslektaşlarımıza karşı yapılmış bir saygısızlıktır. Çekim günü biraz gecikmişsem yolda sete gidene kadar mide krampları geçiririm. Sete beklenilen saatten 5-10 dakika geç kalmışsam, bunun için ekipten defalarca özür dilerim. Çevirdiğim onca filmde belki bir ya da iki defa geç kalmışımdır.” sözleriyle ifade ediyor.

Sinemayı Bıraktım, Diyebilirim

Yeniden lansmana dönecek olursak, Şoray önemli ve samimi açıklamalarda bulundu sektöre dair… Yönetmenliğini yaptığı son filmi “Uzaklarda Arama”ya gönderme yaparak sektörde çok büyük haksızlıkların yaşandığını söyledi. Filminin tekelleşmenin kurbanı olduğunu söyleyen Şoray, kızım daha genç ve enerjik, o bu işe devam edecek ama ben kırgınım sinemayı tamamen bıraktım da diyebilirim dedi. Aslında kalbime göre katiyen sinemasız yaşamam mümkün değil ama o duygular içindeyim şu an.” diye konuştu.

Birtakım Güçler Sektörü Ele Geçirmiş

Usta sanatçı, sinemanın sanat olmasının yanı sıra ticari olduğunun da altını çizerek, “Yeşilçam zamanında da ticari gayelerle film çekiliyordu ama şimdi farklı bir sistem oluşmuş. Birtakım güçler ele geçirmiş sinemaları ve sinemacıları. Yani istedikleri filme destek oluyor, bazı filmleri önemsemiyorlar. Herkese eşit davranılmıyor. O yüzden de ben dizilerde de oynamayı düşünmüyorum. Diziler de dehşet bir yarış halinde. O kadar emek verilip çalışılıyor. Üç bölüm sonra kaldırılıyorlar. Bunlar çok yıpratıcı olaylar.” değerlendirmesinde bulundu.

Mutluluklar da var Hayal Kırıklıkları da…

Kariyeri süresince yaşadıklarını kitabında kaleme aldığını kaydeden Şoray, şu bilgileri verdi: “Benim hayatım sinema olduğu için ister istemez bu kitapta ben ve özel yaşamım var. Çünkü benim yaşamım sırf sinema. O birikmiş anılar, heyecan ve mutluluklar ile bu uzun sinema yolculuğunda yaşadığım mutsuzluklar da var. Ama daha çok mutluluklar var. Seyircimle olan bağım, aşkım, sinema aşkım, içimde biriken her şey var bunun içinde. Bunları, beni sevenlerle paylaşmak gerçekten mutlu etmişti. Tekrar buluşmak çok güzel bir şey aslında…”

 

Gerçek “Türkay Şoray”ı Tanıyacaklar

Türkan Şoray, eski filmlerin çekildiği yıllarda izleyicilerin gösterdiği sevginin kendilerini bugünlere taşıdığını vurgulayarak, günümüz gençliğinin de yıllar önce çekilmiş filmlere müthiş ilgi gösterdiğini, bu anlamda da şanslı olduklarını kaydetti. Kitabında tamamen kendi tecrübelerini paylaştığının altını çizen sanatçı, “Kitabı alanlar, 50 yıllık Türk sinemasını tanıyacak. ‘Neler yaşanmış’ diyecek. Bu benim için bir görevdi. Sinema bana çok şey verdi. Ben Türkan Şoray olarak bir yere geldiysem, bunun sebebi sinema. Onun için kendimi sinemaya borçlu hissediyorum. Bir buçuk sene sürdü bunu yazmak. Türk sineması adına çok yol gösterici ve önemli bilgiler var. Bu hayattan ayrıldıktan sonra da ‘Türkan Şoray kimmiş’ diye bunu okuyacaklar.” ifadelerini kullandı.

Dedelerimin Hikayesini Anlatmak İstiyorum

Kitapta yer alan belge ve bilgilerin gerçek olduğunu aktaran Şoray, “Ben yıllarca arşiv biriktirmişim. Mesela yıllar önce yaptığım bir filmin anlaşması, iş davetiyesi, bütün gazete kupürleri. Her şey gerçektir bu kitapta. Hayal mahsulü bir şey yok. Hep yaşanmışlıklar var. Yani bu benim. Kendimi çok eleştirdiğim bölümler, başarısızlıklarım, zaaflarım ve korkularım da var.” dedi. Yazmayı çok sevdiğini vurgulayan Şoray, bir sonraki kitabının konusuna da değinerek, şunları söyledi: “Sinema, hayatı görsel anlatır. Yazar da kalemiyle anlatır. Yani birbirinden kopmayan şeyler aslında. Onun için yazarak anlatmak da bana çok güzel geldi. Yıllardır zaten kafamda hayalini kurdum. Sinemacı olarak hep bir şeyler kurarsınız. ‘Şöyle bir hikaye var, film yapsam’ diye düşünürsünüz. Benim büyükbabam Kafkasya’dan gelmiş, Çerkez. Burada Milli Mücadeleye katılmış bir yüzbaşı. İnanılmaz yakışıklı. Kafkas ama çakır gözlü. Avurtları çökük. Eldivenli resimleri var. Elinde kılıcı kalkanı. ‘Ay ne kadar yakışıklı’ diye hep bakıyordum. Annemin babası da Rumeli’den gelmiş. Aynı tarihlerde. O da tam keyif adamı. Atatürk’e benziyor. Elmacık kemikleri çıkık. Hafif sarışın. O da çakır gözlü. İstanbul’a gelmiş. Önce burada at üstünde ekmek satmış. Ondan sonra meyhane açmış. Böyle inanılmaz yakışıklı bir dedem bir büyükbabam var. Onların hayatları bana çok ilginç geliyor. Gerçek bir hikaye.”

 

Şoray, basın toplantısının ardından salonda bulunan davetlilerin kitaplarını tek tek imzalayarak güleryüzü ve tatlı sohbetiyle bir kez daha hayranlarının kalbini fethetti.

 

 

Gizem, 2007 yılında Trakya Üniversitesi Radyo – Televizyon Yayıncılığı Bölümü’nden mezun oldu. Okuldan hemen sonra, bir yıl Mirror isimli bir kültür sanat dergisinde editörlük yaptı. 2009 yılının başında Kanaltürk’te metin yazarlığı yapmaya başladı. 2010 başında ise Kanaltürk’te Klak isimli bir sinema programı hazırlamaya başladı, metin yazarlığını da sürdürüyor. 2008 yılından beri de sadibey.com’da yazılar yazıyor, röportajlar yapıyor ve bundan büyük keyif alıyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.