Yasak aşk ekranda sıkça işlendi, ben de defalarca farklı diziler üzerinden farklı noktalara değinerek yasak aşkı yazdım. Bu kez yasak aşkın içindeki kadın imgesini cımbızlamak istiyorum. “Benim Adım Gültepe” Kanal D’nin yeni sezonda ekrana sürdüğü iddialı işlerden biriydi ancak beklenen başarı ilk bölümdeki çıkışın ardından istikrar gösteremedi, neden diye soranlarınıza elbette yanıtlarım var ve bu yanıt bahsettiğim aldatan kadın karakterde gizli…

Öncelikle Benim Adım Gültepe dizisi genel çerçevede bana motivasyon unsurundan eksik görünüyor, “izlerken içim şişti” en açıklayıcı tabir, zira dizide bir bölümde bir tane gülen insan bulursanız öpüp başınıza koyun. İzleyiciye sürekli dram pompalanan dizinin bu yoksunluğu Hayat Devam Ediyor’u anımsatıyor, her ne kadar göreceli olarak başarılı bir iş olsa da bir süre sonra izleyicinin “içinin şiştiği” en net eleştiriydi. Dizideki insanlar sürekli mutsuzdu… Bakın Öyle Bir Geçer Zaman ki de dramdı ancak Osman’a ağladığımız kadar da gülüyorduk biz… Bu nokta bir yana asıl meseleye gelirsek, Benim Adım Gültepe adlı dizi yasak aşk anlatarak risk aldı, kadın karakteri sıradanlaştırarak ve aldatmayı aşkla tamamlayarak tabulara dokundu ancak dizinin ikna ediciliğini sarsan öğeler de yine aynı iddialı parçalarda gizliydi.

 

Biz ilk bölümde hatta dizinin tanıtımlarında Halil ile Gülümser’in randevulaşmasını gördük. Dizi izleyiciye aşkı göstermeden “ben aldatmayı anlatıyorum”u ilan etti. Halil ile Gülümser’in aşkı Gülümser için bir ihtiyaç ve inandırıcı olsa da, Halil’in “evli, çocuklu” bir kadınla yasak birlikteliğine yaklaşımım her izleyicide olduğunu düşündüğüm gibi şüphe ile gerçekleşti. Halil’in aşkına inanmam 3 bölüm sürdü ki zaten ipler 5. bölümde koptu.

Türkiye’deki Dizilerde Aldatan Kadın Mutlu Olmaz

Şurada anlaşalım Türkiye’deki dizilerde bir tane aldatan ve sonunda mutlu olan kadın örneği bulamazsınız… Kutsal aile mitimiz buna izin vermez. Bu kadınlar senaryolarda şöyle ikiye ayrılır, ya Yaprak Dökümü’ndeki Ferhunde veya Huzur Sokağı’ndaki Emel gibi kötülerdir ya da Yasak dizisinin Calibe’si ve Aşkı-ı Memnu’nun Bihter’i gibi aşık olmuşlardır. Bizim hikayelerimizde aldatma için bir meşruiyet gereklidir, kadın yalnızca zevk için aldatmaz, zevk için aldatan kötüdür ve bu yalnız cinsel zevk değil genelde para hırsıyla da beraber görülür. Veyahut, kadın aşıktır… Ancak bu aşkın cezasını da yine o çekecektir çünkü aşk meşruiyet sağlamaz öyle olsa neden adına yasak densin…

Hatırlayınız Yaprak Dökümü’nün sonunda yalnız başına fotoğrafa bakarak ağlayan Ferhunde’dir, Bihter kendini öldürerek cezalandırmış, Calibe hamile ve tek başına bilmediği bir şehirdedir… Benim Adım Gültepe’ye dönersek Gülümser de cezalandırıldı, eşi hapiste olan kadın ilişkisi ortaya çıktığında eşinin kardeşi tarafından öldüresiye dövüldü ve evladı elinden alındı. E hani yasak aşk tutardı, bak bu da cezalandı niye reyting düşüyor derseniz… Kardeşim biz daha bu aşka yeni inanıyorduk, daha bu kadının yüzü gülmedi. Hepsini geçtim ben bir kadın izleyiciyim, eşimden ilgi görmüyorum, çocuk ayrı dert, ekrandaki aşklarla teselli buluyorum. Belki ben de aşığım ama tabularım yüzünden aldatmıyorum veya aşık olmak istiyorum… Dur içimde bastırdığım o aşk hevesini bir tatmin edeyim, şu Gülümser bir aşkı yaşasın, acısını, muhakemesini, sancısını bir görelim hemen niye yapıştırıyorsun kadına tokadı! Gülümser’e atılan o tokat kadın izleyiciye atılmıştır… O toplumun, tabunun, kocanın, erkeğin, erkin, devletin, mahalle baskısının, geleneklerin, törenin, gerçeğin tokadıdır. Ekranda izledikleriyle hayal kuran ancak kadın günlerinde bile “namussuz kadın, evli kadın hiç aşık olur mu” diye anlatarak içini bastıran, ilgiye aç kadın izleyiciye namus dersidir.

Gülümser’in Sonu Bihter Gibi Olmasın

Dizinin muhafazakar olduğunu söylemiyorum, belki ileride Gülümser çok mutlu olacak, belki ölmemiştir bilemem. Ancak belli ki reyting için şişirilen bu dayak sahnesi dizi için tam ters amaca hizmet etmiştir. Adamın döverken kurduğu “Ben seni namuslu bir kadın bilirdim” cümlesi kelime seçimi itibarıyla bile çok anlamlıdır. O sahnelere kadar Gülümser için yalnızca yenge diyen adam kapıya “Aç kadın” diye dayanmıştır. Yengenin annelikle üstü örtülen kadınlığı suç olarak yüze vurulmuştur. Benim Adım Gültepe o dayağa kadar kadına kadın olduğunu hatırlatan, ailelerin idealize edilen gibi olmadığını, aile mitinin temellerinin çürüklüğünü ve aşk ile tabularla savaşma girişimini ekrana taşıyan cesur bir işti. O dayak bir anlamda teslimiyeti gösterse de kadın karakterin seçimleri bize dizinin geleceği hakkında ipuçları verecek.

Dizi hakkında keşkelerin neler derseniz… Keşke Halil ile Gülümser’in aşkının ilk başını daha çok bilseydim. İkisinin ilk direnmelerini, olmazlarını, karşı koyamamalarını daha çok izleseydim… Aşk bir kere şapşallık gerektirir, hiç aşık olmadınız mı? Kendi mizahını içinde taşır, sakarlaşır, şapşallaşırsın… Gülümser’in sakarlığını, komedisini görseydim… Belki Gülümser’in eşi hapse girmeden önceki hallerini, kadının fedakarlık üzerine kurulu düzeninde bir kez olsun ilgi alan taraf olma istemesini görebilseydim. Tanıtımlarda randevulaşmalarını değil birbirlerini gördüklerinde kirpiklerinin titremesini izleseydim. Keşke bu aşkı daha somut olarak algılasaydım da aşka inanmak için 3 bölüm beklemeseydim. Ben o aşka inandıktan sonra Gülümser’in oğlu ona “Babamı aldattın mı” diye sorduğunda “Sevdim” demesini beklemeseydim. Hala aşka delil aramasaydım… Gülümser “Ben bir hata yaptım, telafisi olmayan bir hata” dediğinde her izleyici gibi umudumu kaybetmeseydim.

Benim Adım Gültepe için umut ediyorum, umarım bu dizi ağlattığı kadar güldüren öğelere de kavuşur. Umarım Gülümser ekranda eşini aldattığı için lanetlenmeyen tek kadın olur. Umarım aşk bu kez kazanır ve bu kadının yüzü güler… Namus adına her gün kadınların katledildiği ülkemizde biraz cesarete ve aşka saygıya ihtiyacımız var.

Gizem Kaboğlu

 

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldum. atv haber merkezi’nde ve Radyo Marmara’da yaptığım stajlarla deneyim kazandım. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda “Eleştirel haber okuryazarlığı” eğitimi, İstanbul Film Akademi’de Filmlerle Psikoloji Sinematerapi Atölyesi ve Gümüşlük Akademi’de Ümit Ünal’la Senaryo Bakışı atölyelerine katıldım. One Dergi’de başlayan yazın kariyerime Televizyon Gazetesi.com’da ve Dipnot.tv’de muhabir, yazar ve editör olarak devam ettim. 2008 yılından bu yana televizyon üzerine yazılar yazıyor ve röportajlar gerçekleştiriyorum. Süre zarfında 2. ve 3. Antalya Televizyon Ödülleri’nde “önjüri üyesi” sıfatıyla görev üstlendim. 4 yıl boyunca Dipnot Tablet Dergi’de okurla buluştum, şimdilerde Cine Dergi’de yazı ve röportajlarımla yer almaya devam ediyorum. Kariyerimin bir diğer ayağı olan e-ticaret alanında sektörün lider şirketlerinden birinde 3 seneyi aşkın süre Editör ve Pazarlama İletişim Uzmanı olarak çalıştım. 2016 yılında atv ekranlarına gelen Kaçın Kurası adlı dizinin senaryo ekibinde yer aldım, dizi ve film senaryoları yazmaya devam ediyorum. Gizem Kaboğlu yazıları www.gizemkaboglu.com adresinde arşivlenmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.