American Horror Story her sezonda farklı bir korku konseptini konu alır. Şimdiye kadar Lanetli Ev’den Sirk ucubelerine pek çok konsept ile karşımıza çıktı. Zaman zaman beğendik, bazı sezonlarda ise kurdeşen döktük. Ancak 7. Sezon öyle bir geldi ki, şimdiye kadarki en ayakları üstünde duran, en sağlam ve gerçekçi, hikayesi yaşamımızda yüzleştiğimiz sorunlarla şekillenen, senaryosu ve oyunculukları ile kalplerdeki yerini aldı. Tabi ilk iki sezonun yeri ayrı, ancak Cult ile A.H.S.’nin o dönemdeki kalitesine dönüş sinyali yaktığını söyleyebiliriz.

Ryan Murphy’nin hayatımıza kattığı A.H.S. bu sezonda politik korkuyu Amerika’nın büyük dertlerinden biri olan tarikatları da katarak vermeyi başarıyor.

Sekizinci sezon Apocalypse yakında yayınlanacak olan dizinin yedinci sezonu, bizleri 2016 Amerikan seçimleri ile karşılıyor. Bir tarafta Hillary’nin kazanması için dua eden, bir delinin başlarına geçeceğinden korkan aileler, diğer tarafta güçlü Amerika hayali ile yanıp tutuşan beyaz, öfkeli Amerikalıların evlerine konuk oluyoruz. Zaten sezonun tamamı öfke ve korku ile ilgili. Nasıl korku ve öfke ile insanların birlik olabildiği, karşıt görüşlü insanların bile öfke ile beraber hareket edip en uç suçları işleyebileceği üzerine kurulu bir hikaye var önümüzde.

Lezbiyen çiftimiz Ally(Alison Pill) ve Ivy Mayfair-Richards(Dizinin müdavimlerinden Sarah Paulson), komşuları ile çekişmeli geçen seçimleri izlerken umut ve umutsuzluğu aynı anda yaşarlar, korktukları başlarına gelmiştir, Obama gibi siyah bir başkandan sonra Trump gibi bir şovmen ülkeyi yönetecek ve elde ettikleri tüm özgürlükleri tek tek ellerinden alacaktır. Ya da en azından bundan korkmaktadırlar.

Kamera farklı bir eve döner, mavi saçları ile TV karşısında seçimleri izleyen Kai Anderson (Dizinin başka bir gediklisi Evan Peters) sevinçten zıplamaya ve Amerika diye tempo tutmaya başlar. Artık nefretten doğacak bir güç haline gelecek olan tarikatını hayata geçirebilecektir.

Kai kısa zamanda içi nefretle dolu Beyaz ırkçılardan, işyerinde her tür zorlukla mücadele eden kadınlara kadar çevresinde bir güç ağı kurar. İlk hedefleri Kai’ye şehir meclisinden bir koltuk kapmak olan grup bunun için halkı korku ile dolduracaktır. Şehirde palyaço kostümlü katiller dolaşmaya, tek tek insanlar en korktukları şekillerde öldürülmeye başlar. Tüm bu kaos içinde Ivy yeni politik düzenle baş edemezken palyaçolar,delikler, saldırı gibi pek çok korkusu tetiklemektedir.

Kimseyi gördüğü palyaçolara inandıramayan Ivy, bir gece elektrikler kesilince karşısındaki karartıyı tehlike olarak görüp öldürür. Ne kadar yaptığı meşru müdafa sayılsa da insanlar öldürdüğü kişinin işyerinden hispanik bir çalışanı olduğunu öğrenince bir anda Ivy’i faşist bir katil olarak görmeye başlar. Tüm değerleri bir anda darmadağın olan Ivy, eşinin de kendini terk etmesi ve çocuğunu elinden alması ile tam bir boşluğa düşmektedir. Ancak kurtarıcısı çok yakında imdadına yetişecektir. Şehrin meclisinde her istediği yasayı zor kullanarak geçiren Kai bir anda Ivy’e kol kanat gerer.

AHS: Cult, yıllar sonra dönüp de bu zamanları anlamaya çalışacaklar için çok önemli bir politik korku devletine giriş dersi veriyor. Bizim de yer yer kendimize yakın bulacağımız korkular ile yüzleşmemizi sağlıyor. Bir tarikatın nasıl ortaya çıkıp her kökten ve inançtan insanı bir araya getirebileceğini gösteriyor. Tüm bunları yaparken pek çok tarikatın da geçmişi ile ilgili bilgiler veriyor. Hatta konu öyle bir noktaya gidiyor ki Andy Warhol cinayetinden Zodiac katiline kadar pek çok yakın geçmiş olayları birbirine bağlanıyor. Bunları yaparken Kai’nin ağzından TV ekranlarında az rastlanacak, politik doğruculuktan uzak, kadına karşı nefret dolu pek çok söz söyleniyor. Senaryo tüm bunları son bölümlerde neden yaptığını açık ediyor ve finale bizi getiriyor.

Aslında A.H.S. geçmişinde görülmemiş bir şekilde büyüden, hayaletten ve canavarlardan uzak bu sezon kardeş dizi American Crime Story’e daha yakın duruyor. Gene de özenle hazırlanmış kanlı katliamlar, suikastler, ev basmalar ile bir nebze de olsa A.H.S. ruhunu diri tutmayı başarıyor. Cult asıl gücünü psikolojik şiddet ve sürekli başka bir yöne devinerek seyirciyi şaşırtmayı başaran senaryosu ve Ivy – Kai savaşındaki başarılı oyunculukları ile Paulson ve Peters ikilisinden alıyor.

En iyiden En kötüye A.H.S. sezonları

1) Asylum (sezon 2, 2012-’13)

İlk sezon sonrası beklentilerimizi karşılayan Asylum akıl hastanesinden ne kadar korksak haklı olacağımızı gösteren, uzaylılar, naziler ve yaratıklar ile genişleyen senaryosu ile seyri korku dolu ve bir o kadar zevkli bir sezon olarak hafızalarımıza kazınmıştır.

2) Murder House (sezon 1, 2011)

A.H.S.’nin ilk sezonu klasik perili ev konseptini biraz daha ileri taşırken pek çok anlamda serideki aşırılıkları zorluyordu. Murphy bu dili ne yazık ki ilerleyen sezonlarda belki de zorla bıraktı.

3) Cult (sezon 7, 2017)

Trump sonrası Amerika korkusunu biraz da tarikat sosu ile veren sezon beklentilerimizi karşılayarak ilk üçte yer almayı hak ediyor.

4) Freak Show (sezon 4, 2014-’15)

Palyaçolar, sirk ucubeleri ile dolu sezon çok hızlı başlarken yavaş yavaş nereye gideceğini şaşırıp tökezliyordu. Ancak hem Jessica Lange’ın Sirk patronu rolünde hem de Sarah Paulson’un yapışık ikiz rolündeki performansları ile küçük bir hazine olarak yerini koruyor.

5) Roanoke (sezon 6, 2016)

Gene çok iyi başlayıp giderek garipleşen ve sonlara doğru artık insanı sıkan ve üzen Roanoke hem ev korkusu hem de cadılık ile ilgili ilginç bir sezondu. BBG evi gibi tasarlanan bir korku evi gelen konuklarının gerçekten bu bölgenin eski lanetli sahipleri tarafından ziyaret edilerek öldürülmesini konu alan sezon oyuncular arasına Cuba Gooding Jr.’ı koyması dışında fazla bir ışık yaymıyordu.

6) Hotel (sezon 5, 2015-’16)

Gene vampirler, lanetli otel gibi güzel konseptlerin harmanlanarak giderek seyir zevkinin zorlandığı senaryodaki delikler ile sinirleri bozan sezonda Lady Gaga sevenleri cezbedecek görsellik dışında pek de dişe dokunur bir görüntü yoktu.

7) Coven (sezon 3, 2013-’14)

Ah Coven vah Coven. İlk iki sezon sonrası korku severlerin ilah gibi taptığı A.H.S.’i paramparça eden Coven pek çok seyircinin asla dönmeyecek bir şekilde seriyi bırakmasına neden oldu. Oysa ki cadılık ile ilgili sezon hızlı başlamış giderek bir light Harry Potter filmine dönmüş sonunda da artık kendi kendinden sıkılmış olacak ki bolca senaryo oyunları ile konuyu toparlayıp final yapmıştı. A.H.S. adına unutmak istediğimiz büyük bir yara, adeta bir karadelik olarak kendisini uğurladık.

Episode

Masis Üşenmez

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. Biriktirdiği haftalıklarıyla Star Wars oyuncakları alıp kendi serüvenlerini yazmaya başladığı yıllarda ailesi tarafından Rus edebiyatına yönlendirilmeye çalışsa da orada da Stanislaw Lem, Asimov gibi yazarlarla takılarak bu türden kopamayacağını anlamış, lise yıllarında Arthur C. Clarke, Stephen King gibi yazarları hatmederek …

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.