Bol Şans filminin başrol oyuncusu Burçin Abdullah, filmde canlandırdığı karakter gibi duygularıyla yaşadığını ve romantik biri olduğunu söylüyor…

Çocuk oyuncu olmak kolay değildir. Hele çocuk oyuncu olup ergenliği atlatmak, mesleğe ve hayata sağlam adımlarla devam etmek daha da zordur. Bu savaşın içinden çıkan bir isimle beraberiz bu hafta, Bol Şans filminin güzel oyuncusu Burçin Abdullah hem filmini hem de çocukluğundan yetişkin bir insana giden yolu bize anlattı. Yaşadığımız günlerin acısını içinde hissettiğini, bütün şehitlerimize allahtan rahmet dilediğini söyledi…

Filmin senaryosunu okuduğunuzda sizi en çok etkileyen ne oldu?

Filmin senaryosu yönetmenimiz Gökhan Yılmaz tarafından yazıldı. O da çocukluğunun geçtiği şehrin hikayesini yazmış. Yani ‘En iyi bildiğin şeyi yaz.” mottosuna uymuş; ve böylece iyi niyetle yazılmış, içinde özellikle samimiyetin yer aldığı güzel bir hikaye çıkmış.

Rolünüzden bahsedebilir misiniz?

Almanya’da yaşayan, anneannesinin köyü olan Pehlivanköy’e ziyarete gelen ve orada hayatının aşkıyla tanışan bir kız olan Buse’yi canlandırdım.

Bazı roller vardır onlara hazırlanmak gerekir. Mesela tarihi bir kişiliği oynuyorsanız veya engelli birini canlandıracaksanız araştırma yaparsınız. Bir de oyuncunun kendi tecrübesinden yola çıkarak hazırlandığı roller vardır. Bu film hangisine yakın. Bir hazırlanma süreci geçirdiniz mi?

Buse bizim next door girl olarak adlandırdığımız, yan komşumuzun kızı olarak da Türkçeye çevirebileceğimiz yani sokakta gördüğümüz, hikayesi olan, işe gidip gelmesi gereken, hayalleri olan, sevgiyi arayan ama aynı zamanda kendi koruma alanından da çıkmayan bildiğimiz bir kız. Ben kendi tecrübelerimden yola çıktım.

Filmin müzik kullanımı önemli bir oyuncu için müziğin önemi var mı? Rolünüzü canlandırmadan önce veya sahneler öncesinde kullanılacak müziği biliyor musunuz?

Dediğiniz kesinlikle doğru. Geçmişte öyle müzikler yapıldı ki filmin önüne geçenler bile oldu. Şarkılar üzerine çekilmiş filmler oldu ve bu sektöre adlarını altın harflerle kazıdılar. Evrendeki her şeyin bir ritmi olduğu gibi, bizim filmin de içinde bir ritmi vardı ve bunu çekimler boyunca yönetmenimiz ve tüm ekibimizle birlikte ortaya çıkarmaya çalıştık. Bunun üzerine de güzel bir müzik çalışması yapıldığını umuyorum.

Selim Gülgören ile başrolü oynuyorsunuz. Aslında bir müzisyen olan Gülgören ile elektriğinizin tuttuğunu düşünüyor musunuz?

Selim iyi niyetli ve sette pozitif biri. İşini sahipleniyor ve yaptığı işten keyif alıyor. Tanıdığım ve çalıştığım için mutluyum.

Rolünüzde romantizmi ve aşkı yaşıyorsunuz. Gerçek Burçin bu duyguları ne kadar önemser? Hayatının neresinde durur bu duygular?

Sadece romantizm değil, genel olarak duygular insan enerjisinin içtenliği ve güdüsünün en güçlü kaynağıdırlar. Yaptığım işin temelinden ziyade bu kalpten gelen, kaynağından yalın bir şekilde davranışlarıma aktardığım duyguların beni hayatta dürüst kıldığını düşünüyorum. Nereye gidersem gideyim benimle geldiği için de hayatımın her alanında olan bu duyguları yaşıyorum.

Çok küçük yaşta oyunculuğa başladınız. Oyuncu olma maceranızı bizle paylaşır mısınız? Yeni başlayacaklar için en önemli uyarınız nedir?

O yaşlardaki her çocuk gibi oyun oynamayı seviyordum. Rabbim bunu kamera karşında yapmamı ve hayatımın değişmesini sağladı. Yeni oyunculuğa başlayanlara ilk tavsiyem sabırlı olmaları ve hiçbir zaman kendilerini olmayan işler için üzmemeleri, olan güzel işler yüzünden de kibirlendirmemeleridir.

Perde güzel kadını sever. Ama oyuncu bu güzelliğine hem tecrübe hem de kabiliyetini katmalı. Bu anlamda nasıl bir yapılanma içindesiniz?

Okuyorum. Bol bol kitap okuyor, üstatlarımla vakit geçiriyor, kendi eksiklerimi görmeye çalışıyor ve elimden geldiğince onları düzeltmekle uğraşıyorum.

Türk sinemasında duygusal filmlerin kökeni Yeşilçam’a dayanır. Sizin Yeşilçam’a yaklaşımınız nedir? Oyunculuğundan etkilendiğiniz Yeşilçam ünlüsü var mıdır?

Şu anda farkındaysanız filmlerin tanıtımlarının çoğu “Yeşilçam tadında” başlığıyla ortaya çıkıyor. Neden? Çünkü içtenlik, samimiyet, sadelik maalesef şimdiki filmlerde yok. Böyle bir gerçek var. O filmlerin bizim gönlümüzdeki yeri ayrı. Ve hiçbir Yeşilçam emekçisini birbirinden ayıramayacağım. Kemal Sunal’dan Adile Naşit’ine kadar hepsini saygıyla anıyorum.

1980 sonu ve 1990’ların ikinci yarısına kadar feminizmin sinemamızda etkisini hissedebilirdik. Bunun faturasını ödeyen kadın oyuncularımız vardı. Müjde Ar, Nur Sürer gibi. 2000 sonrası sinemamızda bu anlamda geriye bir adım atıldığını düşünüyor musunuz? Biraz yorumlar mısın?

90lar, Türk sinema sektörünün kapitalistleşmediği yıllardı. O dönemde dünyada yayılan feminist hareketlenme Türk sinemasını da etkilemişti. Ne var ki bu yeni dönemde topluma isteği doğrultusunda eril hikayeler sunulmakta ve biz oyuncular olarak bu döngünün bir parçası olmaktayız.

Deminki soruyla bağlantılı olarak kadın oyuncularımızın önünde Türkan Şoray kanunları gibi bir örnek de var. Bu kuralları doğru buluyor musunuz?

Hayatımı kolaylaştırması için kendime koyduğum kısıtlamalar var; bunlar aynı zamanda toplumsal hayatımı rayına oturtuyor. Bunları kaldırabildiğim bir mecram da var. O da kamera önü.

Benim size sormadığım ama sizin izleyiciler için söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Sorduğunuz, fikirlerimi öğrenmek istediğiniz konular gayet keyifliydi. Teşekkür ederim.

Acı dolu günlerin içinden geçiyoruz. Bir oyuncu olarak insanlara mesajınız var mı?

Öncelikle hayatını kaybeden herkes için derin üzüntü içindeyim. Ailelerine sonsuz sabır diliyorum. Umut ediyorum ki bu yaşanan olaylar en yakın zamanda son bulur ve aydınlık, sevgi dolu günlere kavuşuruz. Güzel ülkemin yeniden sosyal-kültürel, sportif ve sanayi başarılarıyla dünyada adından söz ettirmeye devam etmesini diliyorum.

 

 

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.