Türkiye, geçmişten günümüze birçok Hollywood yapımına ev sahipliği yaptı. James Bond’dan Jackie Chan filmlerine, Geceyarısı Ekspresi’nden Hayalet Sürücü’ye sinema tarihinin önemli yapımlarından örnekleri içeren listeye son olarak Osmanlı Subayı eklendi. Bu filmlerin ortak yönü ise hepsinin aksiyon ağırlıklı olması.

Sinema sektörü için doğal bir plato görevi gören Türkiye, farklı kültürleri bir arada bulundurması, tarihi yapıları, her mevsim güneş görmesi nedeniyle film ekiplerinin dikkatini çekmeyi başarıyor. Ne kadar sinema turizminde istenilen noktaya varamamış olsak da -ki bunun nedenleri apayrı haber konusu- geriye dönüp baktığımızda birçok önemli filmin yolunun Türkiye’den geçtiğini görebiliyoruz. Özellikle Hollywood’un aksiyon ağırlıklı filmleri Türkiye’nin havasından ve suyundan bolca faydalanmış. Buna son örnek, kadrosunda Michiel Huisman, Hera Hilmar, Josh Hartnett, Sir Ben Kingsley gibi dünyaca ünlü oyuncuların yanısıra Türkiye’nin usta oyuncularından Haluk Bilginer (Komutan Halil Bey) ile Selçuk Yöntem’e (Melih Paşa) de yer vermesiyle merakla beklenen yapımlar arasında yer alan Osmanlı Subayı (The Ottoman Lieutenant). Türk izleyicisiyle 19 Mayıs’ta buluşacak yapım, şimdiden birçok tartışmaya da yol açtı. Amerikan Ulusal Ermeni Komitesi tarafından boykot edileceği açıklanan film, I. Dünya Savaşı sırasında Van’a giden hemşire Lillie’nin (Hera Hilmar), Türk subayı İsmail’e (Michiel Huisman) aşık olmasını ve yaşadığı zorlukları anlatıyor. Tarihi kurguyla anlatılan dram türündeki filmde, Lillie’nin yardım götürdüğü hastanenin başhekimi Woodruff (Sir Ben Kingsley) bulundukları bölgenin bir kadına uygun olmadığını düşünüp Lillie’yi evine göndermek istiyor ancak Lillie, ne olursa olsun kalıp yardım etmek konusunda ısrarcı davranıyor. Çekimleri İstanbul, Kapadokya, Aksaray, Kayseri, Van ve Niğde’de gerçekleştirilen Osmanlı Subayı’nın yönetmen koltuğunda Joseph Ruben var. Osman Subayı’nın hatırlatmalarıyla yolu bir şekilde Türkiye’den geçen yapımları inceledik:

From Russia With Love (Rusya’dan Sevgilerle) – 1963

Film, sinemanın efsaneleri arasında yer alan 007 James Bond serisinin ikinci yapımı. Ian Fleming’in aynı isimli romanından sinemaya uyarlanan yapımın Türkiye’de çekilmesi, yayınlandığı dönemde ülkenin tanıtımı açısından büyük katkı sağladı. Filmde, Sovyet istihbarat ordusunda görevli onbaşı Tatiana Romanova, İstanbul Büyükelçiliği’ne katip olarak gönderiliyor. Yaşanan birçok aksiyonlu olay sonrasında Bond, Romanova’ya yardım etmek için Türkiye’ye geliyor. İstanbul’un özellikle tarihi yarım adasında geçen sahneler, izleyenlerin o dönemde yaşama isteğini artırma özelliğine sahip. Ayrıca bu yapımın bir yerinde Hülya Koçyiğit’in de görüldüğü senelerdir süregelen bir tartışmanın konusu.

 

 

Topkapı – 1964

 

Türkiye ve ABD ortak yapımı filmin büyük bir kısmı, adından da anlaşıldığı üzere Topkapı Sarayı’nda geçiyor. Üçkağıtçı Arthur Simpson (Peter Ustinov), para kazanabilmek için uluslararası çapta mücevher hırsızlığı yapan bir çetenin işini almak zorunda kalıyor. Çeteye ait bir otomobili Yunanistan’dan Türkiye’ye getirmeye çalışıyor. Çetenin amacı ise Topkapı Sarayı’ndaki değerli bir hançeri çalmak. Simpson, istemeden de olsa çeteye yardım ederken öteki yandan Türk istihbaratı tarafından da takip ediliyor. Peter Ustinov’a ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ dalında Oscar ödülü kazandıran film, birçok sahnesiyle kendinden sonraki soygun filmlerine esin kaynağı oldu. Hani o meşhur iple mücevhere doğru sarkma sahneleri işte bu filmden. Tavla, yağlı güreş ve türkülerimizin yer aldığı yapım Türkiye’de çekilip Türkleri memnun etmeyi başaran ender filmlerden.

 

 

Murder on the Orient Express (Doğu Ekspresinde Cinayet) – 1974

 

1930’lu yıllarda İstanbul ve Paris arasında sefer yapan ünlü Şark Ekspresi’nde Amerikalı bir milyonerin ölü bulunmasını konu edinen filmde, trendeki yolcular arasında bulunan Belçikalı dedektif Hercule Poirot, trenin kara saplanıp durmasından istifade ederek polisler gelene kadar cinayeti çözmeye çalışıyor. Türkleri yansıtma biçimiyle ağır eleştiriler alan yapım, ünlü polisiye yazarı Agatha Christie’nin başyapıtlarından sayılan aynı isimli romanından uyarlandı.

 

 

 

Midnight Express (Geceyarısı Expresi) – 1978

 

İngiltere-ABD ortak yapımı film, 1970 yılında Türkiye’de tutuklanıp hapse atılan Billy Hayes’in gerçek öyküsünden beyazperde uyarlandı. 52. Oscar Ödülleri’nde altı dalda adaylık alıp ‘En İyi Özgün Müzik’ ve ‘En İyi Uyarlama Senaryo’ ödüllerini kazanan yapım, Türkiye’de gösterime girmeden protesto edildi. 2004 yılında kitaptan uyarlanan filmin senaryo yazarı Oliver Stone, Türkiye’ye yaptığı bir ziyaret sırasında çekim aşamasında bazı sahneleri fazla dramatize ettiğini kabul ederek özür diledi.

 

 

The World Is Not Enough (Dünya Yetmez) – 1999

  1. James Bond filmi Türkiye’de Dünya Yetmez’adıyla vizyona girdi. Filmde, Robert King adlı petrol milyarderinin suikasta kurban gitmesinin ardından macera Türkiye’ye kadar yol alıyor. Bond serisinin en zayıf halkalarından biri olmasına rağmen, İstanbul’da çekilen sahnelerinde Kız Kulesi’nin de görünmesi Türk izleyicileri ayrıca mutlu ediyor.

The Accidental Spy (Altın Yumruk İstanbul’da) – 2001

Bütün sakarlığına rağmen her işin altından kalkma yeteneğine sahip ve üstün dövüş sanatıyla gönlümüzde taht kuran Jackie Chan Türkiye’de film çeker de bu listede olmaz mı? Bei (Chan), Türkçe’ye Altın Yumruk İstanbul’da olarak çevrilen filmde, satış elemanı olarak çalışırken araştırmacı yönüne yenik düşüp iki adamı takip etmeye başlıyor. Casus babasının izini takip eden Bei, hem biraz para kazanmak hem de cesaretini göstermek için sonu Türkiye’ye uzanan bir maceranın içine atılıyor. Türkiye’de elbette rahat durmadığı için de polis ve uyuşturucu mafyasıyla başı belaya giriyor. Chan’in hamam sahneleri ve yarı çıplak çatılardaki kaçış anı görülmeye değer.

Hitman – 2007

Popüler video oyunundan beyazperdeye uyarlanan ve ‘tetikçi’ anlamına gelen Hitman, kafasının arkasında bir barkod taşıyan Ajan 47’nin maceralarını izleyiciyle buluşturuyor. 2007 yapımı filmin başrolünde Timothy Olyphant ve Dougray Scott yer alırken, yönetmen koltuğunda Xavier Gens oturuyor. Sofya, Londra, St. Petersburg, Cape Town ve İstanbul’da çekimleri tamamlanan yapımın İstanbul çekimleri Mısır Çarşısı’nda gerçekleştirildi.

The International (Uluslararası) – 2009

Türkiye, ABD, Almanya ve İngiltere’nin gücünü birleştirdiği aksiyon, suç ve gizemin harmanlandığı yapım, Lois Sallinger (Clive Owen) adlı bir İnterpol ajanının, Manhattan Savcı Yardımcısı (Naomi Watts) ile birlikte bir bankanın kirli işlerinin peşine düşme hikayesini konu ediniyor. Kaçma-kovalamaca New York, Berlin ve Milan’dan sonra İstanbul’da devam ediyor. Haluk Bilginer’in de rol aldığı yapım, bir gelenek olarak Sultanahmet Camii ve Kapalıçarşı görüntüleri içeriyor.

Ghost Rider: Spirit of Vengeance (Hayalet Sürücü 2: İntikam Ateşi) – 2011

Marvel evreninin, aynı adını taşıyan çizgi romanlarından uyarlanan film, Nicolas Cage’i Türkiye’ye getiren yapım olarak tanınıyor. Johnny Blaze/Hayalet Sürücü rolünü canlandıran Cage’i Kapadokya ve Pamukkale manzarası eşliğinde izlemek ne kadar gururumuzu okşasa da film, görsel efektleri ve senaryosundaki hatalar nedeniyle beklentiyi karşılayamadı. Cage filmde bu sefer Doğu Avrupa’da kendisini insan formuna sokmaya çalışan şeytanla mücadele ediyor. Cage’in o dönem yaptığı “Ülkeniz çok güzel” açıklaması basında geniş yankı bulmuştu.

Skyfall – 2012

Aksiyon film serisi denince ilk akla gelenlerden olan 007 James Bond’un 23. filmi Skyfall’un çekimleri Türkiye, Çin ve İngiltere’de yapıldı. Judi Dench, Javier Bardem, Ralph Fiennes, Naomie Harris ve Bérénice Marlohe’ın rol aldığı yapımda Bond rolünde Daniel Craig var. Yönetmen koltuğunda ise Sam Mendes’in bulunduğu film, Adele’in seslendirdiği şarkısıyla ‘En İyi Özgün Şarkı’ Oscar ödülünü kucakladı, kucaklamasına ama filmin Türkiye sahnelerinde Kapalıçarşı’nın çatısına motor çıkarılması ve çatıya zarar verilmesi günlerce tartışıldı. Bir dublörün hızını alamayıp kuyumcu dükkanına motorla girmesi ise yabancı basında da uzun süre gündemde kaldı.

Taken 2 (Takip: İstanbul) – 2012

Eski CIA ajanı Bryan Mills’ın (Liam Neeson) başının dertten kurtulmadığı bir film daha… İlk filmde kızı kaçırılan Mills’ın bu kez İstanbul’da tatil yapan karısı kaçırılıyor. Mills, intikam amacıyla bunu yapan çete üyelerinin peşine bu kez İstanbul’da düşüyor. Taken 2, İstanbul’da çekilip Kapalıçarşı üzerinde kaçma kovalamaca klişesini yaşatan yapımlar arasında.

Argo – 2012

Oscar ödüllü yönetmen, oyuncu ve yapımcı Ben Affleck’in yönetip başrolünü üstlendiği yapım, 1979 yılında Şah’ın devrildiği İran devriminde militanların Tahran’daki Amerikan Büyük Elçilik binasına girip 52 Amerikalıyı rehin alması ve sonrasında yaşananları anlatıyor. Rehinelikten kurtulan 6 Amerikalı ilginç bir yöntemle ülkeden çıkmaya çalışıyor. Havaalanı sahnelerinde gerim gerim geren film, ‘En İyi Film’ dahil 3 dalda Oscar ödülü kazandı. Filmin bazı sahneleri İran niyetine İstanbul’da çekildi.

The Water Diviner (Son Umut) – 2014

Türk izleyicilerin en sevdiği aktörlerden Russell Crowe’un yönetmenliğini üstlendiği, Crowe’un yanı sıra Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan’ın rol aldığı filmle ilgili neredeyse her adım haber oldu. Avustralyalı bir çiftçi olan Connor’ın (Russell Crowe), 1919’da Çanakkale Savaşı’na katılan oğullarını arama sürecini anlatan film, tam olarak beklentileri karşılayamasa da Türk topraklarında Türk oyuncularla çekilmesi açısından büyük önem taşıyor. ABD, Avustralya ve Türkiye ortak yapımı filmde en çok akılda kalan ise bir Türk gazetecinin Crowe’a “Filmde rol verdiğiniz Türk oyunculardan birinin soyadı diğerinin adı. Dikkatinizi çekti mi?” sorusunu yöneltmesiydi.

Inferno (Cehennem) – 2016

ABD, Türkiye, Japonya ve Macaristan yapımı film, Dan Brown’ın Da Vinci’nin Şifresi, Melekler ve Şeytanlar’ kitabından sonra aynı adlı üçüncü kitabından beyazperdeye uyarlandı. Ünlü sembol uzmanı Robert Langdon (Tom Hanks), Floransa’da tanıştığı doktor Sienna Brooks (Felicity Jones) ile zorlu bir yolculuğa çıkıyor. Dünya nüfusunun büyük kısmını yok edecek virüsü yaymak isteyen bir adamı durdurmaya çalışan Langdon’ın yolu son olarak İstanbul’a düşüyor. Film boyunca beklenen İstanbul sahneleri Yerebatan Sarnıcı’nda geçiyor ancak üzülsek mi sevinsek mi bilemediğimiz bir şekilde; çünkü dış çekimler gerçek Yerebatan Sarnıcı’nda yapılırken, iç çekimler sarnıcın zarar görmemesi adına Budapeşte’de kurulan platoda tamamlandı. Ancak neyse ki bu olay filmden sonra Yerebatan Sarnıcı’na turist akınının yaşanmasına engel olmadı.

Pınar Karahan lisansını iktisat ile halkla ilişkilerde, yüksek lisansını ise Marmara Üniversitesi'nde halkla ilişkiler alanında tamamladı. Uzun süre Hürriyet Gazetesi'nde eğitim muhabiri olarak çalıştı. Şimdilerde Vatan Gazetesi'nde ekonomi editörlüğü yapan Karahan, yaklaşık 3 yıldır gazetedeki 'Vizyonist' köşesinde vizyona yeni giren filmleri yorumluyor. Küçük yaşlardan beri, hayalleri gerçek kılabilen tek alan olarak gördüğü sinemayla iş yoğunluğu arasında kaçak yürüttüğü aşk onu Cinedergi ile de tanıştırdı. Karahan; özellikle, yorulduğunu hissettiği, motivasyonunu kaybetmeye başladığı anlarda Bollywood filmlerine sığınıyor. Bir gün zihnindeki hikayeleri beyazperdeye yansıtabilirse, yaptığı filmlerle toplumsal sorunlara dikkat çeken yazar, yönetmen ve oyuncu Aamir Khan'ın yolundan yürümek istiyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.