Karınca Kapanı filmi Cüneyt Uzunlar’ın yazdığı bir tiyatro oyunundan uyarlama. Bir işadamı, karısı ve kadın tarafından bulunan bir mafya arasında geçen hikayede yaşananlar üçlünün hikayesi olmaktan çıkıp ülke meselesi haline geliyor. Fırat Tanış’ın oynayıp yönettiği filmde tiplemeler ve yaşananlar tanıdık geliyor, aradan kadına şiddet meselesi de sızıyor. Filmi ve daha birçok şeyi Fırat Tanış ve filmin oyuncusu Neslihan Yeldan ile konuştuk…

Banu Bozdemir

Aslında senaryo size ait değil ama filmin sürecinin nasıl bir şekillenmesi olduğunu merak ediyorum…

Fırat Tanış: Evet bana ait değil ama kalem oynattım diyelim. 29012 yılında yazılmış, Cüneyt Uzunlar’ın filmimizde de Güven Sarıselimoğlu karakterini oynayan, benim de liseden arkadaşım, abim Cüneyt Uzunlar’ın yazdığı bir oyun. Özel bir tiyatroda da oynandı. Sonra hep beraber bir film çekmek istedik, zaten istediğimiz bir şeydi. Bir ifade aracı olarak sinemada, ortak bir yerde buluştuk. Yeni bir metin yazmaktan ya da birinin yazdığı senaryo üzerinden hareket etmektense ne anlattığını bildiğimiz, inandığımız bir tiyatro metinini sinemaya uyarlamanın daha iyi olacağına inandığımız için tercih ettik.

Bir tiyatro oyunu olmasının tiyatral tarafını nasıl yok ettiniz sinemaya uyarlarken?

F.T: Tiyatro oyunculuğundan kaynaklanan durum daha büyük, egzajere ve büyük algılanır. Aslında tiyatro ve sinema oyunculuğunu birbirinden ayıran büyük farklar yok. O yüzden tiyatral oyunculuklar olmadı ama bir sanat dalını, bu gibi, bir uyarlama haline çevirdiğin zaman belli sıkıntılar olabilir. Biz biraz fantastik, masalsı bir dünya yaratmaya çalıştık. Bu bizim çok işimize yaradı. Gerçi oyunda da söz konusu olan şey buydu. Tabii oyunda olmayan sahneler var. Oyun beş sahnelik bir oyun. Ama biz sahneler ekledik tabii. (Gülüşmeler) Metnin aynısını oynamadık.

Uzun planlar var diyebilir miyiz o zaman filmde? Durağanlık?

F.T: Evet uzun planlar var. Bir plan var mesela üç dakika 40 saniye sürüyor. Durağanlık bir anlam ifade ediyorsa kullanılabilir, estetik bir dili olabilir.

Filmin ana ekseninde bir karı koca ve kiralık katil olarak da siz varsınız…

F.T:Kiralık katil demek doğru olmaz, kadının gözünden kiralık katil ama bir mafya babası diyelim daha doğru olur.

Peki üçlünün etkileşiminden ülke gündemine varan, onu etkileyen nasıl bir sonuç çıkıyor?

F.T: Kadın ve kocası pek de sıradan insanlar olmayınca… Adam ülkenin en büyük holdinginin sahibi. Adam bu yüzden tüm ülke tarafından hayırsever, büyük yatırımlara imza atmış bir inşaatçı.

Çok tanıdık geldi bana bu tipleme… (Gülüşmeler)

F.T: Acaba kim? Kadın da kendi iç dünyasında tam bir Mr. Hyde olunca ve böyle bir adamla evli olup aynı zamanda şiddet mağduresi olunca ve burasına kadar gelince bir intikam alma duygusu oluşuyor. İntikam almak için de zaten adama bilenmiş, takık, solcu mafya gibi (solcunun mafyası olur mu bilmem ama) bir adamla konuşunca ve bu adama da kiralık katil muamelesi çekince ve adam da ben kiralık katil değil, senin ortağınım deyince işler değişir.

Kadına şiddeti daha alt kültürde görürüz ya da öyle olduğunu düşünürüz de holding sahibinin karısına şiddet uygulayacağını düşünmeyiz. Ya da kadın neden çekip gitmek yerine kocasını yok etmeyi seçiyor?

F.T: Adam öyle kadını kolay kolay bırakacak birisi değil. Başarısını üzerine inşa ettiği bazı zafiyetleri var ve kadın bunu biliyor. Medeni ilişkinin sınırları çoktan aşılmış, bağımlılık hali var. Kadın şiddete uğradıktan sonra başına izbandut gibi bir bekçi dikiliyor ki kadın gidip gazeteci arkadaşlarına ötmesin diye…

Bayağı sıkıştırılmış bir kadını oynuyorsunuz? O kadının hatlarını, çerçevesini…

Neslihan Yeldan: Kadına şiddet hiçbir şekilde kategorize edilecek bir şey değil. Çok zengin, eğitimli bir ailede de alt kültürde de olabilir. Sadece fiziksel şiddetten bahsetmiyorum duygusal şiddeti hepimiz yaşamadık mı? Onun için bu evlilik de ekstrem fiziksel şiddet de var. Kadının kaçamadığı yerler var, yoksa akılı bir kadın. Ben oynarken de ‘ya kaçarım niye kaçamıyorum’ sorusunu sordum ama kaçamayacağı yerler var. Çok güçlü bir adamdan bahsediyoruz. Kaçamıyor ama yapacağını yapıyor. Olabileceğine ben kendimi inandırdım oynarken. Olmuştur umarım…

Rol size nasıl geldi?

F.T: Neslihan’la üniversiteden, konservatuardan dönem arkadaşımdır. Ben ona hayranımdır. Bazı roller var bu rolleri bir ya da iki kişi oynar, üçüncüsü yok. Çok şükür ki bizi gittiğimiz ilk kişi olarak kabul etti. Hemen kabul etmedi ama ben çok memnumum.

N.Y: Hemen sete giriliyordu ve vaktim yoktu çalışmaya. Önce yapamam, çok zor bir rol dedim. Ama bir yandan da ağzım sulandı bunu benim oynamam lazım diye. Oynadım işte.

F.T: Bence muhteşemdi. Hiç pişmanlığım yok ondan yana, kendimden yana daha çok var. Hem oynayıp hem yönetmek çok sıkıntılı bir şeydi.

Peki holding sahibinin daha çok inşaatçı yönüne takıldım. Filmde değişen kentsel dönüşüm etkileri var mı?

F.T: Kentsel dönüşümle ilgili bir şey yapalım, bunu da vurgulayalım gibi bir şey planlamadık. Zaten oyun 2012 yılında yazıldığında biz daha Şehir Tiyatroları Özelleştirilemez noktasındaydık. Bu üniteye gelmemiştik daha. Kanunu bizim tarihimizi yansıtmıyor, kürtaja karşıyız gibi bir gündem vardı. Elbette adamın inşaat sektörüyle ilgili yatırımcı olması… Tuhaf ki filmde bir gökdelen sahnesi var. Galip ofisinin en üst katında düşünür haldeyken bir plan çektik hakikaten de öyle bir gökdelenin altında öyle bir ağaç vardı ki orası kaçmazdı.

Onur Ünlü’nün İtirazım Var filminin yıllar önce yazılmış senaryosu ama çok gündeme denk düşen göndermeler falan vardı.

F.T: Sanat öngörür, bu bizim bir mucizemiz değil. Mesela TOKİ’nin 2011 yılında açtığı bir fotoğraf yarışmasında birinci olan fotoğrafın ismi huzur. Matrix’in pil tarlaları gibi. Aklıma gelen bir film Black Mirror mesela. Sosyal medyanın, teknolojinin etkilerinin önceden neler olabileceğini gören bir film. Bu süreçte olanlardan etkilenmemeniz mümkün değil. Biz de arkadaş böyle olduysa, böyle olursa böyle olabilir. Bugünden etkilenmekle değil, bugünü öngörmekle ilgili bir mesele. Bu yaşananların toplamından aldığımız tarih bilgisiyle baktığımızda böyle bir başa böyle bir tarak gelebilir diyoruz.

Dizilerde oyunculuk yapmayı bıraktınız mı yoksa devam edecek misiniz?

F.T: Devem edeceğim öyle görünüyor. Gezi döneminde penguen medyasına bir tepkiydi. Ama net söyleyeyim benim kişisel ve toplumsal koşullar ne tuhaf ki sekiz ay önceki gibi değil. Benim tepki koymamla ki tepki koyan tek bendim, çok da değişecek bir şeyler yok.

Yalnız bırakıldığını mı hissettin?

F.T: Çok şükür ki yalnızım, onunla ilgili bir sorunum yok. Bu kişisel bir karardı, yapıp yapmamak onları bağlar. Yaşam gailesi devreye girince bir erkek vahşileşebilir yani. (Gülüşmeler)

Size de soracağım siz de oyunculuğu seçerek icra edenlerdensiniz değil mi?

N.Y: Sinema çok az yaptım, 26 yıldır oyunculuk yapıyorum. En çok tiyatro ve dizilerde oynadım. Ortaoyuncularla başladım; Ferhan Şensoy, Kenter Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu ve BKM. Şimdi Emre Kınay’la Duru Tiyatro’dayım. Tiyatroya hiç ara vermedim neredeyse. Hep aklımda ama parayı da dizilerden kazanmak durumundayım. Bu işin bir devamı. Ama dizi sektörü benim çok bayıldığım bir alan değil. Uzun saatler, sabahlamalar. Sabahlayıp benden ne alacaksın yani? Tiyatroda bir iki ay prova yaparsın sonra oyununu oynar inersin, bellidir.

Sizin için tiyatro devam edecek mi?

F.T: Edecek edecek bu sezon olmadı ama seneye olacak. Nerede hangi oyun bilmiyorum ama.

Sanat muhaliftir öyle olmak zorundadır ya. İktidarın bunu sürekli gölgelemesi daha fazla bir muhalefet mi yaratıyor yoksa sanat buna uyum mu sağlıyor?

F.T: TÜSAK mesela, bütün sanat kurumlarını tekel altında, parasal bir kaygıyla kıskaca aldığı iddia edilen ve bundan yakınılan bir şey. Buradan sadece kurumlar zarar görür ama sanat böyle şeylerden zarar görmez. Sanat yaban otu gibidir bir yerde biter. Bu ülkede iyi tiyatro yapılmıyor niye çünkü TÜSAK var. Hayda konu niye buraya geldi. Opera izlenmiyor TÜSAK var. Öyle mi acaba? Kültür Merkezleri kapanmasın deniyor. Kültürü neden merkezlerde toplayalım. Devlet Tiyatrosu, Kültür Merkezi nedir arkadaş? Ne yazık iktidar bu tartışmaları kendi aramızda sağlıklı yapmamızı sağlayacak zamanı bırakmıyor. Çünkü büyük baskı altında. İktidar öyle büyük bir yerden baskı yapoyor ki sıtmaya razı oluyoruz.

Duru Tiyatro’nun durumu nedir?

N.Y: Yıllardır süren davalar var, tiyatromuzun bir parçasını elimizden aldılar. Bir cep tiyatrosu bir de ofis kısmı vardı. Tiyatro biz de ama bakalım sonrası ne olacak. Her gün bakalım bugün oynayacak mıyız diye gelip oynadık.

Filminiz suç ve gerilim olarak geçiyor değil mi?

F.T: Bence politik kara film demek daha doğru.

Peki hemen şiddete gelelim. Kadının yaşadığı şiddetten biraz bahsetsek?

N.Y: Bu ülke çok renkli, çok tatlı, acı şeylerin yaşandığı bahtsız topraklar. Kadına şiddetin olabildiğine yaşandığı bir yer. Namus bekçileri çok fazla, ama bu bekçiler evde bekçi kesilip dışarıda her türlü üçkağıdı yapanlardan oluşuyor. Her gün gazetelerde kadına yönelik şiddet haberleri var. Bizim anlatmaya çalıştığımız kadına şiddete hayır aynı zamanda. Bu konuda çok önde gider ve bunu da söylerim. Fakat kadınların da akıllı olması lazım. Sana şiddet uygulayan bir adama boyun eğip onun hayatında olmamalısın zaten. Öyle bir şey olduğunda ben yok olurum. Bu kadın intikamını alıp final yapmak istiyor.

Peki adamın hayatında başka bir kadın var mı?

F.T: Hem nalına hem mıhına. (Gülüşmeler) adam işadamı olması dolayısıyla yeterince rezil zaten. Bence gırtlağına kadar parayla böyle ilişkilendiği için de boğulmuş olması çok muhtemel. Çiçero’nun bir lafı var ‘Suç servetle büyür’ diyor. Servetle suçu kapital bir sistem içinde birbirinden ayırmak çok zor. Film kadına şiddet ya da şiddet genel anlamıyla filmin içinde çıkan yan temalardan biri. Ama filmde asıl gitmek istediğimiz yol silaha, örgüte dayalı olmaksızın bir toplumsal değişim nasıl gerçekleşir’in bir masalını, fantezisini ortaya koyduk.

Peki sizin karakterinizle işadamı arasındaki bağ çok eskilere mi dayanıyor?

F.T: Evet. Bir işçi çocuğu.

O zaman baba üzerinden gidebiliriz…

F.T: Mağdur bir işçinin çocuğu. Ve bu mağduriyet yüzünden bir mafya durumu var. Kendi içinde adaleti olan, adaleti kendi içinde olumlu anlamda içselleştirmiş biri…

Filminiz kaç kopya girecek ve birtakım yaş gösterim aralıkları alacağını düşünüyor musunuz?

F.T: Kopya sayısı henüz belli değil. Onur Abi’nin filmi 18+ aldı yani. Hiç +18 alan film görmedim. Onur abinin insan onuruna aykırı davranışı ne olabilir ki?

İmam aykırı bir karakter, faizden, dinler arası geçişten, etkilenimden bahsediyor falan filan?

F.T: Tamam onları anladım diyelim onlara yapılmış onur kırıcı bir hareket var mı? Biz insan değil miyiz yani, onu mu demeye getiriyorlar? Çok şaşırdım ne alakası var. Konu buraya geldiği için söylüyorum Onur Ünlü sadece sinemacın olduğu için değil aynı zamanda çok sevdiğim bir şairdir.

Kesinlikle bir de sinemaya kazandırdığı farklı bakış açısı var ki bu bile takdir edilmeli bence…

N.Y: Kesinlikle takdir ediyoruz kendisini.

Festivallere katılacak mısınız?

F.T: Adana’ya katılacağız galiba. Bu konuda bilgim yok. Benim için sadece bir film. Başka insanlar izlediklerinde eğlenecekleri (gülme ve eğlenme anlamında değil), heyecan duyacakları, merakla izleyecekleri ve kendilerine kalmış bir fikirle sinemadan çıkacakları bir film çekmeye çalıştım. Bir sinema filmi dünya biletidir bunu biliyorum ama.

N:Y: Çok uluslar arası dili olan bir film bence. Her yerde seyredilebilecek bir film.

İlk filminiz olduğu için soruyorum izlediğiniz de neler düşündünüz olmuş mu?

F.T: Ya çok ilginç setten çıktığım zaman yüzde 80’i dedim. Montaja oturduğumda yüzde 40 dedim. Benim için içime sinmiş olmasından ve iyi bir filmle çıktım demekten öte başarı kriterleri sözkonusu. Hiç bilmediğim bir şeyin içine atladım. Kameranın önünden arkasına geçtim. Benim için inanılmaz eğiticiydi.

Yardımcı olan birisi var mıydı, ilk filmde genelde bir dirsek teması oluyor…

F.T: Elbette, görüntü yönetmeni Vedat Özdemir’in varlığı müthişti. Sonra montaj da Yücel Kurtul inanılmazdı. Ufuk açan bir adam oldu. Olumsuz dahi olsa o anda öyle bir etki yaratmış gibi görünse de onlar benim biricik kazanımlarım. Başarı bir şeyler öğrenebilmekti ben de öğrendiğime inanıyorum.

Siz oyuncu olarak neler hissettiniz, oyuncu arkadaşınız ilk filmi çekiyor…

N.Y: Onun gözüne çok güveniyorum, sanatçı kelimesinin Fırat’a çok yakıştığını düşünüyorum. Resimden de müzikten de anlar. Şimdi yönetmenlikten de anladığını gördüm ama ilk başta biraz kuşkum vardı. Sonuçta ilk filmi. Çekimlerde acabalarım vardı ama sonra bağladığı sahneleri izledim ve her gördüğüm sahnede bu ne diye ayağa kalktım. Öyle güzel müzikler oturtup öyle güzel kesip bağlamış ki… Bir ilk film olarak tabii eleştiriler gelecektir ama onlar da bize bir şey öğretecektir.

Kadın rolleri azdır biraz sinemada burada durum nasıl?

N.Y: Ben ikinci yarısında yokum filmin. (Gülüşmeler) Daha az varım. Kadının filmi aslında, onun başlatıp bitirdiği ama erkeklerin hesaplaşması da var tabii. Planı, kurguyu vs kadın yapıyor tabii. Patron her zaman kadındır, bu da onu gösteriyor işte.

F.T: Olayı yaratan kadın zaten burada.

İkinci film var mı kafanızda, oluştu mu bir şeyler?

F.T: Evet var. Kendimi (filmi aslında) ifade etmen yolu neyse, kaç yolu varsa deneyeceğim. Ama sinema iki heves bir kalas olacak bir iş değil. Elbette ki paraya ihtiyaç oluyor.

N.Y:Bundan sonra bu bir Fırat Tanış filmidir olgusu olacak.

F.T: Beklentileri yükselten şeyler bunlar.

Sizin var mı yeni projeleriniz?

N.Y: Şu anda yok ama ben hep oynamak istiyorum. Ama göz önünde, magazinel biri değilim. Beni tanıyan bulur diye düşünüyorum. Ben daha çok iş almalıyım diyen biri olmadım. Olmadığı için de belli şeyler gelir bana. Çalışmak istiyorum, çalışmadığım zaman sıkılıyorum.

F.T: Sen nasıl ıskalanmış biri olabilirsin ya? Yönetmen ve yapımcıları anlamıyorum.

Yazan çizen biri olarak son dönem yaşanlarla ilgili kafanızda bir şeyler oluştu mu? Çekmek ister miydin bu süreçle ilgili film?

F.T: Söylemek istediklerimi de söyledim aslında.Bir süre Sol’da ve Karşı’da yazdım. Dilm kısmına gelince elbette Gezi’nin içinde olup da burada ne hikayeler çıkar dedik, ağımız sulandı ama ilk kime piyango vuracak bilmiyorum. O kadar zengin bir malzeme var ki orada bunu yapan ilk kişi bir barem belirlemiş olacak. Herkes rölantide ama bence düşünmeden yapmak lazım.

N.Y: 2013 Mayısından beri değişen çok şey var ülkede. Canımızın çok yandığı ama gözümüzün daha çok açıldığı bir dönem, şahane bir dönemdeyiz ama o kadar canımız yanmasaydı keşke. BU dönem daha da güzelleşerek gidecek.

 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.