Ekranların bir dönemki fenomen dizisi Leyla ile Mecnun’un senaristi olarak adını daha geniş kitlelere duyuran ve bu dakikadan itibaren kariyeri büyük bir ivme kazanan Burak Aksak, yeni filmiyle görücüye çıkmış durumda. Dede Korkut Hikâyeleri’nin başkahramanları Deli Dumrul, Salur Kazan ve Bamsı Beyrek’i odak noktasına alacak olan ve bir üçleme halinde izleyicisiyle buluşması planlanan serinin ilk halkası Salur Kazan: Zoraki Kahraman 9 Haziran itibariyle vizyonda. Biz de bu film vesilesiyle, komik adam Burak Aksak’ın kariyerine ve eğlenceli işlerine göz atalım istedik. Leyla ile Mecnun senaristinden çok daha fazlası olan adam, Burak Aksak huzurlarınızda…
Burak Aksak’ın İlk Adını Duyuruşu
Kendi adıma konuşmak gerekirse, Burak Aksak adını ilk olarak TRT’de yayınlanan Ramazan Güzeldir dizisiyle duymuştum. Kuzeni Selçuk Aydemir ile birlikte yazıp, yönettikleri dizi, adıyla müsemma bir şekilde 2009 Ramazan’ını güzelleştiren en özel detaylardan biri olarak belirmiştir. TRT’de iftardan önce yayınlan bir dizi olmasından dolayı, adını pek duyuramasa da, televizyon kurtlarının gözünden kaçmayan bu proje, esasen Burak Aksak ve Selçuk Aydemir’in gümbür gümbür gelen ayak seslerinin de habercisi niteliğindeydi.
Yaratılan karakterler ve senaryosuyla sıcak bir mahalle komedisi olarak beliren dizi, 30 dakikayı aşmayan süresi ile hem tatlı bir seyirlik olmayı başarmış, hem de eğlencesiyle insanların yüzünde güller açmasına vesile olmuştur. Tabii, yönetim anlamında bariz eksikleri olan ve ucuzluğunu anbean hissettiren dizi, buna rağmen Murat Cemcir’in hayat verdiği Dilenci Tankut önderliğinde dinamizminden de zerre ödün vermemeyi başarmıştır.
Ramazan Güzeldir’in yönetmenlik anlamında ne kadar eksisi varsa, senaryosu da bir o kadar pozitif değerler taşımaktaydı. Keza diziyi ayakta tutan en önemli husus da buydu. Dönemin şartlarını gözeten, dini bir altyapıdan eğlence çıkarmayı başaran bu proje, her halükarda alkış hak etmekteydi. Hal böyle olunca da, kimdir bu Burak Aksak ve Selçuk Aydemir diye küçük bir araştırma yaptığımda, karşıma Altın Portakal ve Ankara Film Festivallerinde yarışmış olan kısa film Ayrılık çıkmıştı.
Başrolünü Sadi Celil Cengiz’in oynadığı ve Burak Aksak ile Selçuk Aydemir’in birlikte yazıp, yönettiği Ayrılık isimli kısa film, esasen bu ikilinin beraber ürettikleri en popüler işlerinden de biri. Bir adamın, sevgilisinden ayrılamama sürecini ele alan ve dört dakika gibi kısa bir sürede izleyenlerini güldürmeyi başaran film, zekice mizahı ile farkını ortaya koysa da sinematografik anlamda yaşadığı zaaflarla amatörlüğünü bariz bir şekilde gün yüzüne çıkarmaktadır. Özellikle Burak Aksak-Selçuk Aydemir ikilisinin yakaladıkları popülariteden sonra, adını daha fazla duyurmayı başaran Ayrılık, parmakla gösterilecek derecede özenli bir çalışma olmasa dahi, şimdilerin göz önündeki sinemacılarının ilk projelerinden olması nedeniyle, zaman zaman dost meclislerine de konu olmaktadır.
Leyla ile Mecnun Serüveni
TRT’ye Ramazan Güzeldir dizisini yapan ve sonrasında da burada yakın ilişkiler kurmayı başaran Burak Aksak için, o ana dek hep birlikte çalıştığı kuzeninden ayrılma vakti gelip çatmıştı. Selçuk Aydemir, Çalgı Çengi filmi için kamera arkasına geçmeye hazırlanırken, Burak Aksak ise Leyla ile Mecnun’un üzerine çalışmaktaydı. Tam da bu sırada kanal yetkililerine senaryosunu okutan uçarı senaristin yolu Onur Ünlü ile kesişmişti. Deyim yerindeyse şans, Burak Aksak’ın yüzüne gülmüştü. Nitekim Leyla ile Mecnun için şimdilerde efsane yakıştırmasını yapabiliyorsak bunun en önemli yapı taşlarından biri de hiç şüphesiz Onur Ünlü’dür. İki aykırı adamın, bu ezber bozan bu dizi için ortak noktada buluşması ise, ekranlarda daha önce eşine az rastlanan türden bir özgünlüğü huzurlarımıza getirmekteydi.
Gelgelelim Leyla ile Mecnun’un Burak Aksak’ın hayatındaki önemine. Öncelikle şunu belirtmekte yarar var. Henüz 26 yaşındaki bir adamın, bir anda ülkenin en çok konuşulan dizisinin senaristi olması, başlı başına takdir edilmesi gereken bir husus. Nitekim o yalnızca yarattığı karakterlerle değil, aynı zamanda absürt çalışan kafasıyla da sıra dışı bir mizahşör olarak farkını ilk anda ortaya koymaktaydı.
Tabii, Leyla ile Mecnun’u özel yapan tek husus izleyenlerine her daim attırdığı kahkahalar değildi. Dizi en başta odak noktasına aldığı mahalleden, harikulade bir samimiyet çıkarması ile ekran başındakilerin bam teline dokunmayı başarmaktaydı. Tüm bunlara ek olarak Mecnun’un mutlu olabilmesi için, herkesin ayrı ayrı çırpınması da diziyi kenetlenmenin vücut bulmuş hali olarak ön plana çıkarmaktaydı. Evet, Leyla ile Mecnun tam bir ekip işidir. Oyuncusundan, yönetmenine kadar… Ancak buradaki aslan payını da Burak Aksak’a vermek gerekir. Çünkü o, kötülükten arındırılmış, naif ve bir o kadar da içten bir şekilde yazdığı hikâye ile aslında Yeşilçam melodramlarını, kendi absürt ve fantastik kafasıyla birleştirmekteydi. Bu da Leyla ile Mecnun’u kült yapan en önemli detay olarak fark yaratmaktadır.
Ne var ki, her güzel şey gibi Leyla ile Mecnun’un da bir sonu vardı. Hem de finali olmayan bir son! Malumunuz ekip, Büyük Haziran Direnişi’ne destek verince, kanal yönetimi diziyi sonlandırmış ve üç sezon süren bu efsanevi proje böylelikle tarihin tozlu sayfalarındaki yerini almıştı. Tabii ki, Onur Ünlü önderliğinde ilerleyen dizi ekibinin, durmaya hiç mi hiç niyeti yoktu. Tam da bu sırada ortaya çıkan Ben de Özledim projesi, ekibin Leyla ile Mecnun sonrası ne gibi hayatlar yaşadıklarını merkezine alacaktı. Bir kez daha senarist koltuğunda boy gösteren Burak Aksak, bu sefer kendisine de rol yazmayı ihmal etmemiş ve dizinin başrollerinden biri olarak arz-ı endam etmiştir.
Ben de Özledim’i popüler yapan en önemli konu, ilk bölümde Burak Aksak tarafından anlatılan Leyla ile Mecnun’un finalidir. Nitekim bu küçücük sahne, üç sezon boyunca hayranlıkla izlediğimiz dizinin aslında Mecnun’un kafasından geçenleri yansıttığını ve çok sevilen Erdal Bakkal’ın ise bir tuzluktan ibaret olduğunu mantık çerçevesi içinde ortaya koymaktaydı. Tabii ki bu final, tartışmaya fazlasıyla açık. Ancak ne var ki, Burak Aksak’ın olay örgüsünü rayına oturtmadaki becerisine bir kez daha şapka çıkarmak gerekir. Nitekim o, artık bitmiş, başlama ümidi kalmamış bir projenin finalini, üç dakika gibi kısa bir sürede anlatarak, hem nasıl vurucu olunur dersi vermiş hem de yarım kalmış bir hikâyeyi sonuca bağlayarak dizi hayranlarına son kıyağını yapmıştır.
Leyla ile Mecnun Sonrası Beyazperdeye Açılan Kapı ve Bana Masal Anlatma
Dizi bitmiş, Burak Aksak Leyla ile Mecnun’un hatırasını da yanına alarak, yeni maceralara atılmak için yola çıkmıştır. Evet, o rüştünü ispatlayan bir senaristti artık ama kaptan köşkünde neler yapabileceğini görmek de bir hayli merak uyandırmaktaydı. Nitekim Burak Aksak, hayranlarını pek fazla bekletmemiş ve ilk uzun metrajı Bana Masal Anlatma için motor demişti.
Başrollerini dönemin yükselmekte olan yıldızları Fatih Artman ve Hande Doğandemir’in paylaştığı film, aynı zamanda Leyla ile Mecnun’un Erdal Bakkal’ı Cengiz Bozkurt’u da bünyesine alarak, eğlence dozajını yükseklere çekeceğinin sinyallerini ilk anda vermiştir. Nitekim öyle de oldu. Bana Masal Anlatma, Burak Aksak’ın nevi şahsına münhasır yaratıcılığıyla gelişen fantastik, yer yer sürreal ama fazlasıyla da komik bir iş olarak izleyenlerini selamlamaktadır.
Birbirine sıkı sıkıya kenetlenmiş olan bir mahalleyi odak noktasına alan ve masallardan fırlayarak gelen Ayperi sayesinde anlatısını ilginç bir noktaya taşıyan Bana Masal Anlatma, esasen Leyla ile Mecnun ile birçok ortak özelliği de bünyesinde barındırmaktadır. Bir kez daha samimi bir mahalle kültürünü huzurlarımıza getiren Burak Aksak, bu sefer kahramanını dolmuş şoförü Rıza olarak belirlemiş ve bir nevi yeni Mecnun olarak onu atamıştır. Nitekim Rıza’da, Mecnun gibi aklı bir karış havada olan ancak en az onun kadar da saf ve iyi niyetli bir gençtir. Keza tüm mahallelinin de Rıza’nın üzerine titremesi ve ona kol kanat germesi, filmin Leyla ile Mecnun ile olan yakın ilişkisini de daha belirgin bir ruh haline sokmaktadır.
Tabii, Burak Aksak’ın bu benzerliğe rağmen farklı ve lezzetli bir film ortaya koyduğunu da söylemekte yarar var. Özellikle senaryonun ince işçiliği, filmi hoş bir seyirlik olarak addetmemizin yegâne sebebi olarak öne çıkmaktadır. Buna ek olarak filmin ürettiği mizah, vizyonda hasret kaldığımız nitelikli komediyi bizlere sunması vesilesiyle de fazlaca değerli.
Gelgelelim, Bana Masal Anlatma’yı eksiksiz bir iş olarak nitelendirmek de filmin kusurlarını görmezden gelmek olacaktır. Özellikle Burak Aksak’ın yönetmen koltuğunda yeni olmasından kaynaklı bazı tecrübesizlikler, filmin kurgusal anlamda eksikler doğurmasına neden olmaktadır. Yer yer konu bütünlüğünü kaybeden ve farklı hikâyecikleri filme monte etmekte zorlanan Burak Aksak, durumu eğlence unsuru ile kotarmaya çalışsa da tökezlemekten kurtulamamıştır.
Eksiğine gediğine rağmen ortaya koyduğu mizahı ve fantastik duruşuyla damakta farklı bir tat bırakan Bana Masal Anlatma, yalnızca çekildiği yılın değil son zamanların en göze çarpan komedi filmlerinden biri olarak da öne çıkmaktadır. Özellikle çöplüğe dönen gişe komedilerini baz aldığımızda inci gibi parlayan film, Burak Aksak’ın özgün bakış açısıyla daha değerli bir hal almaktadır.
Kara Bela
İlk filminden olumlu eleştiriler alan Burak Aksak, hiç vakit kaybetmeden ikinci uzun metrajı için kolları sıvamıştı. Artık imzası haline gelen fantastik öğelere bir kez daha yer verdiği filmi Kara Bela, esasen eğlenceli bir yol hikâyesi iddiasıyla huzurlarımıza gelirken, senaryosal anlamda yaşadığı tıkanıklar filmi gözle görülür bir şekilde geriye götürmektedir.
Bana Masal Anlatma’dan yalnızca sekiz ay sonra vizyona giren Kara Bela, Burak Aksak hayranları tarafından beklentiyle karşılansa da, özensiz senaryosu nedeniyle hayal kırıklığından öteye gidememiştir. Evet, belki Burak Aksak ilk filmine oranla daha işine hâkim bir yönetmen olarak belirmektedir ancak birbirine bağlanmakta zorlanan konular ve fazlaca karikatürize olan karakterler filmin seyir zevkine negatif bir şekilde etki etmektedir.
Fantastik bir yol hikâyesi olan ve bir kez daha masallardan aldığı referanslarla izleyenlerini selamlayan Burak Aksak, her ne kadar beklentinin altında kalmış olsa da kaostan beslenen absürt mizahı ile yer yer güldürmeyi de başarmıştır.
Dede Korkut Hikâyeleri ve Burak Aksak Sinemasının Geleceği
2006 yılında girdiği Plato Film Okulu ile başlayan sinema macerasında onuncu yılını geride bırakan Burak Aksak, bu süre zarfı içerisinde birçok kısa film üretmiş, hayranı olduğumuz senaryoları kaleme almış ve iki de uzun metraj ile beyazperdede boy göstermiştir. Dede Korkut Hikayeleri vesilesiyle tekrardan buluşmaya hazırlandığımız uçarı kalem, televizyonda ortaya koyduklarının yanı sıra, vizyon menüsü için de sağlam bir alternatif oluşturmasıyla takdiri hak etmektedir.
Özellikle iyiden iyiye rezil bir hal almaya başlayan gişe komedileri arasından, akılcı ve farklı mizahı ile sıyrılan Burak Aksak, her yaş grubundan insanın zevkle izleyebileceği filmler çekmeye çalışırken, masallar ve mitlerle bağını koparmayarak da geçmişten son sürat beslenmeye devam etmektedir. Bu nedenle onun Dede Korkut Hikâyeleri’ne getireceği modern yorum, şimdiden fazlasıyla merak uyandırmaktadır.
İçi boş bir güldürüler yerine, eğlenceli ve zaman zaman da lafı gediğine oturtan göndermeleriyle muadillerinden ayrılan Burak Aksak, geçmişte yaptıkları ile fazlasıyla umut beslediğimiz bir sinemacı. Nitekim Kara Bela’da gelişmeye başlayan yönetmenlik becerisinin üzerine birkaç kat daha çıkmayı başarabilirse, sinemamız ayakları yere sağlam basan bir komedi üstadı kazanacaktır, bu aşikâr. Son söz olarak 9 Haziran’da izleyicisiyle buluşacak olan Salur Kazan: Zoraki Kahraman filminin yolu açık olsun diyelim ve noktayı koyalım.