Sinemada her daim kadın erkek ilişkileri hakkında öne çıkan filmler olmuştur. Ancak insanlar belli tabularının dışına çıkıp gerçek dünyaya baktıklarında farklı ilişkilerin varlığını da görmeye başlarlar. Toplum içinde çok hoş karşılanmasa da olgun kadın ve ona göre daha genç yaştaki erkeklerin ilişkileri aşkın yaşının olmadığını herkese gösterebilir.
Bu ay vizyona giren “Film Stars Don’t Die in Liverpool” da bu tip bir ilişkiyi merkezine alan son derece dokunaklı bir iş olarak göze çarpıyor. Bu filmden yola çıkarak sinemadaki olgun kadın, genç erkek ilişkilerini konu alan filmleri mercek altına aldım.
The Graduate (1967)
Dustin Hoffman’ın henüz kariyerinin başında olduğu filmlerden biri olan The Graduate, döneminde çok fazla ses getirmeyi başarmış önemli filmlerden biri olmuştu. Bilhassa o dönemin tabuları için sansasyonel denebilecek bir hikayeye sahip olduğundan sinema gündeminin merkezinde yer almıştı. Kız arkadaşının ve kız arkadaşının annesi arasında kalan Ben karakteri o dönemin gençlik filmlerinin arasında kendine farklı bir konum yaratmıştı. Yönetmen Mike Nichols’ün de en iyi işlerinden biri olarak görülüyor.
The Reader (2008)
Oscar ödüllerinde en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi senaryo, en iyi sinematografi ve en iyi kadın oyuncu dallarında beş adaylık alan The Reader, Kate Winslet’in üstün performansıyla dikkat çeken bir film olmuştu. Oyuncunun da kadın oyuncu Oscar ödülünü kucakladığı film, bir hukuk öğrencisi ile savaş suçlusu bir kadının ilişkisini anlatıyordu. Flashback’ler ve mahkeme arasında mekik dokuyan kurgusuyla döneminin kaliteli dramlarından biri olan The Reader kimi seyirciler tarafından Oscar yarışına layık olmamakla suçlansa da filmin başarılı bir dönem geçirdiğini söyleyebiliriz.
Malena (2000)
Gösterildiği festivallerde büyük övgü ve yuhalamalarla karşılaşan Giuseppe Tornatore filmi Malena, bilhassa Monica Bellucci dünya sinemasında sesini duyurduğu filmlerden biri olmuştu. Monica Bellucci’nin cüretkar performansı ve filmin hayal ile karışık ilerleyen gerçeklik anlayışı filmin en öne çıkan noktalarıydı. Tabii filmdeki genç erkek figürünü bir çocuk canlandırınca pedofili tartışmaları da beraberinde gelmişti. Bu yüzden de film belli yerlerde tepkiyle karşılanarak dışlandı. Buna rağmen bir fantezi dünyasında yaşanan acı gerçeklere odaklanan bir film olması açısından önemli bir yapımdı.
Adore (2013)
Arkadaşının oğluna aşık olan bir kadının gerilimli hikayesine odaklanan Adore, özellikle oyuncu performanslarıyla beklentinin üzerine çıkan bir yapım olmasına rağmen sinema açısından vasat işlerden biri olarak anılıyordu. Kadın odaklı filmleriyle ünlenen Anne Fontaine’in yer yer odağı saptıran feminist metninin en büyük kozu başrol oyuncuları Noami Watts ve Robin Wright’tı. İki kadının karşılıklı oynadıkları sahnelerle yükselen film, bir yerden sonra klişelerin esiri oluyordu.
La Pianiste (2001)
Sinemanın en rahatsız edici filmlerine imza atmayı başaran yönetmenlerinden Michael Haneke için mükemmel konu diyebileceğimiz olgun kadın – genç erkek konsepti La Pianiste filmiyle çok konuşulan bir işe dönüşmüştü. Bir piyano öğretmeni ile öğrencisinin çarpık cinsel yaşamı, ilgi çekici, kışkırtıcı ve tam da Haneke’ye yakışır biçimde mayınlı bir filmdi. Son derece hastalıklı bir ilişkinin odağa yerleştirildiği yapımda en dikkat çeken nokta Isabelle Huppert’in insan üstü performansıydı. Filmdeki sado – mazo kimi öğeler filmin zorluk seviyesini etkileyen faktörlerdi. filmin Döneminin en iyi filmlerinden olan yapım, sinemada ters köşe seven izleyicilerin favorilerinden biri haline gelmişti.
Les Egares (2003)
Yoldan Çıkanlar adıyla Türkiye’de gösterime giren yapım, bir okul öğretmeninin savaştan çocuklarıyla kaçmaya çalışırken, umudu genç bir askerde bulmasını anlatıyordu. Nazi işgalindeki Fransa’dan kaçan aileye bir anlamda genç bir baba figürü olarak giren bu asker, listedeki filmlerin tam tersi farklı bir kompozisyonu ortaya çıkartıyordu. Zorda bir kadının kurtuluş ümidini bu genç adamda bulmasıyla beraber ortaya çıkan şehvet duyguları filmin bazı açılardan erotik soslu bir drama dönüşmesine neden oluyordu. Yönetmen Andre Techine’nin elindeki en önemli kozu belki de bir dönemin en çok arzulanan kadınlarından Emmanuelle Beart olmasıydı.
Unfaithful (2002)
Erotik gerilim filmlerinin en çok aranan yönetmeni Adrian Lyne’in yönetmenliğini üstlendiği yapım, bir ev hanımının fırtınalı bir günde karşılaştığı yakışıklı latin adamla kaçak ilişki yaşamasını anlatan Unfaithful, özellikle sevişme sahneleriyle konuşulmuştu. Diane Lane ile Oliver Martinez’in fiziksel uyumu ve Richard Gere’in aldatılan koca rolünde başarılı bir oyunculuk sergilediği film, beklenemedik bir şekilde kadınların başucu filmi haline gelmişti. Orta yaşlı kadın ve genç erkek ilişkisini yasak ilişki boyutlarınd aişleyen yapım, diğer örneklere göre gerilim seviyesi en yüksek yapımdı.
Harold and Maude (1971)
Seksen yaşında iyimser bir kadın ile yirmi yaşındaki intihara eğilimli bir gencin romantik ilişkisini anlatan yapım bir tuhaf olsa da son derece eğlenceli bir filmdi. Karakterlerin içinize işleyen dıurumları bir anlamda uçurum gibi gözüken bir ilişkinin ahlaken olmayacağını düşündürse de, yine de olumlu bakmanıza neden oluyordu. Seyirciyle arası iyi olan bir film olmasa da eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanan film 70’li yıllar için cesur bir işti. Hal Ashby’ın yönetmenliğindeki yapımın başrol oyuncu oyuncuları Ruth Gordon ve Bud Cort’tu.