J.J. Abrams’ın başka bir uzay operası olan Star Wars’ın yönetmen koltuğuna geçmesi ile yeni serinin üçüncü filmi Justin Lin’e emanet edildi. Lin’in Fast&Furious serisindeki hızlı arabalarla yakaladığı şöhret uzay gemileri ile devam ediyor

Uzay Yolu neredeyse televizyon tarihi ile yaşıt bir geçmişe sahip. Orijinal seri bundan tam 50 yıl önce yayınlanmıştı. Zamanın kısıtlamalarına rağmen Uzay Yolu her zaman belli bir kaliteyi sürdürdü ve dizi boyunca neredeyse işlenmemiş bir hikaye bırakmadı. Öyle ki sinemalara gelen pek çok bilim kurgu filmi Uzay Yolu’nun bölümlerinden “esinlenmeler” içerdi.

Uzay Yolu’nun başarısındaki en büyük etken aslında konuların işlenişinde insan, uzaylı ilişkilerinin ön planda tutulması, senaryonun aksiyondan daha çok psikolojik ve felsefi alanlara kayması idi. Bununla beraber nerede ise kullandıkları her tür kurgusal araç gerecin zaman içinde elimizden düşüremediğimiz aletlere dönüşmesi de yaratıcılarının ne kadar yüksek bir öngörü kabiliyetine sahip olduğunu gösterdi.

2009 yılında küllerinden diriltilen yeni seri ve 2013 yılındaki devam filmi J.J. Abrams’ın önderliğinde farklı bir yöne savruldu. Serinin özündeki Kaptan Kirk ve Spock gibi karakterlerin gençliğine ve ilk görevlerine gittiğimiz filmlerde karakterler birer aksiyon yıldızına dönüştürüldü. Uzay Yolu’nun felsefi altyapısına pek dikkat edilmedi.

Star Trek Beyond da son yılların en büyük aksiyonlarına imza atan Justin Lin’i kamera arkasına geçiriyor. Yönetmen Justin Lin, senaristler Simon Pegg ve Doug Jung’un da Star Trek evrenine hakim olduğunu söylemek gerek.

Justin Lin çocukluğundan beri Star Trek izlemenin evde bir aile geleneği olduğunu söylüyor. “Fanlar benden çok fazla şey bekliyor, onlar için sadece Fast&Furious’daki adamım, ancak görecekler ki aslında ben de onlar gibi bir Star Trek fanıyım, Star Trek benim bir parçam.” diyor genç yönetmen.

Into Darkness, Dünya çapında 467 milyon usd gibi bir gişe patlaması yapmış olmasına rağmen fanlar tarafından oldukça büyük eleştiriler almıştı. Hatta Las Vegas Star Trek toplantısında serinin en kötü filmi seçilmişti. Bunun üzerine de J.J. Abrams serinin yönetmenliğini bıraktığını açıklamış ve karşı takım olan Star Wars evrenine geçmişti.

Mayıs 2014’de ilk iki filmin de senaristi olan Roberto Orci’nin yönetmen olacağı söylenmiş ancak aynı hızla konu kapanmıştı. 50. yılı olduğu için 2016’da vizyona girmesi kesin olan filmin ortada ne bir yönetmeni ne de senaristi kalmıştı. Bu arada Bones’u oynayan Karl Urban da Into Darkness’da Kaptan ile olan ilişkisinin rezil edildiğini, filme her hangi bir katkısı olmayacaksa gelecek bölümde oynamak istemediğini belirtmişti.

Bütün gezegenler zapt edilmiş, bütün setlere girilmiş, bütün kamera arkası dağıtılmış olsa dahi Star Trek evreni o kadar büyüktü ki bu sorunları aşmasını bildi. Öncelikle Montgomery ‘Scotty’ Scott ya da daha çok bildiğimiz adıyla “Işınla bizi Scotty” Simon Pegg senaristliği de eline aldı. Kendisini takip edenler nasıl bir Star Trek fanı olduğunu iyi bilir.

Prodüktör Bryan Burke’un kendisini Mission: Impossible Rogue Nation’ı çekerken aradığını ve serinin üçüncü filmde farklı bir yöne kayacağını söylediği anlatıyor Pegg. “Neden sen yazmıyorsun?” diye sorduğunu kendisinin de hiç düşünmeden “Evet!!” dediğini söylüyor. Justin Lin de röportajlarında “Ne kadar büyük bir Star Trek fanı olursam olayım Pegg’in bilgisine ulaşmam mümkün değil.” diyor. “Her bölümün adını bilir, her detayı size söyleyebilir.” diye de ekliyor.

Pegg ve TV senaryoları ile tanınan Doug Jung’un senaryoyu yazmaya başlamaları sorunların büyük bir kısmını çözse de hala ana problem giderilememiştir. Yönetmen koltuğuna kimin oturacağı bilinmemektedir. Bu noktada Abrams devreye girer ve gişe canavarı Fast&Furious’un dört bölümünü yöneten Justin Lin’e teklif sunulur.

Justin Lin aslında arabalarla pek haşır neşir bir insan olmamıştır hayatı boyunca. Bağımsız filmler çeken bir yönetmen iken kendini bu aksiyon bombasının içinde bulunur ve bir anda ismi “Furious guy” olarak kalır. Ancak aslında kendisi daha çok bir Star Trek çocuğudur. 35 yıl önce Tayvan’dan ailesi ile Amerika’ya göçünce iki şeye tutunmuştur, basketbol ve Star Trek. Lin, Star Trek ile olan ilişkisini şöyle özetliyor. “Bütün arkadaşlarım Star Wars hayranı idi ancak filme gidecek para bulamadığımdan ben evde Star Trek izleyerek büyüdüm.”

Abrams şöyle anlatıyor; “Justin olağanüstü bir hikaye anlatıcı olarak kendini defalarca kanıtladı. Ama beni her şeyden çok etkileyen Star Trek’e olan sevgisi oldu. Aksiyon sahnelerinde başarılı olacağını biliyordum. Ama beni en çok heyecanlandıran bu karakterlerden sanki tanıdığı insanlarmış gibi söz etmesi oldu. Gerçekten bu işe çok uydu.”

Simon Pegg, Jung, Lin ve prodüktör Lindsey Weber ile ilk bir araya gelişlerini “Hayatımın en uzun günüydü” diye özetliyor. 16 saat boyunca, bir otel odasında serinin ne yöne gitmesi gerektiğini tartışmışlar.

Böylece iki filmden bağımsız bir hikayede karar kılmışlar. Ekip çıktıkları beş yıllık bir görevin ikinci yılında iken neler hissedebilecekleri üzerinde durmuş. Evden uzakta geçen bu iki yıl Star Trek ekibini psikolojik olarak nasıl etkilemiştir diye düşünmüşler.

“Bu oldukça eğlenceli bir düşünceydi çünkü baştan istediğimiz gibi hikayeyi şekillendirebilirdik. Herhangi bir göreve gönderme yapmamıza ya da Klingon’lularla uğraşmamıza gerek yoktu.” diyor Pegg.

Star Trek Beyond / Star Trek Sonsuzluk‘un sürecini değiştiren önemli noktalardan biri yıldız gemisi Atılgan’ın hasar görmesi ve mürettebatı keşfedilmemiş, yabancı bir gezegende karaya oturtmasıdır.

Atılgan’ın tahrip edilmesi mürettebatı Altamid’e, tehlikeli bir uzaylı dünyasına düşürür. Yazarlar daha önce birlikte çok az ekranda görülen karakterleri eşleştirmekten ve her karakteri neyin harekete geçirdiğini görmekten keyif almış.

İdris Elba’nın oynadığı ana kötü karakterimiz Krall da filmin lokomotiflerinden. Lin bu konuyu şöyle anlatıyor “Krall’ın Federasyon’a düşmanlığı herhangi bir ırksal nedene dayanmıyor. Bu yüzden Klingon izinden gitmek istemedik. Filmin kötüsünün de ne kadar katılmasanız da hak verdiğiniz bir öç alma hikayesi olsun istedik.”

Elba karakteri hakkında şunları söylemiş “Klasik kötü adamı oynamak istemedim. Benedict Cumberbatch’i izlemenin zor olacağını biliyordum. Bu yüzden Justin, Simon ve Doug’la kapsamlı bir şekilde çalışarak bu adamın kim olduğunu tam olarak çözmeye çalıştık. Nasıl konuşur? Fiziksel özellikleri nasıldır? Federasyon’la neden böyle bir sorunu var? Bunlara cevap verdiğinizde artık bir canavar olmaktan çıkıyor. Yaptığı her şeyin bir nedeni var.”

Kaptan Kirk karakterini oynayan aktör Chris Pine “İlk iki filmde Kirk ve Spock üzerine çok yoğunlaştık. Oysa Star Trek onlardan çok fazlasını içeren bir hikaye. Bu filmde diğer karakterleri de ön plana çıkıyor ve neredeyse herkes başrole geçiyor.” diyor.

Abrams’ın bir araya getirdiği ekibi Lin’in düzenlemesi filme nasıl etki etmiş diye sorarsak Spock’ı oynayan Zachary Quinto şöyle diyor “ J.J. aramızda çok iyi bir ton yakalamıştı. Yeni sete geldiğimizde ilk başta kendimizi ayarlamamız biraz zor oldu. Ancak Justin’in enerjisi de bizi kısa zamanda rahatlattı.” Pegg ise aynı konuda “Abrams setteki en büyük karakterdi. Elinde mikrofon ile ne yapılması gerektiğini söylerdi. Justin ise daha çok bire bir konuşmayı seven bir yönetmen.” diyor

Justin Lin en büyük zorluğun önlerindeki kısa zaman olduğunu söylüyor. “Ocak ayında bulduğumuz fikri haziranda çekmeye başladık, temmuzda ise 3D Imax olarak bitmişti çekimler. Sanırım daha önce bu kadar kısa zamanda böyle büyük bütçeli bir iş yapılmamıştır.”

Yeni serinin en sevimli karakteri olan Chekov’u oynayan Anton Yelchin geçirdiği trafik kazası nedeni ile geçtiğimiz ay hayatını kaybetmişti. Son filmini görmeden kaybettiğimiz bu genç yeteneği de anmadan yazıyı bitirmek istemiyorum. Tüm Star Trek hayranları tarafından hep sevgi ile hatırlanacak.

Lin hayranların seveceği bir Star Trek filmi için çok uğraştıklarını söylüyor. Vizyona girdiği ilk haftadan box office listelerinde ilk sıraya yerleşen ve rotten tomatoes gibi sitelerde %85 puanlamayla oldukça iyi eleştiriler alan film ülkemizde de geçtiğimiz günlerde vizyona girerek uzayda geçen epik hikayelere aç olduğumuz şu günlerde bizlere ilaç gibi geldi.

Tüm zamanların en büyük Bilim Kurgu olaylarından Uzay Yolu güçlenerek yeni dünyalara doğru yola çıktı bile. İzleyicilerine keyifli seyirler.

Obtüratör

Masis Üşenmez

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. Biriktirdiği haftalıklarıyla Star Wars oyuncakları alıp kendi serüvenlerini yazmaya başladığı yıllarda ailesi tarafından Rus edebiyatına yönlendirilmeye çalışsa da orada da Stanislaw Lem, Asimov gibi yazarlarla takılarak bu türden kopamayacağını anlamış, lise yıllarında Arthur C. Clarke, Stephen King gibi yazarları hatmederek …

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.