Acımız büyük! Malum geçen ay 301 işçinin ölümüyle sonuçlanan bir facia yaşadık. Ülkece üzüldük, kahrolduk! Bizi birbirimize yakınlaştıran ve maalesef ki olmasın dediğimiz elim bir durumdu! Kimileri ‘bu mesleğin fıtratında var’ diyerek olaydan sıyrıldı, kimileri suçlu olduğu halde neredeyse kahraman ilan edildi. İşin üzücü tarafı Soma halkının büyük çoğunluğunun da oy verdikleri parti yetkilileri gibi düşünmeleri. Bölgede çekime giden bir haber yönetmeni arkadaşımla telefonda konuştuktan sonra moralim daha da bozuldu. Buradaki çoğu kişi olayı hala kadere bağlıyor Fırat, dedi. Tedbir alınsa bile bu tarz ölümlerin olabileceğine inanıyorlarmış. Üstelik Soma halkının büyük bölümü, oraya, onlar için gelen sorumluluk sahibi vatandaşlarımızı bölücülükle suçlayıp Soma’yı terketmelerini söylüyorlarmış. Hükümetle aramızı açmayın diyorlarmış. Şartlar ne olursa olsun, bizim bir an önce madenlere girip çalışmamız lazım, Soma’yı kendi halinde bırakın diye sitemde bulunuyorlarmış. Üzücü bilgiler bunlar belki ama maalesef ölüm kadar gerçek. Uzun zamandır dosya yapmıyordum. Biliyorum, birçok yerde maden filmleri üzerine yazıldı, çizildi. Ancak bir sinema yazarı olarak ben de üstüme düşen vazifeyi yapmak istedim ve elimden geldiğince sinemada maden ve madenciler üzerine çekilmiş bazı filmleri hatırlatmak istedim. Bir daha böylesine büyük ve fıtratına uydurulan felaketler yaşamamak dileğiyle! İyi okumalar…

Maden (1978)

Agah Özgüç’ün konusunu “Her an ölüm tehlikesiyle karşılaşan maden işçilerinin çalıştıkları ocaklarda gereken önlemler alınmaz. Ve uyarı amacıyla imza toplanırsa da dayanışma sağlanamaz. Davasında yalnız kalan İlyas direnmesini sürdürünce sendika ağaları tarafından kurşunlatılır. Bir süre sonra da İlyas’ın göçük altında kalıp ölmesi sonucu ilk kez işçiler bir araya gelir. Ve film “işçiler birleşin” sloganıyla biter.” diyerek verdiği Maden kuşkusuz ki, sinemamızın ‘sol tandanslı’ eserlerinin arasında önemli bir yere sahip. Yavuz Özkan’ın yönettiği filmde Cüneyt Arkın, Tarık Akan, Hale Soygazi, Meral Orhonsay ve Halil Ergün gibi önemli isimler rol alıyor. Son zamanlarda sosyal medyayı sarsan filmden bir sahnedeki şu replik hala kulaklarımızda; “Asıl O… çocukları işçiyi sizin gibi satanlardır!”

Germinal (1993)

2,5 saatlik olağanüstü bir edebiyat uyarlaması olan Germinal, dünya sinema tarihinin de en önemli maden filmi. Claude Berri’nin yönettiği Gerard Depardieu ve Miou-Miou’nun oynadığı film, usta yazar Emile Zola’nın romanından uyarlama. Etienne Lantier, maden yatakları sayesinde geçimini sağlayan bir Fransız kasabasına yerleşip tek derdi bir işe sahip olmak olan sıradan bir adamdır. Fakat kısa bir süre içerisinde Maheu ile tanışmasıyla birlikte hayatını kökünden değiştirecek yaşanmışlıklar edinecektir. Madende iş bulmasına yardımcı olan Maheu ile günden güne yakınlaşır, bu esnada ailenin genç kızı Catherine’e umutsuzca aşık olur. Tek derdi ise maden işçilerinin içerisinde bulunduğu zorlu çalışma şartlarıdır. Etienne, Maheu’yu ikna ederek yeni bir madenciler sendikası kurmayı üstlenip büyük bir grevi organize eder. Elele verip bir araya gelen işçiler devasa bir isyan başlatır, fakat maden sahiplerinin gazaplarından kurtulmaları kolay olmayacaktır.

Yük (2012)

Gerçek bir öyküden yola çıkılarak senaryolaştırılan ‘Yük’ filmi bir cinayet sebebiyle hasmından kaçmak için madende saklanan bir adamın hikayesi… Cemal, arkadaşının ölümüne sebep olup onun kardeşinin hışmından kaçarken, ölen adamın kardeşi Cumali intikam almak için onun peşine düşmüştür. Zeynep, Cemal ile evlidir ancak birkaç sene öncesi evli ve çocuklu olan Cumali ile tutkulu bir ilişki yaşamıştır. Usta yönetmen Erden Kıral’ın yönettiği film hem gişede hem de festivallerde büyük hüsran yarattı. Zira Nadir Sarıbacak, Tansu Biçer ve Tülin Özen’in muhteşem oyunculuğunu ve de maden/madencinin dünyasını olağanüstü görselliğiyle filme döken görüntü yönetmeni Feza Çaldıran’ın emekleri kötü bir öyküleme kurgusuyla harcandı kanımca.

Dead Mine (2012)

Gözünü para hırsı bürümüş bir grup bilim insanı, bu doğrultuda çok farklı bir proje için bir araya gelirler. Warren Price, önderliğindeki grup kendilerine parayla askerler tutarak onlar eşliğinde 2. Dünya Savaşı’ndan kalma bir sığınağa girmeye karar verirler. Ancak tehlikeli bir bölgede bulunmaktadırlar ve saldırıya uğrarlar. Girdikleri sığınağın bir kısmı çökünce kapalı kalırlar. Tek seçenekleri kalmıştır. O da çaresizce madenin derinliklerine doğru yürümektir. Ancak maden zannettikleri gibi sahipsiz değildir ve yalnız kalmayacaklardır. Steven Sheil’in yönettiği Miki Mizuno, Sam Hazeldine, Ario Bayu gibi isimlerin oynadığı bu Endonezya yapımı film, her ne kadar 4.6’lık bir Imdb puanına sahip olsa da yer yer korkutmayı başarıyor.

The Pennsylvania Miners’ Story (2002)

2002 yazında Pensilvanya’da yaşanan kazanın ardından kurtarılan maden işçilerinin gerçek hikayelerinden uyarlanan film hikayesini, işçilerin kendi gözünden, kendi anlattıkları üzerinden kuruyor. Gerçek madenlerde de çekimler yapılıyor ve hayatlarını tehdit eden tehlikenin asıl nedenleri ortaya çıkıyor. Kurtarılmak için 77 saat boyunca madende bekleyen işçilerin yaşadıklarını ekrana getiren ve bazı sahnelerin kazanın yaşandığı Quecreek madeninde çekildiği filmin yönetmeni David Frankel, başrollerini ise Graham Beckel, Dylan Bruno ve Marisa Ryan paylaşıyor.

Beaconsfield (2012)

16 gün boyunca yerin altında yaşam mücadelesi veren ve çoğu sağ kurtulan işçilerin gerçek öyküsünü anlatan film Avustralya’nın madencilik bölgesi olan “Beaconsfield”da yaşanan bir trajediyi anlatıyor. Glendyn Ivin’in yönettiği filmde Shane Jacobson, Lachy Hulme ve Cameron Daddo gibi isimler rol alıyor.

The Treasure of the Sierra Madre (1948)

Yönetmenlik ve uyarlama senaryo dallarında Oscar kazanmış olan film, altın madenleri için Sierra Madre dağlarında yaşanan acı dolu deneyimleri beyazperdeye yansıtıyor. Yönetmenliğini ve senaristliğini John Huston’ın yaptığı film, B. Traven’in aynı adlı romanından uyarlama. Humphrey Bogart, Walter Huston, Tim Holt gibi usta oyuncuların rol aldığı film yenilikçi western akımının da öncü işlerinden. Filmin şöyle de bir önemi var, ki o zamanlar için bu bir devrim sayılır; ilk kez tamamı Amerika sınırları dışında çekilmiş Hollywood yapımı!

Blood Diamond (2006)

Başrollerde Leonardo DiCaprio, Jennifer Connelly ve Djimon Hounsou’nun yer aldığı filmin yönetmeni bol ödüllü Edward Zwick. Filmin ana konusu ve isminin kaynağı Afrika’daki savaş bölgelerinde çıkarılan ve savaş düzenini finanse etmekte kullanılan elmaslardır. Bu elmaslar sıklıkla “kanlı elmaslar” anlamına gelen blood diamonds terimiyle anılır. Film elmas endüstrisi ve bu sektördeki tekel iddialarının yanı sıra, Afrika’daki en büyük problemlerden sayılan çocuk askerler sorununa da işaret etmektedir. Nitekim filmin sonunda Afrika’da halen yaklaşık 200,000 çocuk askerin bulunduğuna dair bir not yer almaktadır. Bunların dışında filmde Batı’nın Afrika’daki sorunlara karşı tutumu eleştirilmiştir.

North Country (2005)

Charlize Theron, Frances McDormand, Sissy Spacek, Sean Bean, Woody Harrelson, Richard Jenkins ve Jeremy Renner gibi oldukça güçlü bir kadroya sahip olan “Tek Başına”nın yönetmeni Niki Caro. Gerçek hayattan uyarlanan film, bir madende çalışan kadının şehirdeki ilk cinsel taciz davası açmasını konu almaktadır. Film gişede başarı sağlamasına rağmen eleştirmenlerden tam not alamadı.

Kelebeğin Rüyası (2013)

  1. Akademi Ödülleri’nde En İyi Yabancı Film dalında Oscar aday adayı olarak seçilen Kelebeğin Rüyası, Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği, başrollerini Kıvanç Tatlıtuğ, Mert Fırat, Belçim Bilgin ve Farah Zeynep Abdullah’ın paylaştığı bir yapım. 2. Dünya Savaşı döneminde Zonguldak’ta yaşayan ve genç yaşta veremden ölen şairler Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun hayat hikayesini anlatan eserde Behçet Necatigil’i de Yılmaz Erdoğan canlandırmakta. Muzaffer ve Suzan’ın madene indikleri sahnenin seyirciler üstünde büyük etkisi olduğunu unutmamak gerek.

 

1979, İstanbul doğumlu. 2001 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Malzeme Mühendisliği’nden yüksek lisansla mezun olmasına rağmen, üniversite yıllarında yaptığı sinema kulübü başkanlığı sayesinde, geleceğini ve mesleğini sinema-tv üzerine kurmaya karar verdi. Çeşitli kısa film, belgesel çalışmalarıyla işe koyulan ve Yıldız Kısa Film Festivali'nin kurucularından olan Fırat Sayıcı, yurt çapında çeşitli kısa film festivallerinde de jüri üyeliği yaptı, kısa film üzerine workshoplar düzenledi. 2008’de Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünden mezun olan Fırat Sayıcı, Selçuk Üniversitesi Radyo-Televizyon-Sinema Bölümünde yüksek lisans ve doktora öğrenimini tamamladı. SİYAD üyesidir. TRT'de metin yazarı olarak başladığı televizyon macerasında birçok kanalda çeşitli programlarda görev aldı, sinema programları yaptı. Kurduğu Mad Informatics Ajansı’yla sinema-tv ve eğlence sektörüne PR ve sosyal medya hizmeti vermeye başlamıştır. "Türk Sinemasında Gerçekçilik" ve "Yeni Başlamayanlar İçin Sinema" adında iki sinema kitabı yayınlanmıştır. Esenyurt Üniversitesi Radyo Tv. ve Sinema bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.