Senaryosunu Alphan Dikmen ve Başak Angigün’ün yazdığı filmin yönetmenlik koltuğunda Kemal Uzun oturuyor. Filmin başrollerinde ise Gürkan Uygun, Umut Kurt, Berrak Tüzünataç ve Stephen Chance bulunuyor.

Çanakkale cephesi, kuşkusuz dünya savaş tarihinin en epik cephelerinden birisidir. On binlerce asker ve sivilin hayatını kaybettiği cephe, birçok edebi esere mekan olmuş, birçok tiyatro oyununa konu olmuştur. Elbette sinemanın da bu duruma ışık tutması kaçınılmazdır. Başta ABD olmak üzere birçok millet sinemanın seyirci üzerindeki sosyolojik etkisinden faydalanmıştır. Zira sinema belirli bir ideolojinin propagandasını yapmakta etkili bir araçtır. Gelgelim Türk sineması da Cumhuriyet’in ilk yıllarından günümüze kadar bu durum ile hemfikir bir tutum sergilemiştir. Fakat sinemanın Hollywood etkisi ile birlikte büyük yatırımlar gerektiren bir endüstriye dönüşmesi, başta Türk sineması olmak üzere birçok ülke sinemasını kategori olarak kısırlaştırmaya başlamıştır. Aksiyon sineması bu konuda nasibini alan ilk kategoriler arasındadır. Levent Semerci yapımı Nefes (2009) ve F.Aksoy imzalı Fetih 1453 (2012) filmlerinin bu kalıpları çatlatmaya başlamış olması tartışmasız bir gerçektir.

Türk sinemasında Çanakkale Savaşı’na ait izlere baktığımızda Kadri Ögelman imzalı, 1948 yapımı Kahraman Mehmet filmini görebiliriz. Bir başka örnek olarak Turgut Demirağ-Nusret Erarslan yönetimindeki 1965 yapımı Çanakkale Arslanları filmini söyleyebiliriz. Zira Demirağ-Erarslan yönetimindeki filmi oldukça epik bir yapımdı. Bu filmin sonrasında emsallerinin çekilmemiş olması ile birlikte Türk sineması tarih konusundaki konu arayışını daha eski tarihlere yöneltti. Sezgin Burak’ın yaratıcılığını yaptığı Tarkan gibi serüven filmleri boy göstermeye başladı. Akabinde Cüneyt Arkın tarafından canlandırılan Kara Murat, Battal Gazi, Malkoçoğlu gibi seriler üretilmeye başladı. Elbette tiyatro dekorlarından yararlanılması bu gibi filmlerin çekimlerini kolaylaştırabiliyordu ve halkta karşılığını bulabiliyor olmak seri filmlerin devamlılığını sağlıyordu.

2000’lerin başına geldiğimizde Türk sinemasında I. Dünya Savaşı ve Cumhuriyet gibi temalar yeniden baş göstermeye başladı. Savaşın etkileri ve inkılaplar daha belirgin hale gelmeye başlamıştı. Fakat sinemanın cephedeki duruma doğrudan ışık tutması yine Nefes ve Fetih 1453 filmlerinden sonrasına tekabül ediyordu. Sinan Çetin’in Çanakkale Çocukları filmi ile Turgut Özakman’ın romanından uyarlama olan Çanakkale 1915 filmi yakın dönemlerde vizyona girmişti. Çanakkale Çocukları henüz vizyona girmeden Güney Kore yapımı Kardeşlerin Savaşı (2004) filmi ile benzerliğinden dolayı eleştirilerin odağında olmuştu ve vizyon sonrası da zorlama senaryonun hezimetine uğrayarak geniş oyuncu kadrosuna rağmen tökezlemişti. Çanakkale 1915 filmi ise tecrübesiz yönetmen Yeşim Sezgin’in ellerinde can bulamamıştı. Zira her şeyi anlatmaya çalışırken hiçbir şey anlatamamıştı. Tiyatro sahnelerinden ibaret sekanslar ile boyutsuz bir iş ortaya çıkarmıştı. Çanakkale:Yolun Sonu filmi ise bu gibi hataları önceden okumuş olacak ki önceki işler gibi büyük toplara girmiyor. Savaşın yalnızca küçük bir cephesini ele alarak elindeki imkanları bu küçük alana yayıyor. Bu natüralist tutum ile emsallerinin destan yazma gafletine düşmeyerek bu zamana kadar çekilmiş en iyisi olmayı başarıyor.

Rahmetli Kemal Uzun, Vay Arkadaş (2010) filmi ile birlikte milenyum sinemasında da var olabileceğini göstermişti. Uzun’un çeşitli televizyon dizilerinde yönetmenlik yaptıktan sonra sinemaya geçiş yapması bir hayli zaman aldı. Zira kendisinin Lüküs Hayat (1976), Afife Jale (1987) gibi filmlerin altında imzası bulunuyordu.

Filmin senaryosuna baktığımızda Alphan Dikmen ve Başak Angigün isimlerini görüyoruz. İkilinin ilk sinema filmlerinin olması elbette dezavantaj yaratabiliyor. Çanakkale Savaşı sırasında “Korkunç Abdül” lakaplı Türk keskin nişancıdan esinlenilerek yazılan senaryo bir süre sonra 2001 yapımı Kapıdaki Düşman filmi ile benzer bir kurguya dönüşüyor. Mustafa Presheva tempoyu iyi tutturuyor. Filmin zeminine baktığımızda savaşın genel durumuna bir ışık tutmaya çalışıyor. Açılıştaki görkemli çatışma sahnesi ve karanlık atmosfer ile birlikte hedeflenen gerilim sağlanıyor. Bunun yanı sıra makyaj ve dekor ekiplerinin profesyonel bir işçilik çıkardığını söylemek mümkün. Kemal Uzun’un bu gibi teknik detaylara ağırlık vermesi ise filmi Hollywood tipi aksiyondan farksız kılıyor. Filmin henüz çekim aşamasında çıkan haberlere göre filmde dönemin tüfekleri kullanılmıştı. Ses kurgusu ve görsel efektlerin eklenmesi de A tipi aksiyonun yaratılmasını kaçınılmaz kılıyor. Mert Oktan tarafından hazırlanan epik müziğin de hakkını vermek gerekir…

Filmin söylem olarak hamaset dilini tercih edilmesi kuşkusuz kaçınılmaz bir detay. Bu konuda karakterler oldukça karton tipleme ile sunuluyor. Özellikle Stephen Chance ve Ben Warwick tarafından canlandırılan karakterler oldukça basit replikler ile geçiştirilmiş ve salt kötüyü temsil ederek boyutsuz tipler haline getirilmiş. Türk sinemasındaki yabancı tiplemeler maalesef bu üsluptan öteye geçemiyor. Son dönemlerde çekilen Türk İşi Dondurma (2019) ya da Çiçero (2019) gibi filmler de benzer problemleri aşamamıştı. Bu boyutsuzluk yalnızca yabancı karakterler ile sınırlı kalmıyor. Muhsin (Gürkan Uygun) ve Hasan (Umut Kurt) kardeşler arasındaki ilişki maalesef yeterince işlenemiyor ve filmin drama alanında zayıf düşmesine yol açıyor. Zira diyaloglar savaşın atmosferini dramatize etmekten çok didaktik bir türe dönüşüyor. Anzak cephesinden gösterilen teatral perspektif de bu tutumu destekliyor.

Başarılı aksiyon sahneleri ile Türk aksiyon sinemasının çıtasını yükselten Kemal Uzun maalesef gişede hak ettiğini bulamıyor. Box Office Türkiye verilerine göre yaklaşık 670 bin kişi tarafından izlenerek 5.3 milyon lira civarı hasılat elde ediyor.

3 Temmuz 1996 yılında Bodrum’da doğdum. Sinemaya olan merakım ilk olarak oyunculuk ve tiyatro ile başladı. Ortaokul yıllarımda televizyonda yayınlanan Çok Güzel Hareketler Bunlar adlı program, tiyatro skeçleri yazmama ve okulda oynamamda etkili oldu. Liseye geçtikten sonra yazdığım tiyatro skeçleri yerini film senaryolarına bıraktı. Her gün film izleyerek sinemalar.com da amatör yorumlar yazmaya başladım. Uşak Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümü okumaya başladım ve sinemanın toplumsal boyutlarını incelemeye başladım. Lisans Bitirme Tezi’mi “Sinemada Amerikan Milliyetçiliği: Süper Kahraman Filmleri Üzerine Değerlendirme” çerçevesinde ele aldım. Yüksek lisansa hazırlanmaktayım ve yüksek lisans tezimi, yaşadığım yer Bodrum’un geçmişten günümüze kültürel ve sinema mekanı açısından dönüşümü üzerine yazmayı hedefliyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.