Saoirse Ronan… Çocuk yaşta oyunculuğa adım atıp başarılı olan pek çok yıldız var. Macaulay Culkin gibi çabuk parlayıp çabuk sönen yıldızlar olduğu gibi Natalie Portman gibi kariyerinde koşar adımlarla ilerleyen yıldızlar da var.

Bu biraz şans, biraz yetenek meselesi. Çocuk yaşta bir kariyer yapmak ve bunu elinde tutmak çok zor. Bunu başarabilenler zaten hali hazırda günümüzün büyük ve önemli isimleri konumundalar. Dünün çocuk günümüz genç oyuncularına baktığımızda elimizde gerçekten kaliteli bir liste var gibi duruyor. Abigail Breslin, Dakota Fanning, Ellen Page, Chloë Grace Moretz, Shailene Woodley gibi isimler her yeni projelerinde bir adım daha öne çıkıyorlar. Bunlardan bir tanesi de şimdilerde gösterimde olan ‘How I Live Now’ (Seninle Yaşıyorum)’ın genç yıldızı Saoirse Ronan… 1994 doğumlu genç yıldızın şimdiden bir Oscar adaylığı da mevcut. 2003’te yayın hayatına başlayan tv serisi The Clinic’te ufak bir rol kapan ve kariyerine bu şekilde başlayan Ronan ardından yine bir tv serisi olan Proof’ta boy gösterdi. İlk sinema deneyimi ise 2007 yapımı başrolünde Michelle Pfeiffer’ın olduğu romantik komedi filmi ‘I Could Never Be Your Woman’ (Kadının Olamam) oldu.

Ardından hızla basamakları tırmanmaya başlayan Ronan kısa sürede dikkatleri üzerine çekti. Yine aynı yıl vizyona giren ‘Atonement’ (Kefaret) ile en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında Oscar’a aday oldu. Yeteneğini çok kısa bir zaman zarfında herkese gösteren Ronan’ın bu hızlı tırmanışı durmak bilmiyordu. 2008 yılında rol aldığı ve başrollerinde Tim Robbins, Bill Murray gibi deneyimli aktörlerin olduğu fantastik film ‘City of Ember’ (Sihirli Şehir)’de rol aldı. Ardından çok ses getiren fantastik drama ‘The Lovely Bones’ (Cennetimden Bakarken) ile yeteneğini bir kere daha gözler önüne serdi. Film 2002 yılında piyasaya çıkmış Alice Sebold imzalı aynı adlı kitaptan yola çıkarak, çocuk yaşta bir kızın sapık komşuları tarafından kaçırılmasını, ailesinin ise küçük kızı ararken yaşadıklarına odaklanıyordu. Ronan bu filmde usta yönetmen Peter Jackson ile çalışma fırsatı da yakalmıştı.

2011 yapımı ‘Hanna’ ile yeniden dikkatleri üzerine çeken Ronan bu filmde çocuk yaşta suikastçi olarak yetiştirilmiş bir kızı başarıyla canlandırıyordu. Bu filmde de yine Cate Blanchett ve Eric Bana gibi usta oyuncular ile boy gösteriyordu. Takvim 2012’yi gösterdiğinde ise Ronan, akıllara kazınan ve Tom Cruise ile Brad Pitt’i buluşturan 1994 yapımı ‘Interview with the Vampire’ (Vampirler Görüşme)’ın yönetmeni Neil Jordan ile çalışma fırsatı yakalıyordu. ‘Byzantium’ (Bir Vampir Hikayesi)’da Jordan yeniden bir vampir hikayesini ele alırken izleyicilere 118 dakikalık enfes bir film ziyafeti çekiyordu. Filmde çocuk yaşta vampire dönüştürülmüş Eleanor’un hikayesini izliyorduk. Tıpkı ‘Vampirle Görüşme’de Kristen Dunst’ın canlandırdığı Claudia karakterinin dramatik hikayesi gibi Eleanor’un da dramatik hikayesine şahit oluyorduk. Her ne kadar ‘Vampirle Görüşme’de Claudia’nın hikayesi bir ‘yan hikaye’ olarak verilse, Eleanor daha odak noktada olsa da sonuç itibarı ile vampire dönüştürülmüş bir çocuğun umutsuzluğu, çaresizliği paralel şekilde aktarılıyordu.

Ardından çok ses getiren ‘Twilight’ (Alacakaranlık) serisi yazarı Stephenie Meyer’ın bir kitap uyarlaması olan ‘The Host’ (Göçebe)’de karşımıza çıktı Ronan. Bu bilim kurgu aksiyon filminde Melanie Stryder/Wanda karakterlerini canlandıran güzel aktrist 2013 yılı içerisinde Kevin Macdonald yönetmenliğinde ve ülkemizde hala vizyonda olan ‘How I Live Now’ (Seninle Yaşıyorum) için kamera karşısına geçti. Film, İngiltere’de bir kasabada yaşamakta olan akrabalarını ziyarete giden Daisy’nin yaklaşan 3. Dünya Savaşı olayları nedeniyle orada mahsur kalmasını, sonrasında askerler tarafından bir kampa götürülmesini konu alırken aşık olduğu kuzeni için kamptan kaçarak onu bulmak için eve seyehayatini ve bu seyehatte başından geçenleri aktarıyordu. Filmin bu bağlamda 3. Dünya Savaşı paranoyalarının ayyuka çıktığı günümüzde oldukça çarpıcı bir konuyu ele aldığı aşikar.

Tıpkı Natalie Portman veya Kirsten Dunst gibi çocukluktan başlayan bu başarısına sahip çıkan Saoirse Ronan, diğer akranlarına göre masum yüzü ve göze batmayan oyunculuğu ile oldukça samimi bir portre çiziyor. Dramatik alt yapıdaki filmlerde başarısını ikiye katladığını söylemek sanırım yanlış olmaz. Öyle ki bazı genç oyuncuların yaptığı yanlış film seçimleri, kendilerine uygun olmayan, kendilerini aşan karakteristik rolleri tercih etmeleri onların eleştiri bombardımanına maruz kalmalarına neden oluyor. Çocuk/genç oyuncularım bu bağlamda proje seçerken abi ya da ablalarına göre çok daha titiz davranmaları gerektiğini düşünüyorum. Oyunculuk döneminde en tehlikeli sular belki de bu gençlik döneminden geçiyor. Örnek vermek gerekirse E.T.’nin yıldızları Drew Barrymore ve Henry Thomas oldukça zor bir dönemden geçtiler. İkisi de başarılı olsa da ünlü olmanın yükünü taşımak, bu başarıyı sürdürmek o kadar da kolay değil. Yine bir Macaulay Culkin örneği vermek gerekirse, akranı Elijah Wood kariyerinde çok daha kontrollü davranarak sektelere uğramadan yoluna devam etti. Her ne kadar Macaulay Culkin’de bir aile faktörü olmuşsa da sonradan toparlayamamasının sebebi yine özelinde yeteneğini devam ettirebileceği doğru projeler olmaması/seçememesi diye yorumluyorum.

Tabii ki bu şöhreti, ilgiyi kaldırmak kolay bir şey değil. Çabuk dağılma ihtimali her daim var. Ancak bu tehlikeli durumun farkına varıp çabuk toparlamak da önemli bir yandan. Daha önce saydığım Abigail Breslin, Dakota Fanning, Ellen Page, Chloë Grace Moretz, Shailene Woodley gibi genç ve güzel yıldızların eski nesle bakarak daha mantıklı adımlar attığı aşikar. Tabii en azından projelere baktığımızda bize görünen bu. İnişler çıkışlar dibe batmalar da her an olabilecek durumlar. Saoirse Ronan da bu bağlamda genellikle eli yüzü düzgün işlerde görev almış başarılı bir genç aktris. ‘Kefaret’ (2007)’deki Oscar adaylığı ile dikkatleri bir anda üzerine çeken Ronan’ın bu yolculuğu kaliteli bir şekilde devam etmekte. Cennetimdeb Bakarken, Bir Vampir Hikayesi, Seninle Yaşıyorum gibi filmlerle taş üstüne taş koyan güzel aktrisi muhtemelen daha pek çok kaliteli filmde izleyeceğiz. Son olarak büyük ses getiren usta yönetmen Wes Anderson imzalı ‘The Grand Budapest Hotel’ (Büyük Budapeşte Oteli)’de izleyeceğimiz Saoirse Ronan eğer bu kalitesini korursa geleceğin efsane aktrisleri arasına girmemesi için hiçbir neden yok.

 

1981 İzmit doğumlu. Filmlere olan ilgisi 80’lerde eve video girmesi ile başladı. 80-90’ların akla kazınan kült filmlerini repliklerine kadar ezberledi. Korku, bilim kurgu ve fantastik türüne ayrı bir ilgisi vardı. 8 yaşında beyazperde ile ilk tanışmasından sonra sinema vazgeçilmez tutkusu oldu. Aynı zamanda bilgisayar, atari oyunları ve çizgi romanlarla içli dışlıydı. Commodore 64’ü ile sabahlara kadar oyunlar oynadı.Taşınmalar nedeniyle İzmit, Ankara ve Isparta’da farklı okullarda ilköğretim ve liseyi tamamladı. Üniversitede Turist Rehberliği bölümünü bitirdikten sonra çok istediği Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünde yüksek lisans yaptı. Korku sinemasına olan düşkünlüğü nedeniyle yüksek lisans tezini “1960-1990 Yılları Arasında Amerikan Korku Sinemasındaki Muhafazakârlık” üzerine yazdı. Amerikan korku sinemasının dönemin toplumunun psikolojik,ahlâki ve siyasi yapısına nasıl ayna tuttuğunu inceledi. Pek çok kurumsal firma, haber sitesi, dergide içerik yazarlığı ve editörlük yaptı. Şu anda hala metin yazarlığı ve editörlük yaparken aynı zamanda bazı online platformlarda, basılı dergilerde sinema yazıları, eleştiriler yazıyor, özel dosyalar hazırlıyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.