5 Kasım (Cuma) günü dijital platformlardan Amazon Prime’da tek kelimeyle şahane bir “sinema filmi” yayına girecek; ve muhtemeldir ki aynı 24 saat içinde illegal film izleme sitelerine de ‘düşecek’!

  1. Boğaziçi Film Festivali’nin kapanış filmi olarak 29 Ekim’de sinema perdesinde eş zamanlı 2 seansta gösterilecek olan bu yapım “The Electrical Life Of Louis Wain”, Türkçesiyle Louis Wain’in Renkli Dünyası filmi. İşin acıklı tarafı mutlaka sinemada seyredilmesi gereken bu filmin ülkemizdeki vizyon tarihi boxofficeturkiye.com sitesine göre Kasım 2020’den beri maalesef ertelene ertelene kuş olup uçmuş, köprüden önceki son çıkış olarak İstanbul’da düzenlenen 9. Boğaziçi Film Festivali’nde 3 seans ile gösterim fırsatı doğmuş. Kadıköy Sineması’nın büyülü atmosferinde bu filmi seyredebildiğim için sınırlı sayıdaki şanslı seyircilerden biri olarak kendimi addediyorum ve lafı daha fazla uzatmadan filme geçiyorum.

Günlük hayatta adı bizler için pek popüler olmasa da 19.yy ikinci yarısında ve 20 yy. başında bu dünyadan müthiş bir sanatçı olan Louis Wain geçti. Kalburüstü bir İngiliz ailesinin en büyük ve tek erkek çocuğu olarak dünyaya gelen ve kendisinden sonraki 5 kız kardeşine aile babalığı yapmak zorunda kalan Wain, geçimini dönemin resimli gazetelerine haber illüstrasyonları yaparak kazanan, tabiri caizse o dönemin aylak adamlarından biriydi. Hayvanları oldukları en doğal halleriyle doyasıya çizerken, geri kalan her şeyi para kazanmak için ‘çiziktiriyordu’. Müthiş bir hayal dünyasına sahip olmanın münasebetsizlik olduğu Victoria İngilteresi’nde bir de aşık olduğu kadın kendisinden yaşça büyük olan evin mürebbiyesi olunca, Wain hepten toplum dışı bir yaftayla mücadele etmek durumunda kalır. Ve hemen hemen her sanatçı da olduğu gibi hayatı boyunca yaşadığı zorluklar ve en çok da travmalar sanatını daha da güçlendirir, ona kelimenin tam anlamıyla yeni ufuklar katar.

Yönetmenliğini oyunculuktan gelip kamera arkasına geçen Will Sharpe’ın üstlendiği, senaryo ise Sharpe ile birlikte Simon Stephenson’ın imzası olan The Electrical Life Of Louis Wain, tüm renkli dünyası ve aykırı kişiliği ile birlikte sanatçı Wain’i filmin ana merkezine konumlandırıyor. Arka planda değişen dünya düzeni içerisinde İngiltere’nin ve toplumların yaşadığı değişimler, travmalar bir bir akarken, seyirci de Wain’in ve kız kardeşlerinin bireysel travmalarına şahitlik ediyor. Açılış sahnesi hariç lineer bir akışla kurgulanan hikayede, Wain ile birlikte aslında kedileri ve çığır açan kedi çizimleri de filmin ikinci yarısından itibaren başrolde.

1900’lerin başında evde köpek beslemek ve köpek sahibi olmak statü ve asilzadelik sembolüyken, kedilerin fare avcılığı haricinde hiçbir vasfı olmayan hayvancıklar olarak hor görülmesi,  bugünden bakınca şüphesiz ki oldukça can sıkıcı. Louis Wain eşi Emily Richardson-Wain ile şans eseri korumaya alıp sahiplendikleri Peter adlı kedicik ile bu müthiş hayvanların makûs talihinin de, en azından İngiltere çapında, büyük oranda değişmesine sebep oluyor. Eşini biraz gülümsetmek için Peter’ın onlarca halini çizen, aslında ilk kedi karikatürlerine de imza atan Wain, yaşadığı ağır travma sonrası çıkışı, kedilere insani bir boyut katarak çizmekte buluyor. Ve bu sıradışı adamın en meşhur olduğu yıllar da bu döneme denk geliyor. Bir yandan da yaşadığı dönemin çağ atlatan icadı olan elektriğe tutkun bir adam Wain ve çizgileri ile gerçek hayat arasındaki o elektrik akımını bulmaya adıyor kendisini adeta. Ya da en azından The Electrical Life Of Louis Wain filmi, seyirciye bu tutkuyu haykırıyor.

Başrol Benedict Cumberbatch, Louis Wain’in gençliğinden itibaren son anına dek bu çarpıcı hayat hikayesinde kusursuz bir performans ortaya koyuyor. Üzerine tüm film yıkılan Wain’i tek boyutlu bir karakter olmaktan kurtarıyor. Ailenin en büyük kızı Caroline Wain’e hayat veren Andrea Riseborough ve Sir William Ingram’ı canlandıran Toby Jones filmin diğer çarpıcı performanslarını ortaya koyan isimler.

Bir dönem filmi olarak birden çok toplumsal dönüşüm içeren kesitleri önümüze getiren film yapım tasarım açısından da oldukça tatmin edici. Görüntü yönetmenliğinin (Erik Wilson), sanat yönetimi (Caroline Barclay, Thalia Ecclestone) ve onun da dekor, kostüm, saç ve makyajdan ayrı değerlendirilemeyeceği bu yapımlarda, her departman kallavi bir yapbozun olmazsa olmaz parçaları. Ve bu yapboz bu filmde tıkır tıkır işlerken konu kedi çizimlerine geldiğinde, Wain’in zihinsel dünyasına seyirci de seyahat ediyor ve görsel efektler açısından film seyirciye müthiş bir sinema duygusu geçiriyor. Yazının başında ısrarla perdede izlenmesini vurgulamamız da bu görsel şölenin kesinlikle sinema salonunu hak etmesinden kaynaklanıyor. IMAX ya da 3D olmasına da gerek yok, Louis Wain’in bakış açısından kedileri ve dünyayı gayet de keyifle deneyimliyorsunuz.

İki seneden fazladır iki kediye annelik yapan bir sinema yazarı olarak Claire Foy’un canlandırdığı Emily Richardson-Wain’e 21yy.’dan kocaman bir selam gönderiyorum; evet 1 asır zaman geçmesi gerekti belki, ama artık insanlar kedileri de sahiplenip, onlarla can yoldaşlığı yapıyor. Hala fırsat varken bu sinema filmini Boğaziçi Film Festivali kapsamında mutlaka sinema salonunda izleyin ve kedileri sevin!

Twitter.com/duygukocabayli

Egeli bir ailenin ilk kızı olarak 1984’te İstanbul doğan Duygu Kocabaylıoğlu Arazlı, lise eğitimini İzmir Bornova Anadolu Lisesi’nde tamamladı. Lisans eğitimindense, İstanbul Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nden 2007’de Edebiyat Uyarlamalarının Sinemadaki Yansımaları üzerine hazırladığı bitirme projesi ile mezun oldu. İlkokul çağında başlayan edebiyat sevgisini görsel sanatlarla birleştirdi ve Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema Bölümü’nde yüksek lisans eğitimini sürdürdü. Türkiye’de ilk kez ele alınan Polonya Sinemasında Ahlaki Kaygı Sineması bitirme projesi ile 2010’da yüksek lisans eğitimini tamamladı. Kısa film senaryo ekiplerinde, web sitesi projelerinde yer aldıktan sonra 2010 Ekim ayında Beyazperde.com sitesinin editör kadrosuna katıldı. 6 yılı aşkın süre dizi, sinema editörlüğü, proje yönetimi ve genel yayın yönetmenliği pozisyonlarını sürdürdüğü Beyazperde.com’dan 2017 Mayıs ayında ayrıldı. Sinema yazılarına Beyazperde’nin yanı sıra Popüler Sinema, Cine Dergi ve Öteki Sinema gibi farklı yayın organlarında sürdürmektedir. Sinema dışında en çok bisiklet sürer, koşar ve Heybeliada’nın tadını çıkartır. Evli ve bir ayağı İzmir’de olan Arazlı, sinema-kültür projelerine çok yönlü devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.