İkinci kere vizyon gören Ana Yurdu filmi Ankara Film Festivali’nde aldığı En İyi Film Ödülü’nün rüzgarıyla bu sefer izleyicinin ilgisini çeker diye ümit ediyorum. Özellikle anne kız ilişkisinin gerçeklerini odağına alan filmi tavsiye ederim.

Bu ülkenin herşeyi kendine has, bu kendine haslık özellikle roman, sinema gibi sanat dallarında yaratıcıların kafasını karıştırıyor. Kültürel olarak bağımsızlığını kazanamamış bir sanat dünyamız var. Dünya edebiyatının, sinemasının yarattığı bir yekun içinde kendi hikayelerimizle yer bulmaya çalışıyoruz. Ama dedik ya bu ülkenin herşeyi kendine has diye, ürettiklerimizin bizden olması için yazılmamış şeyleri yazmak veya filme almak durumundayız. Yani Hollywood’ta bir aşk filmi çekiyorsanız bunun teorisi belli. Daha önce yapılmış binlerce film üzerinden gidebilirsiniz. Ama söz konusu Türkiye ise kime, nasıl derdinizi anlatacaksınız, hangi izleyici kitlesinin filmi içselleştirmesini bekleyeceksiniz büyük muamma. Evrensel konular vardır mesela anne kız ilişkisi. Bu evrensel konu dediğimiz öykü bile bu memleketin içinde geçiyorsa farklılaşıyor. Bırakın memleketi, köyde farklı, şehirde farklı. Bırakın köyü şehri, varoşta farklı, sitelerde farklı, Kadıköy’de farklı. Böyle bir karmaşa olunca da sinemayı üretenler daha öyküyü yazarken karmaşaya giriyor. Bu hafta ikinci kere vizyona giren Ana Yurdu filmi şehrin karmaşasından kaçıp kısa süreliğine ana evine dönen Nesrin ile annesi Halise’nin hikayesine odaklanmış. Nesrin mutsuz bir evlilikten sonra kendini toplamak ve uzun süredir hayalini kurduğu romanını yazmak için anneannesinin evine döner. Evde kimse yoktur, anne babası Ankara’da yaşarlar. Eski dostları, komşuları görür ama o asıl amacı olan yazacağı romana odaklanır. Ta ki annesi Halise’nin kapıyı çaldığı akşama kadar. Nesrin’in özlemini duyduğu yalnızlık artık hayal olmuştur. Anne Halise görünürde kızının mutsuz yaşamına odaklanmak isterken aslında kendi yaşamının da bir seceresini tutmuktadır. Filmin ana karakteri Nesrin gibi gözükse de öykünün bütün kördüğümleri anne Halise’de toplanmakta. Çünkü biten bir hayatın mutsuzluğu üzerine bir hesaplaşma var. Anne kendi yaşayamadıklarını kızının yaşaması adına duygusal depremler yaşarken farkında olmadan kendisi için kurduğu idam sehpasına kızını çıkarmaktadır. Zaten filmin evrensel diyeceğimiz noktası da burası. Anne yıkılmışlığını yaşarken kızının belki bilinçli, belki değil buna verdiği tepki günümüzün anne kız çatışmasının göstergesi aynı zamanda. Nesrin’i canlandıran Esra Bezen Bilgin sinemamızın sessiz ama en kabiliyetli oyuncularından. Cesaret gerektiren ve bu cesaret üzerine kurulan sanatsal yapıyı taşıyabilen nadir oyunculardan. Kusursuz filmindeki performansı onun farklı bir isim olduğunu kanıtlamıştı. Bu filmde de öyle bir final var ki onun dışında pek çok isim o performansın altından kalkamazdı. Anneyi canlandıran Nihal Koldaş da çok abartmadan sinir kirizi eşiğindeki kadınlara yaraşır bir performans gösteriyor. Onun özünde filmin karamsar olduğunu söylemeliyim. Bir erkek olarak, yönetmen Senem Tüzemen’in toplum içindeki kadın olgusuna verdiği bir tepki olarak görüyorum filmin finalini. Bu hikayeden yola çıkarak toplum hayatının insan özgürlüğünü kısıtladığını söyleyebilirim. Ana Yurdu isim olarak eleştirilerini bize göndermiş gibi görünse de aslında insan her ülkede, dünyanın her köşesinde kendi celladıdır. Yani filmi seyrederken komşuların tavrı, bir araya geldiklerinde kurdukları meclis aslında isyan ettikleri düzenin tam kendisi. Üstelik bunun kadını erkeği de yok. Peki bütün oyunculukları iyi ve derdi olan bir senaryodan bahsediyorsak filmi niye çok içseleştiremedim? Sebebi tamamıyla benim durduğum yerden kaynaklanıyor. Kendi adıma şehirli insanların hikayelerini özledim. Veya bu tür hikayeleri daha çok içselleştirebiliyorum. Filmin benim açımdan böyle bir sıkıntısı var. Ama genel izleyici için Türk sinemasında çok az üretilen kaliteli bir film olduğunu söylemeliyim. Bu yıl Toz Bezi, Kalandar Soğuğu, Çırak filmi ile Ana Yurdu öne çıkan filmler sonuçta.

FİLMİN KÜNYESİ
Yönetmen: Senem Tüzen
Senarist: Senem Tüzen
Oyuncular: Esra Bezen Bilgin, Nihal Koldaş, Fatma Kısa, Semih Aydın
Yapım: 2016, Türkiye

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.