7-18 Nisan tarihlerinde gerçekleştirilen 42. İstanbul Film Festivali geride kalırken; şehre yeni filmler gelmişken ne kadar festival coşkusu yaşandı, ne kadar seyirci filmlerle buluştu bilemiyorum. Hem meslektaşlarımla izledikten sonra ayaküstü kritik etmek hem de davetiye başvurusu için uğraşmaya üşendiğimden; festivalin basın gösterimi başlığı altında programa aldığı filmleri izlemeyi seçtim. İzlediğim  filmler arasında favorilerim: İnsanlık Ölmedi, Pamfir, Suç Ben de ve Kör Noktada oldu.

Nitekim favorilerimden Pamfir uluslararası kategoride Jüri Özel Ödülünü, Kör Noktada ise ulusal kategoride Altın Lale ödülünü aldı. Maalesef diğer ödül alan filmleri izleme şansım olmadı haklarında bir fikir beyan edemeyeceğim. Ödül aldıkları için nasılsa vizyona girme şansları yüksek. Asıl ödül almamış filmleri sinema salonun da izleyebildiğim için şanslı sayıyorum kendimi zira onlara bir daha sinema salonlarında ulaşabilme imkanı festivaller hariç pek az.

Festivaller kendi vizyonları, misyonları ve oluşturdukları jürilerle beğeni dağıtırlar ve yüzde yüz bir objektiflikten söz edemeyiz. Filmlerin değerlendirmesi kişilerin ve o kurumun etik ve estetik değerleri ve sinema bilgisiyle ilgilidir elbette. Ancak bu yıl özellikle yerli filmlerde İstanbul Film Festivali seçkisinde nasıl yer aldığını anlamadığım filmler de vardı. Başvuranlar arasında en iyileri bunlardı ve finale kalanları 10’na tamamlamak için başka şans mı yoktu, yoksa arada iyi filmler vardı da ön jürinin ve festivalin seçim kriterlerine mi hitap etmedi?! Film aralarında bazı sinema yazarları olarak kendi aramızda yaptığımız kritiklerde bu yıl bazı yerli üretimlerde bir ‘kalite sorunu’ olduğundan hem fikir olduk.

Gelelim Pamfir ve Kör Noktada’ya. Dmytro Sukholytkyy-Sobchuk’un yönetmenliğindeki Pamfir, Ukrayna harabelerinden  ve orada yapılan tüm filmlerin artık bir şekilde Ukrayna-Rusya Savaşı’nı ele alması gerektiği beklentisinden uzak bir sinema sunuyor. Polonya’da çalışan Pamfir lakaplı adam, Ukrayna-Romanya sınırındaki köyüne, oğluna ve karısına kısa bir süreliğine döner. Bu köydeki insanların çoğu sınır kaçakçılığı yapmaktadır. Eski bir kanun kaçağı olmanın acısını çeken Pamfir, beklenmedik bir şekilde son bir kez daha kaçakçılık yapmak zorunda kalır. Oğlunun üniversiteye gidip daha iyi bir geleceği olmasını istemektedir. Film, borçlarını ödemek için kendine rağmen yeni bir kaçakçılık trafiğine sürüklenen Pamfir için tehlikeli bir sarmal şekillenmeden önce, aile ilişkilerinin karmaşasını, biriken tuzakları sahne sahne gözler önüne seriyor ve gerilimi son karesine kadar koruyor. Zaman zamanda mizahi bir tadı da var. Sinematografik anlatımı ise oldukça etkileyici hatta zaman zaman masalsı. Sisli tablolar şeklinde köy manzaraları, başarılı plan sekanslar, ışık ve renk kullanımı sizi filmin atmosferine çekiyor.

Ayşe Polat’ın yönetmenliğini yaptığı Kör Noktada “In The Blind Spot” ise konudan daha da çok anlatım biçimi ve senaryosu ile beni etkiledi. Dolayısı ile en iyi film, en iyi senaryo, en iyi kurgu ve FIPRESCI ödüllerini almasına şaşırmadım. Üç bölümden oluşan ve temel sinematografisini akıllı telefon videoları ve gizli kamera görüntüleri ile birleştiren film, yüzeyde geniş ve zengin görsel açılımlar sunuyor. Filmin kamerasının çektiklerinin yanı sıra katilin bakış açısını temsil eden telefon ve gizli kamera görüntülerini de görüyoruz. Bunlar filme bir buluntu film havası da veriyor. Filmin konusu ise, bir Alman film ekibi Türkiye’nin kuzeydoğusunda, yaşlı bir Kürt kadının kayıp oğlunun anısını yaşatmak için yıllardır tekrar ettiği bir ritüeli çekmektedir. Alman ekibin Kürtçe tercümanı, babası bir gizli bir örgüt için çalışan 7 yaşındaki Melek’e İngilizce dersi vermektedir. Babasının cep telefonundaki görüntüleri gizlice izleyen Melek’in psikolojisi bozulmuştur. Film karmaşık bir komplo, paranoya ve kuşak travması ağını akıcı bir dille çözmektedir.

  1. İFF’de ödül almasa da İnsanlık Ölmedi, “Survival of Kindness” filminden söz etmeden geçemeyeceğim. Avustralyalı auteur Rolf de Heer’in son filmi, uluslararası prömiyerini Şubat 2023’te Berlin Film Festivali’nin ana yarışmasında yapmış ve FIPRESCI ödülünü almış. Çölün ortasında bir karavanın üzerindeki kafeste Siyah bir kadın terk edilmiştir. Kafesten çıkmayı başaran Siyah Kadın, onu ölüme terk edenleri bulmak için yürüyerek çölleri, dağları, şehirleri aşar. Salgın hastalıkların, işkencenin ve ölümün içinden ilerler. Onun bu durumundan sorumlu güç sahipleri, ayrıcalıklarından vazgeçmek istemezler. Bir kez daha kaçmayı başaran Siyah Kadın ise her yeni başlangıçtan teselli bulmak zorundadır. Diyalogsuz distopik bir film olan İnsanlık Ölmedi, ebedi ırkçılık çıkmazını, sömürgeleştirmeyi, küresel pandemik bozulmanın yankılarıyla anlatıyor. Anlaşılır diyaloglardan yoksun minimalist bir tonda, soyut, sert ancak güzel manzaralarla dolu, şiirsel bir tadı olan filmin ana karakterleri jeneriğinde yalnızca Black Woman, Brown Girl ve Brown Boy olarak tanımlanıyor. “İnsanlığımızdan geriye ne kaldı?” sorusunu açıkça soran film öte yandan ırkçılık çıkmazının da insanlık var oldukça son bulmayacağını gösteriyor.

Festivallerin amacı filmlerle seyircisini buluşturmak, sinema endüstrisinin bileşenleri için de bir platform oluşturmak değil mi. İzlediğim filmlerin çoğu “yeni bir şey yok” hissi uyandırsa da; şu dijital çağda, bir sinema salonunda, dünyanın farklı köşelerinden görüntülerle, hikayelerle, seslerle, renklerle buluşmak salondakilerle birlikte insanlık hallerini görmek, sanatla buluşmak, birlikte bir seyir deneyimi içinde dans etmek her zaman güzel…

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV-Sinema mezunu. Aynı alanda, aynı üniversitede Doktora’ya devam ediyor. Profesyonel yaşamı 1992-99 yıları arasında VTR Araştırma Yapım-Yönetim Şirketinde geçer. 1999’dan günümüze TRT İstanbul Televizyonunda prodüktör ve belgesel yönetmeni olarak çalışmaktadır. 1992’den bu yana başta belgesel yapımlar olmak üzere pek çok haber, kültür, reklam ve tanıtım projesine Araştırmacı, Prodüktör, Yönetmen, Editör ve Danışman olarak imza atar. Dönüşüm, Fan-Atik, Şehir İnsanları, Alamnya Alamanya, Multikulti Haberler belgesellerinden bazılarıdır. PRİX Europa, Al Jazeera, Altın Portakal, Malatya, Oscar Türkiye Seçici Jürisi gibi bir birçok ulusal ve uluslararası film festivalinde jüri üyesi olur, ödüller alır. İ.Ü. Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, Radyo-TV Yayıncılığı Bölümünde ders verir (2001-02). Avrupa Konseyinin “ayrımcılığa karşı sesini yükselt” kampanyasında uzman olarak yer alır (2010). Avrupa Konseyi, TRT ve Bahçeşehir Üniversitesi tarafından düzenlenen Avrupa Medya Buluşmasının koordinatörlüğünü yapar (2010). Güneydoğu Avrupa Yayın Birliği (SEE PMS), Ortak Yapımlar Grubunda editör olarak bulunur (2011-2013) Avrupa Yayın Birliği(EBU) Kültürlerarası ve Çeşitlilik Grubunda bir sezon başkanlık yapan Korver (2011-13) 8 yıl oyunca bu grupta prodüktör, yönetmen ve editör olarak çalışır. Bazı kitap ve dergilerde makaleleri, denemeleri ve röportajları yayınlanır. Bir sezon başkanlığını da yaptığı Belgesel Sinemacılar Birliğinin kurucu ve aktif üyelerindendir. Festivallerde ve üniversitelerde Belgesel Sinema Atölyeleri yapmaktadır. Gazeteciler Cemiyeti üyesidir. Neyyse (www.neyyse.com) adlı bloğunda ve Cinedergi'de belgeselci adlı köşesinde (www.cinedergi.com) yazmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.