Victor Hugo’nun Fransız Devrim’inin ruhunu yansıtan romanı Sefiller ve  yönetmen Ladj Ly’nin filmi arasındaki ilişki, Hugo’nun romanının bir bölümünün, filmin çekildiği Montfermeil semtinde geçmesiyle kuruluyor. Filmin henüz başında Chris, Sefiller’deki karakterlerin yerini bugün göçmen karakterlerin aldığını ötekileştiren bir dille ifade ediyor. Oysa eklenmesi gereken şey her dönemin ezilenlerinin o dönemin şartlarına göre değiştiği. Monarşi döneminin yoksullarının yerini sanayi döneminin işçileri,  işçilerin yerini göçmen ve mülteciler alıyor. Karl Marx bugünleri görseydi belki Komünist Manifesto’daki “bütün dünyanın işçileri birleşin” sözünü “bütün dünyanın göçmenleri birleşin” olarak değiştirebilirdi.

Sefiller, Mathieu Kassovitz’in 1995 yapımı Protesto’sunun devamı sayılabilir. Yönetmen film çekmeye Protesto’yu izledikten sonra karar verdiğini söylüyor. Sefiller ise Stephane ve Salah arasında geçen bir konuşmada da değinilen 2005 yılındaki ayaklanmalardan yola çıkarak  “nasıl bir orta yol uzlaşı bulabiliriz” temasını merkeze alıyor. Filmin Victor Hugo’dan alıntıyla (Dostlarım, şunu hiç unutmayınız, Kötü bitki, kötü insan yoktur. Sadece kötü yetiştiriciler vardır) kapanan sonunu göz önüne aldığımızda didaktik ders verme işlevi amacı hayli pekişiyor. Açılış sekansı çok etkileyici. Omuzlarında Fransa bayrağını alan kalabalık bir göçmen grubunun görüntüleriyle açılıyor film. Bir ara gözümüze Cezayir bayrağı çarpıyor. Fransız milli futbol takımı, 2018 yılında Dünya Kupası’nı kazanmıştır. Bu kalabalığın arasında sonradan tanışacağımız, anlatının merkezine oturacak olan İssa da var. Fransa bayrağını gururla taşıyan, Fransa için slogan atan genç göçmen çocuklar, Roland Barthes’ın Paris Match dergisinin ünlü kapağı ile ilgili yaptığı analizi akla getiriyor. İlgilenenler Barthes’ın Çağdaş Söylenler kitabında Günümüzde Söylen başlığına bakabilir. Sefiller, göçmenlerin tam da Fransız olmadıkları için yaşadıkları gündelik şiddet ve travmayı anlatıyor.

Ego süper ego ve id’in temsili olarak düşünebileceğimiz üç polisin bir gününü izliyoruz. Chris sürekli kontrol edilmesi gereken id, Stephane kuralları temsil eden süper ego, Gwada ise dengeyi bulmaya çalışan ego. Göçmenleri ise sırasıyla Muhammed Ali’yi kendisine örnek figür olarak alan Salah karakteri, mafya, belediye başkanı ve Müslüman Kardeşler’den oluşmak üzere dört kişi / grup üzerinden temsil ediyor. Filmin düğüm noktasını oluşturan karakter İssa ile tavuk çaldığı için filmin başında polis merkezinde tanıştırılıyoruz. Filmde yönetmenin kendi çocukluğundan yola çıkarak yarattığı Buzz gibi drone kamerası ile etrafı gözleyen ya da basketbol oynayan çocuklar da var. Çocukların şiddete suça yönelmesi kaybedilmesinin dinamikleri arasında İssa örneğinde babasının onunla konuşmaması, eve gidememesi oldukça önemli bir rol oynuyor. Ancak ailevi unsurlar  daha geri planda flu kalıyor. İssa hırsızlık yapıyor, hırsızlık yaptığı için babasının şiddetine sevgisizliğine maruz kalıyor, sirkten bir aslan yavrusu çalıyor (küçük aslan ve İssa arasındaki metaforik ilişki gözden kaçırılmamalı) gözüne plastik mermi isabet ediyor, ırkçı polis tarafından özür dilemesi için sirk sahibine götürülüyor ve sirk sahibi tarafından ceza olarak aslanın önüne çıkarılarak belki de hayatının travmasını  yaşıyor. Filmin sonunda İssa, Sineklerin Tanrısı kitabındaki ya da yakın zamanda izlediğimiz Monos filmindeki karakterlerden birine dönüşüyor. Bu noktada çözüm Stephane karakterinde vücut bulan değerler ve sağduyu olarak öne çıkıyor.

Fransız devletinin Afrikalı göçmenlere potansiyel suçlu muamelesi yapması onları sürekli kontrol altında tutup izin olmadan üst araması yapması ve şiddet uygulaması sürekli bir öfkeyi canlı tutmaya yarıyor. Aslında İssa’yı ve İssa gibi arafta olan göçmen çocuklarını kazanmak zor ama kaybetmek daha kolay. İssa filmin son sahnesinde elinde bir molotofla ona yardım ederek yaralarını sarmış olan Stéphane’nın karşısına dikiliyor. Özür dileyen, insanlarla eşit ve saygı çerçevesinde ilişki kurmaya özen gösteren Stéphane ve İssa arasında ne olduğunu gösterilmiyor. Ancak diyaloğa dayanan bir sürecin ima edildiğini anlıyoruz.

Gül Yaşartürk
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Sinema Ana Bilim Dalı'nda Yüksek Lisans ve Doktorasını tamamladı. 2001 yılından buyana birçok mecrada sinema yazıları yayınlandı. Türk Sineması'nda Rumlar'ı yazdı, Sinema ve Diğer Disiplinler kitabını derledi, Ümit Ünal: Işık Gölge Oyunları'nı hazırladı, Sinema ve Toplumsal Cinsiyet: Türk Sinemasında Ev Emek Cinsiyet ve İktidar İlişkileri adlı son kitabı 2022'de Nika Yayınevi tarafından basıldı 2011'den buyana Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesidir

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.