Güzel kadın oyuncu kavramının içini doldurup, kabiliyetiyle daha da ileriye taşıması çok mümkün olan Açelya Devrim Yılhan bu hafta Panayır Köyden Gider filmi ile karşımıza çıkıyor.

Türk sinemasında artık sinema oyuncusu kalmadı saptamasını yaparken bunun sebebinin oyuncular değil sistemin kendisi olduğunu kanıtlayan bir isimle röportaj yaptık bu hafta. Panayır Köyden Gider filminin oyuncusu Açelya Devrim Yılhan bir önceki filmi Beni Unutma ile bir hayran kitlesi yakalamıştı. Ama sinema endüstrisinin çarpıklıkları yüzünden onu tekrar sinemada görmek için beş yıl beklememiz gerekti. Arada Leyla ile Mecnun, İnadına Yaşamak gibi dizilerle beyaz ekranda görebildiğimiz güzel yıldızın sinemanın sihirinde başka bir ışığa sahip olduğunu söylemeliyiz. Yeşilçam döneminde olsa çok daha büyük bir hayran kitlesine sahip olacağına inandığmız yıldızı daha yakından tanıyalım.

Panayır Köyden Gider filminin senaryosu geldiğinde sizi en çok etkileyen ne oldu?

Öncelikle senaryonun özgünlüğü beni çok etkiledi… Mete’yle konuştuktan sonra da kuracağı dünyanın çok özel olacağına inandım ve işin içinde olmak istedim.

Rolünüzden bahsedebilir misiniz?

Filiz, olayların geçtiği köyde yaşayan tek genç kadın. Yaşadığı hayat onu büyük bir sıkışmışlığa hapsederek duygularını felç etmiş. İçinde bulunduğu sıkıntılı gidişatı değiştirecek motivasyona da sahip değil çünkü hayata ve insanlara dair umudu yok.. İç aksiyonu çok yüksek olmasına rağmen dışarıdan sakin ve kontrollü duran bir karakter

Bazı roller vardır onlara hazırlanmak gerekir. Mesela tarihi bir kişiliği oynuyorsanız veya engelli birini canlandıracaksanız araştırma yaparsınız. Bir de oyuncunun kendi tecrübesinden yola çıkarak hazırlandığı roller vardır. Bu film hangisine yakın. Bir hazırlanma süreci geçirdiniz mi?

Bu film yapısı itibariyle ikincisine daha yakın. Olayların geçtiği köy tanımsız ve zamansız bir yer. Bu anlamda tarihsel ve toplumsal olarak belirleyici kalın hatları yok. Hazırlanırken Mete’nin kafasından geçenler ve onun tam olarak nasıl bir Filiz istediği benim için

önemliydi. Arada bir şeyler ben de ekledim ve ortak bir noktada buluştuğumuzu düşünüyorum.

Filmin gerek müzik kullanımı gerek görselliği çok da Türk sinemasında görmediğimiz bir yapıda. Bu farklılıklar bir oyuncunun performansını ne yönde etkiler?

Teknik konular yönetmenin inisiyatifinde olduğundan oyuncu olarak müdahil olamıyorsunuz haliyle. Çoğu zaman filmi izleyene kadar da ortaya çıkacak şeyin bütünü hakkında fikir sahibi olmanız epey zor oluyor. Bu anlamda büyük bir etkilenme olacağını sanmıyorum çünkü zaten sizin oyuncu olarak yaratacağınız karakter sete çıkmadan az çok belirlenmiş oluyor. Sadece kendi performansınıza odaklanıyorsunuz. Yani bende durum böyle oluyor.

İlyas Salman, Engin Altan Düzyatan ve Cem Davran ile rol aldınız. Bir kadın oyuncu için rolün içine girmek anlamında bu kadar erkek karakterle rol almak zorluk yaratır mı? 

Yaratmadı çünkü cinsiyetten çok karşıdaki oyuncuyla olan enerji alışverişi önemli. Bu konuda da herhangi bir sıkıntı yaşamadım açıkçası.

Rolünüzde romantizmi ve aşkı yaşıyorsunuz. Gerçek Açelya bu duyguları ne kadar önemser? Hayatının neresinde durur bu duygular?

Aşkın insanı dönüştüren enerjisine hayran biriyim. Kendini en yalın halinle tanımanı sağlayan duygu durumlarından biri de aşk bence. İnsan olarak nelere muktedir olacağını görüyorsun aşkın içinde. Çoğu zaman yürürken birden koşmanı sağlayabiliyor mesela. Doğası gereği benzersiz bir ruh hali, doğal doping.

2011 deki Beni Unutma dışında bu filminiz var. Genç bir oyuncunun sinema dilini oluşturmakta dizi sektörünün yıpratıcı şartları bir dezavantaj yaratır mı? 

Bu, yaptığınız mesleğin, sizdeki tanımıyla ilgili olabilir. Dizi sektöründeki zamanla yarışma halinin getirdiği ayrıntılı düşünememe durumu genel bir refleks oluşturup sinemadaki karaktere titizlenme durumunu bitirir mi? Benim için hayır. Sinema, tiyatro, televizyon hepsi farklı disiplinler evet, ama benim için önkoşul işimi iyi yapmaktır.

Perde güzel kadını sever. Ama oyuncu bu güzelliğine hem tecrübe hem de kabiliyetini katmalı. Bu anlamda nasıl bir yapılanma içindesiniz?

Tespitinize katılıyorum, oyuncunun bedeni ihtiyaç duyduğu malzemelerden sadece biridir. Bu anlamda ben sorgulamayı, yeni bakış açıları kazanmayı, gözlemeyi, öğrenmeyi ve keşfetmeyi seviyorum. Bu anlamda kendinize yaptığınız her yatırım otomatik olarak yaptığınız işe de yansıyor diye düşünüyorum.

Türk sinemasında duygusal filmlerin kökeni Yeşilçam’a dayanır. Sizin Yeşilçam’a yaklaşımınız nedir? Oyunculuğundan etkilendiğiniz Yeşilçam ünlüsü var mıdır?

Yeşilçam filmleriyle büyüme durumu bende de mevcut tabii. Kendi adıma, bu filmlerin muhteşem bir matematiği ve izleyiciyi içine çeken inanılmaz bir samimiyetleri olduğunu düşünüyorum. “İşte bu yüzden” diye başlayan tüm tespitler bana az geliyor. Çekildikleri zamanın ruhundan gelen bir durum olabilir. O dönem filmlerdeki karakterlere hayat vermiş oyuncuların birini diğerinden ayırmak çok zor. Ama illa bir örnek vermemi isterseniz Yeşilçam ünlüsü demeyelim de, oyunculuğundan en çok etkilendiğim isimlerden biri Sadri Alışık’tır. Onun her duyguyu aynı inandırıcılık ve doğallıkla yansıtması bana hep büyüleyici gelmiştir. Aşkın, hüznün, mutluluğun, kısacası her duygunun en çok yakıştığı oyunculardan biridir bence. Efsunlu oyuncu olmak diye bir şey varsa Sadri Alışık kesinlikle onlardan biri olmalı.

1980 sonu ve 1990’ların ikinci yarısına kadar feminizmin sinemamızda etkisini hissedebilirdik. Bunun faturasını ödeyen kadın oyuncularımız vardı. Müjde Ar, Nur Sürer gibi. 2000 sonrası sinemamızda bu anlamda geriye bir adım atıldığını düşünüyor musunuz? Biraz yorumlar mısınız?

Her anlamda geriye gidişin kaçınılmaz olduğu bir zaman diliminde, sinemadaki cesur kadın söylemlerinin azalışı da pek şaşırtıcı olmuyor haliyle. Toplumsal hayattaki yeri her daim silikleştirilmeye çalışılan kadının beyaz perdedeki yeri de daha kontrollü alanlar içinde sıkışıp kalıyor. Büyük resmin küçük ayrıntısı oluyor bu durum da.

Deminki soruyla bağlantılı olarak kadın oyuncularımızın önünde Türkan Şoray kanunları gibi bir örnek de var. Bu kuralları doğru buluyor musunuz?

Doğru bulup bulmamak diye bir durum söz konusu olamaz tabii, herkesin kendi tasarrufudur. Birinin işini nasıl yapacağına karışmak kadar abesle iştigal bir durum olamaz herhalde. Ben kişisel olarak düşüncemin izin verdiği yere kadar gitmeyi tercih ederim.

Oyuncu olmayı ne zaman istediniz? Küçüklüğünüzde böyle bir özleminiz var mıydı?

Hayır yoktu. Sahne sanatlarına hep ilgim olmuştur ama oyunculuk yapma fikri üniversitede matematik okuduğum dönemde bana cazip gelmeye başladı zaten sonrasında okulu bırakıp, Bilkent Tiyatro Bölümünü kazandım ve eğitimime orada devam ettim.

 

1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.