Şiddet; zorlama ve baskı ile bedensel ya da ruhsal zarara neden olabilecek hareketlerin tümü olarak açıklanabilir. Sanat ta her zaman şiddeti konu etmiş, ona farklı perspektiflerden bakmamızı sağlamıştır. Elbette sinema da şiddete bakmanın, onu anlatmanın çok güçlü bir yolu. Savaş döneminden tutun da psikolojik rahatsızlıkları konu alan filmlere kadar şiddetin başı çektiği sayısız film var sinema tarihine baktığımızda.
Konu kadına şiddete gelince iş çok daha farklılaşıyor ve kadına uygulanan şiddetin de sinemada çeşit çeşit işlendiği filmler söz konusu fakat biz bu ay vizyona giren Gone Girl/Kayıp Kız üzerinden, karısına/partnerine şiddet uygulayan/onu öldüren erkeklerin yer aldığı bazı filmlere bakmak istedik.
Gone Girl: Senaryosu aynı isimli romanın sahibi Gillian Flynn’e, yönetmenliği ise usta isim David Fincher’a ait filmde esrarengiz biçimde kaybolan Amy’nin hikayesine odaklanıyoruz, şüpheli ise elbette kocasıdır. Oldukça esrarengiz ve oyunlu bir film Gone Girl, sürpriz bozmak istemeyiz. Fincher yine çok ustaca bir iş çıkarmış, montaj, oyunculuk ve müzikler, filmi düz bir gerilimden çok daha ötesine taşımış. Bu ayın kaçırılmaması gereken filmlerinden…
The Secret Window: Stephen King’in romanından uyarlanmış David Koepp yönetmenliğindeki filmin gizemli hikayesinde Johnny Depp’in canlandırdığı psikopat karakter, eski karısını ve onun sevgilisini öldürüp, bahçeye gömüp sonra da bir güzel mısır yiyordu. Unutulmaz sahnelerden…
Fracture: 2007 yapımı Gregory Hoblit imzalı film Anthony Hopkins ve Ryan Gosling’i karşı karşıya getirişiyle bile dikkat çekici. Kendisini aldatan karısını öldüren ve akabinde polisleri çağıran olgun adam ile genç ve başarılı bir savcı karşı karşıya geliyor filmde, filmde gizemli yanlar yok değil ama Gone Girl’ün yanında lafı bile olmaz. Yine de Hopkins’in performansı ve Gosling’in toy zamanları için yeniden bakılabilir…
A Perfect Murder: 98 yapımı Andrew Davis imzalı filmde sevgisini bir türlü gösteremeyen adamın, bu ilgisizlik sonucu onu aldatan karısını öldürme planlarını ne kadar sinsice yaptığını izliyoruz. Michael Douglas ve Gywneth Paltrow performansları ise tartışılmaz.
Sleeping With The Enemy: 91 yapımı Joseph Ruben imzalı filmde hikaye belli. Dışarıdan bakıldığında kusursuz bir evliliğe sahipler ama aslında Martin hasta ruhlu biri. Laura’nın yaşamını cehenneme çevirince bu baskıya dayanamayan kadın sıradışı bir planla kocasından kaçmayı düşünüyor ama kazdığı kuyuya kendi düşüyor…Klasik bir konu olmakla birlikte gerilim öğeleri iyidir filmin, Julia Roberts’ın varlığı da filmi izlenir kılıyor.
The Color Purple: 85 yapımı usta yönetmen Steven Spielberg imzalı film Alice Walker’ın Pulitzer ödüllü romanından uyarlanan, 11 dalda Oscar adayı olan, kadına şiddetin başarıyla anlatıldığı güçlü bir film. Danny Glover, Whoopi Goldberg başrollerde.
The Killer Inside Me: Jim Thompson’ın aynı adlı romanından beyazperdeye adapte edilmiş olan film, Micheal Winterbottom imzalı. 2012 yapımı filmde Casey Affleck ,Jessica Alba ve Kate Hudson’ı izliyoruz. Film şiddet sahnelerinin aşırılığıyla epey konuşulmuştu.
What’s Love Got to Do With it: 93 yapımı filmde Tina Turner’ın hayatı konu ediliyor. Kendisini Tina Turner yapan kişi aynı zamanda hayatını zindan eden, onu türlü şiddete maruz bırakan menajeri/sevgilisi/kocasıdır.
The Burning Bed: Robert Greenwald imzalı 84 yapımı filmde şiddet gören kadın rolünde Farah Faxcett’i izliyoruz. Bu kez şiddet görenin intikamı da acı oluyor. Paul Le Mat, filmdeki rolüyle Altın Küre ödülü kazanmıştı.
Melis Zararsız