Halloween (1978) ile kuralları on emir gibi taş tabletlere kazınan, Black Christmas (1974) ve Friday the 13th (1980) gibi filmlerin katkılarıyla nihai formunu alan ‘slasher’lar, zaman içerisinde çok fazla evrim geçirmeyen nadir alt türlerden biridir. Yıllar boyunca küçük oynamalara maruz kalmışsa da ana hatlarını korumayı başarmıştır. Seksenli yılların özellikle ilk yarısında altın çağını yaşayan maskeli katiller, Scream (1996) ile bir kez daha yükselişe geçmişse de günümüze dek gelen süreçte asla bahsi geçen dönemlerdeki gibi popüler olmamıştır. Ama şu da bir gerçektir ki korku severlerin en sevdiği alt türler arasında her zaman kafaya oynamıştır.

It Follows, ‘slasher’lardan alışık olduğumuz klasik bir sahne ile başlıyor. Genç bir kız (tabii ki iç çamaşırlarıyla ve tabii ki korku dolu çığlıklarla) evinden dışarı koşarak çıkıyor ve arabaya atladığı gibi ıssız bir sahile gidiyor. Kurtulmak için yapacak başka bir şeyi kalmadığını ifade eden çaresizliği yüzüne yansıyan genç kız, korkuya teslim olmuş gözlerle katilini beklemeye başlıyor ve tahmin edilen gerçekleşiyor. Fakat bu klişe giriş sizi yanıltmasın; filmin kalanı, ‘slasher’ başta olmak üzere, korku sinemasının birçok alt türüyle dalgasını geçiyor. Genç kızın ayağındaki kırmızı topuklu pabuçlar ile katilin genç kızın kolunu bacağını kırarak vücuda getirdiği sanat eseri kıvamındaki ceset, daha en baştan yeterli ipucu barındırıyor zaten.

Başkahramanımız Jay, Halloween sayesinde artık güvenli olmadığını bildiğimiz bir banliyöde yaşayan, sıradan bir genç kızdır. Sıkıntı dolu günlerini kız kardeşi Kelly ve çocukluk arkadaşları Yara ve Paul ile beraber geçirir. Yeni tanıştığı Hugh isimli yakışıklı bir gençle çıkmaya başlayan Jay, bir gece onunla beraber olur ve başına gelmeyen kalmaz.

Not: Yazının bundan sonrası eser miktarda ‘spoiler’ içermektedir.

Hugh, beraber oldukları gece Jay’i bayıltarak terk edilmiş bir binaya getirir ve ona akılalmaz bir hikâye anlatır. Dilediği insanın görüntüsüne bürünebilen ama sadece kurban tarafından görülebilen, tam olarak ne olduğunu bilmediği doğaüstü bir varlığın kendisini takip ettiği bir lanetten bahseder. Bu lanetten kurtulmak için biriyle beraber olması gerekmektedir. Böylece doğaüstü varlık, Hugh’nun peşini bırakıp beraber olduğu kişiyi takip etmeye başlayacaktır ama eğer o kişi doğaüstü varlıktan kaçamaz ve ölürse tekrar Hugh’nun peşine düşecektir. Doğaüstü varlık artık Jay’in peşindedir. Ondan kurtulabilmesi için başka biriyle beraber olup laneti ona aktarması gerekmektedir.

 

Hideo Nakata’nın fenomen filmi Ring’dekine (1998) benzer aktarmalı bir laneti ödünç alıp merkezine yerleştiren It Follows, başlıyor bilindik korku klişeleriyle gönlünce oynamaya. Önce doğaüstü varlığımıza bir bakalım. Devamlı görüntü değiştirmesiyle ‘slasher’lardaki maskeli katillere öykünerek bir yandan kimliksizleşen doğaüstü varlık, bir yandan da özellikle ‘slasher’larda gördüğümüz katilin en tahmin edilmeyen karakter çıkması klişesiyle dalgasını geçiyor. Filmdeki kurbanlardan birinin annesinin görüntüsüne bürünen doğaüstü varlık tarafından öldürüldüğü sahne örnek olarak gösterilebilir. Doğaüstü varlığın, maskeli katiller ile en büyük benzerliği ise kurbanlarına ağır ağır yürüyerek yaklaşması. Halloween’den ödünç alınan pek çok sahne eşliğinde Myers’i neredeyse birebir taklit eden doğaüstü varlık, kurbanın rahatça kaçmasına ve karşı koymak için hazırlanmasına, aynı ‘slasher’lardaki gibi, müsaade ediyor. Böylece hem gerilim tavan yapıyor, hem de bir nevi final kızı niteliğindeki başkahraman Jay’in karşı koyup savaşması için ona fırsat tanıyor.

 

Ama bence It Follows’un en büyük bombası, ‘slasher’lar başta olmak üzere birçok korku filminin sırtını yasladığı muhafazakâr yapıyı altüst etme gayreti. Maskeli katiller, peşine düştükleri kurbanları öldürme sırasına dizerken en başa içki içen, uyuşturucu kullanan, dekolte giyinen, özgürce sevişen yani kısaca toplumun dayattığı ahlak normlarına ters düşen karakterleri koyarlar. Doğaüstü varlık ise bunun tam tersini talep ediyor: Eğer lanetten kurtulmak istiyorsan yeni biriyle sevişmek zorundasın. Elbette bu çok da yeni bir buluş değil; örneğin 2000 tarihli Cherry Falls isimli filmde de psikopat bir katil, bakire lise öğrencilerini öldürmeye başlıyor ve aileler çocuklarının katile kurban gitmemesi için onları sevişmeye zorluyordu.

 

It Follows için en baştan beri onunla dalgasını geçiyor, bununla oynuyor dedik ama sakın ola ki işin içine mizah karıştırdığı anlaşılmasın. It Follows, her ne yapıyorsa, işine bağlı bir muhasebeci titizliğinde büyük bir ciddiyetle yapıyor ve belli bir noktadan sonra kendini ciddiye aldırmayı da başarıyor. Gerilimi yüksek sahneler kurgulayarak seyircinin içine öyle bir korku yerleştiriyor ki salondan çıktıktan sonra acaba takip ediliyor muyum diye arkanıza bakma ihtiyacı duyuyorsunuz. Tabii ki bu noktada da muzırlığından ödün vermiyor ve ucuz korku filmlerinin vazgeçilmez tercihi, ani ses ve görüntü patlamasıyla yaratılan lunapark işi korkutma tekniğine de dokundurmadan duramıyor. Kırmızı top cama çarptığında hangimiz yerimizde zıplamadık ki.

 

‘Gore’ ve ‘splatter’a hiç yüz vermeyen It Follows, modern zamanların en fiyakalı korku filmlerinden biri. Son derece ağır temposuyla, aynı doğaüstü varlığın ağır ağır yürümesi gibi, tuğlaları teker teker üst üste koyarak yıkılması güç, sağlam bir gerilim duvarı inşa etmeyi başarıyor. Özellikle korku sinemasına hâkim izleyicilerin çok daha fazla keyif alacağına eminim.

 

***

 

Ekstra bir not olarak film müziklerinin öyle bir paragrafta geçilemeyecek kadar güzel olduğunu eklemeliyim. Ayrıca bir ‘soundtrack’ yazısı yazılacak kadar güzel.

 

İkinci bir not olarak da filmin gişe başarısı üzerine devamının çekileceği haberleri duyulmaya başladı. Devam filminin doğaüstü varlığın kökenini araştıran Jay’in ya da başka bir kahramanın başından geçenleri anlatacağı da söylentiler arasında.

 

Son bir not olarak şunu da eklemek zorundayım. Özellikle son yıllarda türü ne olursa olsun birçok filmin hak etmediği şekilde parlatılarak gösterime sokulduğuna tanık oluyoruz. Yurtdışında ‘tamamen duygusal’ sebeplerle parlatılan bu filmler, öyle bir göğe çıkarılıyor ki bir anda kutsallaşıyor ve aleyhinde konuşanlar anında taşlanmaya başlıyor. (Bknz: The Babadook, Frances Ha veya Whiplash.) Rüzgâra ters işememek adına yurtiçinde de benzer methiyelerden payını alan bu filmler, yerli yersiz bir beklenti yaratıyor. Maalesef It Follows da benzer bir gazla gösterime girdi. Son yılların en büyük korku filmi, son yılların en iyi korku filmi gibi hiç ihtiyacı olmayan yapay yaftalamalara maruz kaldı. Bu beklentiyle filmi izleyenlerde bir parça hayal kırıklığı yaratması muhtemeldir. Kulaklarınızı bu tip gereksiz yaftalamalara tıkayarak filmi izlediğinizde, çok daha fazla keyif alacağınızı söyleyebilirim.

 

Murat Kızılca

 

 

1971 Beylerbeyi, İstanbul doğumlu. 2008 yılında Öteki Sinema ekibine katıldı. 2012-2013 yılları arasında Popüler Sinema için vizyon filmleri yazdı. Kasım 2013’ten itibaren aylık online sinema dergisi CineDergi için Bilinmeyen isimli köşeyi hazırlıyor. Kasım 2014’ten beri aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. Halen yazmaya devam ettiği Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.