!f’te izledikten sonra ‘bize de lazım bir Meydan belgeseli’ demekten kendimi alamadım. Elbette bizde de gezi direnişini anlatan, o süreçten etkili kareler ve görüntüler çıkaran belgeseller yok değil. Ama Al Midan / Meydan Mısır’ın yaşadığı üç yıllık süreci o kadar net ve güzel resmediyor ki, bir başkaldırının yarattığı değişimin, özgürlük isteminin ve aynı zamanda bir kısırdöngüye dönüşen iktidar değişimlerinin insanlar üzerindeki etkisini anlatıyor.
Gözünüzü kırpmadan izlediğiniz belgeselin üç yıllık süreci gibi üç ayağı da var. Mübarek rejiminden sıkılan ve Tahrir meydanını işgal eden halkın direnişi karşısında koltuğunu terk eden Mübarek’in yerine bu kez ordu devreye giriyor ama sonuç yine aynı… Ordu daha özgürlükçü gibi dururken baskılarını arttırıyor ve halkın istemediği Müslüman Kardeşlere devrediyor bayrağı. Başa geçen Mursi’nin de baskıladığı halk, özgürlük söylemlerini tekrar etmek zorunda kalıyor üç yıl boyunca… Değişen ama içerik olarak aynı kalan iktidarın boyunduruğunda ezilen haklı isyanını anlatıyor Meydan…
Mısırlı aktivistler Ahmed, Magdy ve Khalid Abdalla bize üreci anlatan karakterler. Ahmed enerjik, olaylara dalan bir karakter, Magdy bizde ki Antikapitalist Müslümanlara denk düşüyor, aslında Müslüman Kardeşler üyesi ama direnişe gönülden destek veriyor. Ülkenin denetimi Müslüman Kardeşlerin eline geçince de bir hayli zorlanıyor.
Khalid Abdalla ise ağırlıklı olarak Uçurtma Avcısı’ndan hatırladığımız bir oyuncu. O da meydanı terk etmeyen direnişçilerden. Meydan içeriği, talepleri, istekleri farklılık gösterse de halkın tek bir noktada, özgürlük noktasında birleştiğini gösteren başarılı bir belgesel. Özellikle de süreci çok içeriden, tarafsız bir gözle anlatması işin samimiyetini ortaya koyuyor.
Halkın talepleri karşısında iktidarların ne kadar zalim olduğunu, insan hayatını hiçe saydığını gösteriyor ki, direnişçiler daha çok sosyal medya olanaklarıyla seslerini duyurmaya çalışıyorlar dünyaya ve bunda da başarılı oluyorlar. Geziye gelecek olursak bir darbe girişimi olarak algılandı hep, insanların yasaklamalar karşısında taleplerinin olacağı, tepki göstereceği nedense absürd , kötü ve yıkıcı bir durum olarak gösterildi. Evet biz de diktatörlükle yönetiliyoruz, karşımızda bizi anlamayan bir başbakanımız var. Bir yönetici vasfından uzak, yasaklarla ve yaptığı beton yapılarla varoluşunu kutlamaya çalışan sert, anlayışsız bir diktatör!
İşte Mısır’da olan da bu.Kimsenin darbe istediği yok, öyle olsa askerin yönetimi ele geçirdiği noktada Mısırlı gençler de o saflara geçer ve yerlerini alırdı. Belgesel din olgusu üzerine de fazlaca gidiyor, Mursi’nin orduyla yaptığı anlaşmanın detayları, inananların yılgınlıkları ama iktidara karşı alamadıkları tavır gençlerin bu üç yıllık süreci fazlasıyla sırtlanmasını sağlamış. Belgesel çok güzel bir yerden bakıyor, kendisini anlamayan, yok sayan ve hiçleyen iktidarların oyununu yemiyor ve sonuna kadar mücadele edeceklerinin sinyalini veriyor. Çürüyen her şeyin üzerine tükürmeye devam etmenin vaktidir diyor. Belgesel o kadar akıcı, o kadar vurucu ki bir an olsun gözünüzü ayıramıyorsunuz perdeden… Ve içinizden ‘Her yer Teksim, her yer direniş’ diye fısıldıyorsunuz salonun karanlığında!