Nazilerin komik yüzü
Banu Bozdemir
Tarantino her zaman yolu gözlenen ve şiddetle fazlasıyla bezeli yapımların bir numaralı adamı oldu. Soysuzlar beyazperdenin çokça kullandığı Nazi ve Yahudi ikileminden yola çıkıyor. Naziler bu kez Fransa’yı işgal etmiş durumdalar. Ve kendilerine başkaldıran ve kendilerine ‘soysuzlar’ diyen bir çeteyi yok etmek için bayağı ciddi önlemlerle karşımıza çıkıyorlar!
İlk gösterimini Cannes Film Festivali’nde yapan film hem olumlu hem de olumsuz tepkiler aldı. Ama bu Tarantino’nun çok da umrunda değil. Sonuçta o seyircide farklı reaksiyonlar yaratan filmler çekme derdinde olduğunu tekrarlayıp duruyor. Sonuçta karşımızda bir baskı, savaş, vahşet vs… filmi var diyebiliriz ama espri anlayışının her dramatik sahnenin ortasına sıkılan kara komediye daha yakın olduğunu söylemeliyiz. Aslında dramatik ve bizi boğazımıza kadar sıkan Nazi faşizminin iliklerimize kadar işlediği filmlerden bir hayli sıkılmıştık. Arada bu tarz filmlere farklılık katılmaya çalışıldıysa da kazanan hep dram oldu. Cannes’da filme karşı gösterilen olumsuz tepkiler de bir savaşın, acılarının anılarına saygısızlık edildiği düşüncesiyle olabilir. Ama o kara komedi, o dil karmaşası, o işaret dili, Führer’in şaşkınlığı, Nazilerin egoları ve hikayenin fütursuzca akışı bir ‘intikam draması’nın içinde farklı duygular takınarak ilerlediğimizi gösterebilir bize…
Tarantino bu film için bünyesinde uzun zamandır biriktirdiği bir şeyi attığını söylüyor. Yani bu filmde biriken bir şeye özgürlüğünü vermiş. Filmi diğer filmleriyle kıyasladığımızda yer yer Rezervuar Köpekleri’ni yakalıyoruz. Bir barda Almanca dolu repliklerle geçen bölümde, Rezervuar Köpeklerinin depo sahnesine öykünüyor sanki. Ucuz Roman havası ise bir sürü değişik hikayenin kendi yolunda gitmesiyle benzeşiyor. Ama burada birbirine bağlanan ama daha fazla dağılmış bir öykü tepeciği var. Türkçe’ye 12 Kahraman Haydut diye çevrilen Dirty Dozen stili de oluşmuştu kafamızda Tarantino’nun böyle bir intikam timi oluşturduğunu öğrenince. Kendisi de öyle yazacağını düşünmüş ama sonra başka yerlere kaymış olay. Tıpkı Rezervuar Köpeklerinin bir soygun filmi olmasını hedeflediği gibi…
Filmde müzik kullanımı bir hayli farklı ve başarılı. Sadece müzikleri dinlesek bir western filminin orta yerine düşmüş sanabiliriz kendimizi ama karşımızda bayağı bir savaş ve 1940’lı yıllar filmi var. Bu havayı çok sevdiğini söylediği yönetmen Sergio Leone’ye bağlayabiliriz belki…
Filmde güzel bir başlangıç yapıyor Tarantino. Sahneleri uzatmaktan kaçınmıyor. Gözü dönmüş bir Nazi’yi filmin başında öyle bir yer ve konuma yerleştiriyor ki, işte o zaman bir kara komedinin içine çekildiğimizi anlıyoruz. Çünkü Nazi subayı komik denecek kadar takıntılı ve oyunbaz bir adam… Bu yüzden kurbanlarıyla kedi – fare oyunu uyarlaması yapıyor ama pek de başarılı olduğu söylenemez!
Şiddet ilk bölümden itibaren başlamasa da, özellikle kafa yüzülen sahneler de (bir western göndermesi) ve herkesin patır patır yere dökülmesinde özgürce bir şiddet oluşturma durumu göze çarpıyor. Film sektörüne ve film yazarlarına yaptığı göndermelerle de bir hayli komik sahneler ortaya çıkıyor… Kısacası bu film için tepkiler ve beğeniler ardı ardına gelecek ama Tarantino yine dikkat çekmeyi başaracak!