Trespass – Yakın Tehdit… Bu tür gerilim filmlerini çokça seyrettik. Hollywood arada sıkıştıkça böyle filmleri patlatır. Birkaç popüler oyuncu, biraz aksiyon, alın size gişe getirecek bir yapım.

Yakın Tehdit tam da böyle bir film. Nicholas Cage’in düşüşe geçen kariyerinin son örneklerinden biri ama Nicole Kidman bu filmde ne arıyor onu anlamak mümkün değil. Üstelik filmin yönetmeni Joel Schumacher. Schumacher Batman Forever, Batman and Robin’den sonra Telefon Kulübesi, Veronica Guerin ve 23 Numara gibi daha bağımsız sayılacak filmler de çekti. Fakat son yıllarda asıl emeğini televizyon dizilerine veriyor. Yapımcılar için böylesi bir tür filmine uygun bir yönetmen aslında. Bu tür filmlerin çok iyilerini gördük. Mesela Haneke’nin Funy Games’i… Bütün gerçekliğiyle senaryoyu fazlaca dolaştırmadan kapalı bir alanda sadizmin ve şiddetin karanlık büyüsünü bize hissettiriyordu Funy Games. Yakın Tehdit ise bu tür filmlerin kötü bir kopyası. Hollywood’un bütün dezavantajlarını üstünde taşıyan bir yapım. Kyle ve Sarah zengin bir çifttir. Avery adlı kızlarıyla özel korumalı orman içindeki evlerinde yaşarlar. Kyle bir mücevher simsarıdır. Son dönemlerde ise işleri bozulur ama eşine bunu belli etmez. Sarah ise kocasının ilgisizliği ve insanlardan uzak olan evin yalnızlığı içinde sıkışır. Kızları Avery olan bitenden habersiz parti ve genç çocuklarla eğlenme peşindedir. Ergen olmanın tadını çıkarır. Fakat bu düzen bir gün kapıya gelen davetsiz misafirlerin çaldığı zil ile bozulur. Dört soyguncu Kyle’ı izlemiş ve onun çantasındaki mücevherlerle eve girdiğini görmüşlerdir. Artık evi basıp Kyle’ın özel kasasındaki mücevherleri ve paraları alıp kaçmaktan başka yapılacak birşey yoktur. Kyle’ı eşi Sarah’ı öldürmekle tehdit edip parayı almak çok kolaydır. Fakat beklenmedik bir şey olur, Kyle bütün baskılara rağmen kasayı açmak istemez. Filmin belki de tek başarılı tarafı bu. O kasanın açılmamasının gerekçesi Kyle’ın para düşkünlüğü mü, eşini sevmemesi mi yoksa bambaşka, akıllara gelmeyecek bir sebep mi? Yapımın ikinci yarısından itibaren bu soru da çözümlendikten sonra senaryo tamamıyla boşluğa düşüyor. Tam bir klişe halini alıyor. Oyunculuklar da olabildiği kadar klişe. Biraz Nicole Kidman’ın güzelliği ve etkileyiciliği filmi ayakta tutuyor. Ama dediğimiz gibi finalde o da kim vurduya gidiyor. Ben Hollywood’un bu tür filmlerini bizde yapılan ve sinemasal hiçbir değeri olmayan, sadece gişeye dayanan yapımlara benzetiyorum. Zaten bizim sinemalarımızda bir dolu çöp film varken bu Hollywood çöplerini de salonlara doldurmanın anlamı ne? Bırakın bunları, bizimkiler zaten bize yetiyor. Bu hafta genel itibariyle zayıf filmlerin haftası oldu… Artık önümüzdeki haftanın yapımlarına bakacağız. 2013’ün ilk haftası için kötü bir başlangıç.

 

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.