9. TRT Belgesel Ödülleri 11-15 Mayıs tarihlerinde öğrenci, profesyonel ve uluslararası olmak üzere üç kategoride sahiplerini buldu. Gösterimler boyunca her finalist iki kez meraklısı ile buluşma fırsatı buldu. Nejla Demirci’nin Yüzleşme belgeseli her gösterimde en çok seyircisi olan, salonları dolduran yapımdı. Seyircinin bu kadar ilgisini ve beğenisini kazanan film, profesyonel kategoride de en iyi film ödülünü kucakladı. İzleyicinin beğenisini kazanan filmler, her zaman jürinin takdiri ile uyumlu olmayabiliyor. Olması da beklenemez elbette. Ama bu kez jüri ve seyirci aynı düzlemde buluşmuş ya da denk gelmiş. Neyse… böyle bir filmin yapılması, seyircisinin bol olması, dahası seyircisi ile buluşması aslolan. Diğer en’lere baktığımızda, öğrenci kategorisinde Abdurrahman Demir’in Kırmızı’sı, uluslararasında ise Anna Zamecka’nın Communion belgeseli en iyi film ödüllerine layık görüldü.

Yüzleşme’de meme kanseri teşhisi konan ana karakter Ebru’nun ameliyat ve kimyasal tedavi süreçleri, değişik evrelerde yaşadığı iniş çıkışları, arayışları, mücadelesi gözler önüne seriliyor. Ebru bu zorlu yolculukta kendisi gibi meme kanseri olan Nurcan, Nuray, Mukadder, Filiz ve Sergun ile tanışıyor. Onların hastalığı yenme öyküleri, birlikte yaptıkları dans terapileri, yeşerttikleri dostluklar yaşama yeniden tutunmasına destek oluyor.

Aslında filmin fikri, konusu, işleniş biçimi, sinema dili oldukça yalın. Kamara’nın karakterlerle kurduğu samimi ilişki bütün film boyunca seyirciye geçiyor. Film bağırmıyor, hoplamıyor, zıplamıyor gayet sade, sakin bir sinema ve hikâye diline sahip. Derdini anlatmayı, seyirciye geçirmeyi başarıyor.

Filmin yapımcı ve yönetmeni Nejla Demirci’ye Yüzleşme üzerine birkaç soru sordum:

Seni bu belgeseli çekmeye iten uyarıcı güç neydi?

Medikal otoritelere göre her üç kadından biri hayatının belli bir anında meme kanserine yakalanma riski taşıyor. Bununla birlikte erken teşhiste yaşama oranı yüzde 96’lara varmış durumda. Bunda özellikle kadınların meme kanseri konusunda farkındalıklarının geliştirmesi, kişisel muayenelerin yanı sıra hastalık hakkında bilinçlenmesi son derece önemli.

Birçok farkındalık çalışmaları yapılıyor bütün bu çalışmalar içerisinde Yüzleşme yeni bir düşünme yolu olsun istedim. Çünkü meme kanseri yaşayan kadınlar bu hastalığı hastalık olmasının ötesinde kadınlıklarına yapılmış saldırı gibi yaşıyor çoğu zaman, ki kadın olmaktan kaynaklanan bir çok yıkım da yaşanıyor bu süreçte. İşte partner tarafından terk edilme, iş hayatının sekteye uğraması, ev içi görünmez emeğinin açığa çıkması, yaşlı-çocuk bakımı gibi sorumlulukların sekteye uğraması ile ailede yaşanan kaos, bedende yaşanan kayıplar ve daha pek çok sorunla beraber onkolojinin uzun koridorlarında bitmek tükenmek bilmeyen tedavi aşamaları…

Peki senin yakın çevrende, ailende meme kanseri olan var mıyıdı?

Yapılan araştırmalar meme kanserinin genetik yatkınlığını yüzde 10 civarı olarak söylüyor. Ben de ön çalışmada genellikle ailesel olmadığını gözlemledim. Benim ailemde hiç kimse meme kanseri yaşamadı ama, bir çok yakın arkadaşım bu hastalığı yaşadı, ben de bu travmanın içinden geçtim.

Karakter araştırması ve analiz sürecini anlatır mısın biraz? Nereden buldun bu kişileri ve neden bu karakterleri seçtin?

İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Onkoloji bölümünde uzun bir arayış dönemi geçirdim. Doktor, hemşire, hasta bakıcı, meme kanserini yaşayan ve hastalığı geride bırakmış kadınlar, onların yakınları gibi 400 kişi ile görüştüm. Bölüm çalışanlarına belgeselin hedeflerini çok iyi anlattım ve bunca işlerinin arasında çok iyi destek aldım. Hastalarını ve deneyimlerini paylaştılar benimle. Karakterlerden biri olan Nurcan’ın tedavisini tamamladıktan sonra mesleği olan futbola, sahalara dönüşünü ve başarısını öğrendiğimde çok büyülendim. Başlı başına sadece Nurcan’ın meydan okuma mücadelesi bile bir belgeselin konusuydu. Hamileliği esnasında meme kanseri mücadelesi veren sağlıklı ve muhteşem bir bebek dünyaya getirmiş Nuray,18 yıl önce bu hastalığı yaşamış ve memesinin bir tanesinin olmaması kadınlığından, güzelliğinden, özgüveninden hiç bir şey koparmamış Mukadder, Filiz, Emine ve kadına ait bir hastalığın travmasını yaşamış erkek karakter Sergun. Bu karakterler yan yana geldiğinde kocaman bir umut halkasına dönüştüler.

Belgeselin prodüksiyon kaynakları nasıl oluştu? Bütçesi, sponsorları, kamera, müzik, montaj, mekanlar…? Ne kadar sürdü bütün bu aşamalar?

Türkiye’de belgeselin içinde bulunduğu durumu biliyorsun. Ben de belgeselin ihtiyacı olan desteği bulamadım. Borçla bitirdik belgeseli. Fakat Yüzleşme’nin iki harika prodüksiyon desteği oldu. Biri Türk Tıbbi Onkoloji Enstitüsü Derneği. Doktor bileşenli ve öncü bir dernektir. Bu derneğe yaptığım kısa bir sunumdan sonra bu alanda çalışan doktorların “ hastalarımızın böyle bir desteğe ihtiyacı var” diyerek hemen destek vermeleri beni daha işin başında çok motive etti. Bir diğeri, belgeselin karakterlerinden biri olan Sergun oldu. Sergun’a belgeseli ilk anlattığımda “ bu belgeselin her şeyi olmaya hazırım” demişti. Bütün karakterlerim belgeselin ekonomik sıkıntısını fark ettiler ve tamamının destek arayışına girdiklerini söyleyebilirim. Bu beni mutlu etti tabi çünkü bu travmanın içinden geçmiş insanlar olarak böyle bir belgeseli gerekli gördükleri anlamına geliyordu. Aynı zamanda üzüldüm çünkü belgeselin içinde bulunduğu sıkıntıyı filmin karakterlerinin fark etmesi hiç hoş değil. Başka destekler de oldu. Film Sokağı’nda dans terapi bölümlerini çektik, bütün imkanlarını sundular. Hacıyatmaz Prodüksiyon kurgu masasını verdi. Sıra post’a geldiğinde bütün enerji bitmiş olur biliyorsun.Tam bu dönemimizde ABT sevgiyle sahiplendi “Yüzleşme”yi. Bunlar belgesele değer kattı ve başka üretimler için umut verici destekler oldu. Kamerada Koray Kesik ile çalıştık ve mekânların ön çalışmasını birlikte yaptık.Korayın mekan çalışmasına katılamadığı zamanlarda mutlaka fotoğrafladım ve üzerinde çalıştık. Çekim öncesi Michael Bardavit ile birlikte yaptığımız dans terapi seanslarından birini amatör bir kamera ile çekmiştim. Hep ön çalışma ile ilerledik. Zira hastane sirkülasyonu çok yoğun ve zor bir mekan… Çekimler esnasında öyle rahattım ki sanki Koray ile öncesinde 10 belgesel çekmişiz gibi çalıştık. 2013 yılında başladım aslında bu projeye. Çalışmaya başladığım her ana karakter ile istenmeyen sebeplerden sonlandırdık çalışmayı. İki karakter metastaz yaşayınca onların isteği ile çekimleri sonlandırmıştık. Bir diğer karakterimiz de özel hastaneye taşıdı tedavisini biz Çapa’da ısrarlıydık. Tekrar ana karakter arayışım başladı. Çapa çalışanları bu belgeselin bittiğine inanamadılar. Ocak 2015’te bu kez ana karakter olarak Ebru ile başladık yeniden çekimlere ve 2017’de bitirdik.

Kamera arkası da ayrı bir serüven olur hep. Tam bir imece usulü iş olmuş desene.   İşte herkes yüreğini koyunca bir başka iş çıkıyor ortaya. Zaten belgeselin doğası da bunu gerektirmez mi? Gönlünü vermeden olmuyor. Nasıl bir film dili oluşturmak istedin ve bu seyirciye geçti mi sence, ne tür tepkiler aldın?

Belgeselin karakterleri en mahrem olan meme hakkında deneyimlerini paylaşıyorlar. Hayatlarının en zor anında başka insanlara fayda sağlamayı düşünen insanlar bunlar ve daha çekim aşamasında birbirlerini iyileştirdiler. Bu duygu da seyirciye geçti tabii. Seyirciye de iyi geldi. Seyirci karakterler ile fotoğraf çektirmek için sıraya girdi, onlara film yıldızı gibi davrandılar. Kanser ölümcül imajı güçlü olan bir hastalık. Kanser hakkında bir belgesel yapma bunu seyirci karşısına çıkarma düşüncesi kaygılı bir süreç değildi diyemem. Bu sebeple çok defa durup durup teraziye koyduğum, çokça izleyicisini düşündüğüm bir çalışma oldu. Salona sığmayan seyirciyi gördüğümüzde çok sevindik. Seyircinin ilgisi muhteşemdi, çok mutlu olduk. Hastanelerde sağlık çalışanlarının, hastaların seyretmesi gerektiği teklifini gösterimde aldık ve planlanıyor şimdi. Hekim ve hemşirelerin yorumları, bu hastalığı yaşamış veya ailesel sebeplerden korkan kadınların yorumları çok pozitifti. Bir onkoloji hemşiresinin kısıtlı zamanlarda gördüğü hastaların “bu süreçle nasıl baş ettiklerini şimdi daha iyi biliyorum” demesi çok anlamlıydı. Pek çok hekim vardı izleyiciler arasında ve çoğu onkologtu. Bu çevrenin belgeseli sahiplenmesi bizim için harika bir duygu. Karakterleri söyleşi için sahneye davet ettiğimde, onlar sahneye çıkıncaya kadar alkışlar susmadı çok çok güzeldi. “Kanser hakkında böyle bir belgesel beklemiyordum” diyenlerin sayısı az değildi.

Sanırım onlar daha çok bilimsel ve akademik bir film bekliyordu. Belirtiler ve tedavisi hakkında bilgi veren bir yapım.

Evet, hayatın medikalleştiği bir sürecin anlatımı da fazlasıyla medikal bilgi ve çokça trajedik bir film beklentisi vardı sanırım. Ama biz daha çok hastalığın psikososyal etkilerini tartışmaya açmak istedik. Hastalık da hayat gibi işte, kederli zamanlar da mizahi zamanlar da barındırıyor içinde. Filmde Sergun’u gören herkes gülümsüyor mesela.

Ben aslında en çok erkek seyircilerin tepkisini merak ediyorum? Gösterimlerde erkeklerin yorum ve tepkileri ne yöndeydi?

Sergun ile Ebru’nun karşılaşmasından seyirci çok hoşlandı. Güldüler… ama Sergun’un mamografiye girdiği sahnede seyirci de Ebru’nun verdiği tepkiyi verdi.Şaşırdılar… Erkek meme kanserinin bilinirliliğinin az olduğunu fark ettik.

Çekimler sırasında en çok zorlandığın durumlar neler oldu?

Ebru ile tanıştığımızın ertesi günü kendisi ile çekimlere başladık. Bu çok zordu. Ameliyat, meme kaybı, kemoterapi, saç, kaş, kirpik kaybı… tedavinin her aşamasında doğal olarak yaşadığı psikolojik süreçler ve bizim onunla olan ilişkimiz bazen çok zordu. Saç kesim sahnesinde ilk saçı kesilen ben oldum. Ebru sessizce ağlamaya başladı. Saçlarım çok uzundu ve ben de saçımı kazıtacağım dediğimde şaka yaptığımı sanmış. Biz ilk defa Ebru’nun ağladığını gördük bu sahnelerde. Yapım zorluklarından kısmen bahsettim ama ötesini artık konuşmak bile istemiyorum zira belgesel yapımı artık delilik olarak değerlendiriliyor zaten. Ama her zorluğa değecek anılar biriktirdik, dost olduk, dayanıştık…

En önemlisi filminizi seyirci ile paylaştınız, tartıştınız, sordunuz, cevapladınız, sorguladınız, belgelediniz, fark ettiniz, fark ettirdiniz… Daha ne olsun. Belgesel yapmanın ve sunmanın en güzel ödüllerinden biri de bu.

Evet, izleyici ilgisi bizim için, tüm ekip için tarif edilemez bir mutluluktu.

Belgeselin bundan sonraki yolculuğu ne olacak? İzlemek isteyenler nasıl ulaşabilir? İnternete yüklemeyi düşünüyor musun?

Şu anda festivallere gönderiyoruz. Bazı belediye ve sivil toplum örgütlerinden teklifler alıyoruz. Hastanelerde sağlık personeli ve hastalara gösterimler planlıyoruz. İzlemek isteyenler belgeselin sosyal medya hesaplarından gösterim programlarını takip edebilirler. Bu etkinlik süreçleri tamamlandıktan sonra daha çok izleyiciye ulaşmak için bir takım planlarımız var. En önemlisi meme kanseri tanısını yeni almış kadınlara belgeselin erişimini sağlamak bizim en büyük ihtiyacımız… İleriki zamanda internet neden olmasın.

TRT kanallarında da yayınlanacak.

Evet evet ödül gereği, TRT ekranlarında da seyircimizle buluşacağız.

Peki en iyi film ödüllü 45 bin TL’yi nasıl değerlendirmeyi düşünüyorsun?

Öncelikle ekip olarak birlikte yemek yiyeceğiz. Filmle ilgili borçlar var… Bu para ile başka bir belgesele başlayacağımı söylemek isterdim ama…

 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV-Sinema mezunu. Aynı alanda, aynı üniversitede Doktora’ya devam ediyor. Profesyonel yaşamı 1992-99 yıları arasında VTR Araştırma Yapım-Yönetim Şirketinde geçer. 1999’dan günümüze TRT İstanbul Televizyonunda prodüktör ve belgesel yönetmeni olarak çalışmaktadır. 1992’den bu yana başta belgesel yapımlar olmak üzere pek çok haber, kültür, reklam ve tanıtım projesine Araştırmacı, Prodüktör, Yönetmen, Editör ve Danışman olarak imza atar. Dönüşüm, Fan-Atik, Şehir İnsanları, Alamnya Alamanya, Multikulti Haberler belgesellerinden bazılarıdır. PRİX Europa, Al Jazeera, Altın Portakal, Malatya, Oscar Türkiye Seçici Jürisi gibi bir birçok ulusal ve uluslararası film festivalinde jüri üyesi olur, ödüller alır. İ.Ü. Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, Radyo-TV Yayıncılığı Bölümünde ders verir (2001-02). Avrupa Konseyinin “ayrımcılığa karşı sesini yükselt” kampanyasında uzman olarak yer alır (2010). Avrupa Konseyi, TRT ve Bahçeşehir Üniversitesi tarafından düzenlenen Avrupa Medya Buluşmasının koordinatörlüğünü yapar (2010). Güneydoğu Avrupa Yayın Birliği (SEE PMS), Ortak Yapımlar Grubunda editör olarak bulunur (2011-2013) Avrupa Yayın Birliği(EBU) Kültürlerarası ve Çeşitlilik Grubunda bir sezon başkanlık yapan Korver (2011-13) 8 yıl oyunca bu grupta prodüktör, yönetmen ve editör olarak çalışır. Bazı kitap ve dergilerde makaleleri, denemeleri ve röportajları yayınlanır. Bir sezon başkanlığını da yaptığı Belgesel Sinemacılar Birliğinin kurucu ve aktif üyelerindendir. Festivallerde ve üniversitelerde Belgesel Sinema Atölyeleri yapmaktadır. Gazeteciler Cemiyeti üyesidir. Neyyse (www.neyyse.com) adlı bloğunda ve Cinedergi'de belgeselci adlı köşesinde (www.cinedergi.com) yazmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.