SEBNEM HASSANISOUGHI / FOTOGRAF MUHSIN AKGUN
SEBNEM HASSANISOUGHI / FOTOGRAF MUHSIN AKGUN

 

Serdar Akbıyık

Bu hafta Geriye Kalan filmi vizyona giriyor. Toplumda kadın ve erkeğin rolleri, onların arasındaki ilişkiyi odağına alan filmin başrolünde oynayan Şebnem Hassanisoughi kadının toplumdaki yerinde yaşanan çarpıklığın anne kavramının algılanmasındaki dengesizlikle ilgili olduğunu söylüyor…

Türk sineması bazı örnekleriyle hem toplumsal tartışmalara ışık tutabiliyor hem de bunlara farklı bir bakış açısıyla bakmamıza sebep de oluyor. Bu örnekler az tabii. Ama bu hafta vizyona giren Geriye Kalan tam da bu başarıyı gösteren filmlerden. Çiğdem Vitrinel’in kardeşi Şebnem Vitrinel ile yazdığı ve kendisinin yönettiği filmde kadının toplumdaki yeri karikatürize edilmeden ve sömürülmeden verilmiş. Filmin başrolünde oynayan Türk sinemasının yeni yüzlerinden Şebnem Hassanisoighi filmin konusunun kendi özel hayatında da anlamak istediği bir kavram olduğunu onun için ilk filminin Geriye Kalan olmasının kendisini çok mutlu ettiğini söyledi. Hassanisoughi bütün toplum içindeki kadın erkek ilişkilerini ve kadının yaşadığı problemleri anne olma kavramının dengeye oturmamış olmasına bağlıyor. İddialı bir röportaj sizi bekliyor…

Senaryo size geldiğinde dikkatinizi çeken ilk şey ne oldu?

Beni cezbeden şey; filmin tartışmak istediği mesele oldu. Yönetmen Çiğdem Vitrinel’in ilgilendiği mesele hayatta benim de bireysel olarak ilgilendiğim, bana sıkıntı veren bir konuydu. Anlamaya çalıştığım bazı davranışlar ve insanlar vardı, onları tartıştığı için ilgimi çekti.

Bu tartışma konusunu biraz açar mısınız?

Toplumsal yapılanmadan dolayı kadın ve erkek ilişkisindeki paylaşılmış roller, burada kadınların koyuldukları yer ve kadınların bu yeri kabul edişi, erkeklerin yüklenmek zorunda oldukları roldü.

Rolünüzü anlatabilir misiniz?

Sevda, bir doktorla evli ve küçük bir kızı var. Filmde bilinmeyen ama benim bildiğim, babasız büyümüş bir kız. Bir tür sınıf atlama fırsatı bulmuş durumda. Mutlu bir hayatı var ve bu hayat sürsün, daha mutlu olsunlar istiyor. Bunun yollarından bir tanesi dışarda bakan gözler için daha mutlu, daha başarılı, daha ideal bir kadına yakın bir yerde durabilmek. Bunları elde etmek istiyor.

Birbirinin içinde çatışan bir rol. Çok garip bir teslimiyet, çok garip bir politika. Bu karakteri siz nasıl yorumluyorsunuz?

Senaryoyu okuduğum zaman Çiğdem’in çok yanlı olduğunu, Sevda’yı fazla kötü yazdığını düşündüm. Yaptığı eylemlere, hayata bakışına baktığımız zaman sevmeyeceğimiz bir kadın ortaya çıktı. Hayatta da böyle insanlar var ve ben o insanları anlamak istiyorum. Onların kendilerini haklı gördüğü yerin neresi olduğunu benim oyuncu olarak görmem lazım. İnsan olarak da onlarla iletişime geçebilmeyi istiyorum böylece burası daha güzel bir dünya olabilir. O yüzden Sevda’nın haklı olabileceği yerleri, bizim gözümüze neden bahtsız ve şanssız olabileceğini anlamaya çalıştım.

İzleyici Sevda’nın karakteri konusunda tam tersi bir tepki verdi. Bu toplumdaki kadın profilinin ne kadar ters temellendiğinin göstergesi değil mi?

Buna çok şaşırdım. Sevda’nın iyi bir kadın olduğu söylendi. Bu benim için olumlu bir şeydi. Tam olarak iyi olduğunu söyleyemiyorsunuz çünkü yaptığı şey olumsuz ama o kadının iyi olduğunu söylemeleri, benim de onu görmüş ve gösterebilmiş olduğumun kanıtı. İyi bir kadın olduğunu söyleyenlerin bir kısmı sanıyorum ki ailesini elinde tutmak konusundaki dirayeti yüzünden onu çok sevdiler. Bana kalırsa bu çok olumlu bir şey değil çünkü elinde tutmaya çalıştığı, çok sevilecek ve dürüst bir sevgiye dayalı bir şey değil.

Hayatta kadını anlamak istiyorsan erkeğin, erkeği anlamak istiyorsan kadının da tavırlarına bakmak zorundasın. Filmde erkek rolleri de var. Bu roller iki kadının kimliklerini ve seçimlerini ortaya çıkartmak için kullanılmış. Bana biraz fazla karikatürize geldi. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

Çiğdem’in öyle bir tercihi vardı. Filmde hiç erkek olmasın, olanların da yüzleri fazla görülmesin diye düşünceleri vardı ama daha sonra senarist Şebnem ve yönetmen Çiğdem Vitrinel, “Biz onları atmaya çalıştıkça o adamlar senaryoya girdiler çünkü erkek olmadan kadın var olmuyor” dediler. Dolayısıyla o erkekler senaryo içinde bulunup, rol alabilmiş karakterler. Tabi ki asıl tartışmak istedikleri mesele kadınların bu hayattaki yeri olduğu için onlara fazla ağırlık vermemişler.

Filminizin kendi içinde bir hesabı var. Oyuncular profesyoneldir. Senaryoya veya yönetmene göre tavır alırlar, oynarlar. Bu meseleyi içselleştirmeleri onlara kalmış. Siz bu rolü içselleştirdiğinizi söylediniz. Yani kendi probleminizin de bundan kaynaklandığını ve böyle bir beraberlik olduğunu söylediniz. Bundan sonra kadın haklarıyla ilgili nasıl tavır takınacaksınız?

Rolü içselleştirmek belki yanlış olabilir ama bireysel olarak ilgilendiğim konuyla bu rol örtüşüyordu. Oyuncu olarak rolle özdeşleşmiş gibi hissetmiyorum kendimi. Bu bir roldü ve ben o rolü oynadım. Kadın haklarıyla ilgili çözüme yönelik kısa vadede bir şeyler yapılacağını düşünmüyorum. Bu başlangıçta eğitim yoluyla olabilecek bir şey. Toplumdaki kadınların anne olmayı yeniden öğrenmesi gerektiğini düşünüyorum. Anneliğin bu kadar yüceltilmesinden, temiz görülmesinden, bastırılmasından üzüntü duyuyorum. Anneler ne kadar özgür olursa ne kadar kendi içlerindeki karanlık ve vahşi yanları açığa çıkarmaktan korkmazlarsa o kadar daha dürüstçe yaşayabileceğimiz bir toplum olabileceğini düşünüyorum.

Türkiye’de kadın oyuncu olmanın zorlukları zaten ortada. Oyuncu olmak yönetmen olmak, senarist olmak aynı zamanda toplumsal sorumluluk da getiren öğelerdir. Türk sineması 1980’lerde kadın oyunculuk anlamında feminizmin etkisinin hissedildiği ürünler verdi. O tür oyunculuklar çıkarttı hatta o oyunculukları üzerlerine giydiler ve bunun faturasını ödediler. 2000 oldu kadın oyunculuklarda, rollerde, senaryolarda tam tersi bir performans görmeye başladık.

Bunun nasıl bir faturası olur bilmiyorum. Bireysel bakışımla genel atmosferin bakışı örtüşmüyor. O yüzden bunun sorumluluğunu taşımak istemiyorum. Ama bu ortamda olduğumdan karşılaşacağım sorunlarla mücadele etmek zorunda olduğumu biliyorum. Bu sözünü ettiğiniz fark da 80 sonrasında belki darbe sebebiyle çok daha mücadele etme kavramıyla karşılaşan toplum olmasından doğuyordur. Belki biz şu anda çok olumsuz bir yere gidiyoruz. Sinema da toplumun gidişiyle çok paralel bir şey. Sinema toplumun isteği doğrultusunda gidiyor ve o şekilde roller çıkıyor. Bunun da oynaması pek keyifli roller olduğu söylenemez. Dürüstçe ve gerçekten derinlemesine tartışabilen eserler çıkabilir ve bunlar gerçek sanat eserleri olur. Keşke öyle sanat eseri denebilecek yapımlar olsa da oynayabilsem. Anlatmak istediği konu için ne gerekiyorsa bir oyuncu onu yapabilmeli ki onu yapan aslında oyuncu değil karakter. Bunun için çok korkulacak bir şey yok aslında.

İlk filminiz ile İzmir Film Festivali’nden ödül aldınız. Onunla ilgili yorumunuzu da alalım.

Ödülü aldığımı Almanya’da filmin gösterimindeyken öğrendim. Uzun bir süre sonra fiziksel olarak aldım ödülümü. Ben aslında ödüllere çok sıcak bakmayan bir insanım ama aldığım zaman çok mutlu oldum.

Kariyerinize etki etti mi, size gelen projeler arttı mı?

Benim bildiğim kadarıyla her şey nasıl ilerliyorsa hala öyle ilerliyor ama belki de etkisi vardır.

Bundan sonrası için sinema projesi var mı?

Kesinleşen bir şey yok.

Televizyon projesi var mı?

Kayıp Şehir adlı bir projede oynayacağım bu yıl.

Televizyonda olmayı mı sinemada olmayı mı tercih edersiniz?

Bütün gelen dizi ve film projelerinin çok iyi oluğunu düşünüyorum. Asla dizi yapmazdım. Kesinlikle ömrümün sonuna kadar açlığı da göze alarak, sinema filmlerinde oynamak isterdim.

 

 

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.