Christine Leunens’in romanından uyarlanan filmin senaryo ve yönetmen koltuğunda Yeni Zellanda Taika Waititi oturuyor. Başrollerde de yer alan Waititi’ye Scarlett Johansson, Roman Griffin Davis, Thomasin McKenzie gibi isimler eşlik ediyor.

2020 Oscar Ödülleri’nde birçok film yoğun tartışmalara sebep olmuştu ve Jojo Rabbit bunlardan birisiydi. Masum bir Hitler profili çizerek açılan filmin Neonazi meşrulaştırmasını söyleyenler bile vardı. Benzer temayı Charlie Chaplin’in “Büyük Diktatör” ya da Alman yönetmen Ernst Lubistch’in “To Be or not To Be” filmlerinde görmüştük fakat o filmler bu riskli topun altından kalkarak muazzam bir eleştiri yaparak kalıcı bir hal almışlardı. Tavşan Jojo bu konuda sıradanın ötesine gidemese de komedi sınırlarının dışına çıkmadan dramı da işine katmayı başarıyor.

Filmin konusuna baktığımızda Jojo adlı küçük bir çocuğun zihninde canlandırdığı Hitler ile kurduğu yakın arkadaşlığı ve akabinde gelişen olaylar sonucunda ikilemlere düşmesini konu ediniyor. Evinde saklanan Yahudi bir genç kızı bulması ve annesinin düşüncelerini öğrenmesi de Jojo’nun dönüm noktası oluyor.

Filmin küçük bir çocuğun penceresinden bakması elbette yeni bir şey değil. Mark Herman yönetimindeki Çizgili Pijamalı Çocuk (2008) ya da Brian Percival yönetimindeki Kitap Hırsızı (2013) bu türün örneklerinden. Fakat o filmlerde yalnızca savaşın etkileri üzerinde durulmuş, Hitler profili yaratmak gibi cesur bir girişim olmamıştı. Örneğin The Playlist adlı gazetede yazan Charles Bramesco filmin “Nazilerin tamamının kötü olmadığını ve şefkatli olabileceklerini, filmdeki hicivin idealist bir tutumdan ibaret olduğunu” söylemekte. Milliyet gazetesi yazarı Nil Kural da bu doğrultuda “filmin etik açıdan kaygan bir zemine oturduğu ve böylesine bir mizahın sindirilmesinin zor olduğunu” söylemekte. Entertainment Weekly dergisinde ise Waititi’nin “neredeyse imkansız olanı başardığını” manşetlerle duyurmuştu. Holokost yani Yahudi Soykırımı bugünlerde hala daha tartışılan bir mevzu ve bu tartışma her geçen yıl kendisini yeniden üretiyor. Öldürülen onlarca insanın acısı elbette geçmiyor ve Almanya ve Neo-Nazizm’e karşı mücadelesi hala daha veriliyor. Bu yüzden Holokost vb. gibi belirli kitleleri karşısına alabilecek konular üzerinden mizah üretebilmek çok ince bir iştir dolayısıyla çok risklidir. Waititi’nin bu riski kısmen başarıyla savuşturduğu söylenebilir. Filme gelen eleştiriler “soykırım meşrulaştırması” gibi demagojik söylemlerden ibarettir. Zira filmin böyle bir çabası söz konusu değil. Aslında Hitler ve Jojo arasında geçen dostluğun altı da oldukça iyi dolduruluyor. Dönemin Yahudi algısı, Nazilerin çocuklar üzerindeki radikal, faşist eğitim politikaları ve savaşın yüzeysel olarak ele alınan yıkıcı etkileri bu dolguların başını çekiyor.

Adolf Hitler’in tasviri ise bir başka tartışma konusuydu. Bugüne kadar antisemitizm ve Holokost kavramları ile alakalı onlarca sinema filmi çekildi. Genel olarak da propaganda amaçlı çekilen filmlerde Naziler ve Hitler, karton karakterlerden öteye geçememişlerdi. Sert, acımasız, asan-kesen tiplemeler ile birer robot (!) haline getirilen karakterlerden oluşmaktaydı. Hitler de bunların başını çekmekteydi. Tarantino’nun 0Soysuzlar Çetesi (2009) filmi bile Hitler’i öldürecek kadar alternatif tarih yazıcılığı eğilimindeydi. Buna karşın 2004 yılında çekilen Alman yapımı Çöküş ise Hitler’in son anlarına insancıl pencereden bakmayı hedefliyordu. Nazileri bazı sahnelerde iyi bazı sahnelerde gülünç gösteren Waititi ise tutarsız bir pencereden de olsa izahı olmayanın mizahını yapmaya soyunarak Hitler’i sempatik-kötü formülüyle sunmayı tercih etmiş.

Oyunculuk performansları ise akılda kalıcı olmasa da iyi seviyede. Karikatürize tasarlanan rollere iyi bürünebildiklerini söyleyebiliyoruz fakat Scarlett Johansson’un Oscar’a kadar gitmesi biraz politik gözüküyor. Sam Rockwell ise Piyanist’in Thomas Kretschman’ı olamasa da çabalıyor. Çocuk oyuncular da başarılı fakat asıl parantez Waititi’nin kendisine açılmalı. Thor: Ragnarok filminde canlandırdığı Korg karakteri ile komedi dalında popüleriteye ulaşan Waititi buradan da payını alıyor…

Tavşan Jojo her şeye rağmen belirli bir standarda sahip. 6 dalda Oscar adaylığı bulunan film, En İyi Uyarlama Senaryo dalında ödüle ulaştı. Bunlara ek boxofficemojo.com verilerine göre 90 milyon$ dünya genelinde hasılat elde etmiş. Box Office Türkiye verilerine göre ise 15 bin kişi civarı bir seyirci ile 375 bin lira civarında bir gelir elde etmiş. Bunun en büyük sebebinin filmin Türkiye’de 3-4 ay gibi bir gecikme ile vizyona girmesidir diye düşünüyorum.

 

3 Temmuz 1996 yılında Bodrum’da doğdum. Sinemaya olan merakım ilk olarak oyunculuk ve tiyatro ile başladı. Ortaokul yıllarımda televizyonda yayınlanan Çok Güzel Hareketler Bunlar adlı program, tiyatro skeçleri yazmama ve okulda oynamamda etkili oldu. Liseye geçtikten sonra yazdığım tiyatro skeçleri yerini film senaryolarına bıraktı. Her gün film izleyerek sinemalar.com da amatör yorumlar yazmaya başladım. Uşak Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümü okumaya başladım ve sinemanın toplumsal boyutlarını incelemeye başladım. Lisans Bitirme Tezi’mi “Sinemada Amerikan Milliyetçiliği: Süper Kahraman Filmleri Üzerine Değerlendirme” çerçevesinde ele aldım. Yüksek lisansa hazırlanmaktayım ve yüksek lisans tezimi, yaşadığım yer Bodrum’un geçmişten günümüze kültürel ve sinema mekanı açısından dönüşümü üzerine yazmayı hedefliyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.