Edebiyat sinemanın hayal gücü bence. Hal böyle olunca sinema hayal gücü için kitaplara fazlasıyla ihtiyaç duyar.
Roman uyarlamaları bir hayli fazla, buraya hepsini almak imkansız ama bir liste yapmaya çalıştım. Roman uyarlamaları filmlere Sefiller dolayısıyla göz atalım istedim.
Banu Bozdemir
1984 / George Orwell
George Orwell’in yazdığı gelmiş geçmiş en büyük distopik öykülerden biri olan 1984, Oceania adında oligarşik bir diktatör rejimi anlatıyordu. “Büyük birader”in, toplumu oluşturan bütün bireyleri teker teker izlediği, bireysel özgürlüklere yer olmayan karanlık ve umutsuz bir dünyayı anlatan romanın 1984’te çekilen film versiyonu bu distopik cehennemi başarıyla resmediyordu.
Sefiller
Victor Hugo’nun ölümsüz klasiği Sefiller, 17 yıllık bir zaman dilimi içerisinde karakterlerinin yaşamlarını ve birbirleriyle ilişkilerini izlerken 19. yüzyıl Fransa öğrenci hareketleri, politika, ahlak felsefesi, anti monarşizm ve adalet gibi birçok kavrama da dokunan sayısız kez hem tiyatro hem de beyazperdeye uyarlanmış bir roman… 1999 yapımı versiyonu romanın ana eksenindeki hikâyeye sadık kalırken Liam Neeson, Geoffrey Rush ve Uma Thurman gibi oyuncuları buluşturmuştu. Şimdi ise Hooper müzikal tarzda perdeye taşıdı bu unutulmaz hikayeyi. Yine etkili, yine özgün ve izlenesi. Kitaba sadık kalınmış denebilir ama müzikal olması bir yandan da farklı bir yere taşıyor filmi..
Saftirik Greg
Çocukların en sevdiği kitap sıralamasında bir hayli üst sıralarda olan bu seri macera kitabı Greg’in büyüme sancılarını aile ve arkadaş çevresiyle birlikte ele alan bir film. Kitabındaki Cin Ali çizimlerini filmin başlangıcında ve kimi zaman ara geçişlerinde kullanan filmde kurallar koyan ebeveynler ve onları yıkmaya hevesli çocukların atışma karmaşasında, keyifli kahkahalar eşliğinde filmin sonuna geliyoruz. Yönetmen David Bowers Astro Boy’dan sonra bir kez daha iyi bir iş çıkarıyor ve çok satan bir romandan çok izlenen bir film yaratmayı başaracak gibi! Haşarı olan ya da olmayan, içinden zaman zaman haşarılık geçen, çılgın olan, olmayan her çocuğun bir yerinden mutlaka yakalayacağı bir film Saftirik Greg! Sonuçta hayat gideceği yere usulca ya da yaramazca varıyor!
Ejderha Dövmeli Kız
Stieg Larsson’un aynı adlı romanından Niels Arden Oplev tarafından sinemaya uyarlanan “Män som hatar kvinnor”, sadece ülkesi İsveç’te değil bir çok ülkede oldukça ses getirince yeniden çevrimi farz yapımlar arasına girdi. Orijinal versiyonu binlerce hayrana sahip serinin Amerikan versiyonunda en güçlü koz ise şüphesiz yönetmen David Fincher. Özellikle ilk versiyonun çok iyi olduğunu düşündüğüm film, ikincisinde aynı şekilde bir uyarlama ile karşımıza Fincher farkı ortaya çıkamadı ne yazık ki! Bir hacker ile bir gazetecinin sıra dışı, tempolu ilişkisi, araya karışan işkence sahneleriyle de seyir açısından yüksek bir performans sunuyor. İyi bir uyarlama olduğunu düşünüyorum.
Duyguların Rengi
En duygusal uyarlamalardan biri diyebilirim. Çok uzun bir süreci anlatıyormuş gibi ama olay 1960’larda geçiyor ve her şey birkaç sene içinde geçiyor. Siyahilerin yaşam haklarının bulunmadığı bir zamanda onların dertlerini sırtlanmaya çalışan beyaz bir kadının bir nevi başarı öyküsü diyebiliriz. 1960’lı yılların Mississippi eyaletinde geçen ve anlattığı hikayeler açısından sosyal bir yönü de olan ‘yardımcı’, gizli bir yazı projesi etrafında birbirlerine daha çok yakalaşan 3 farklı kadının dostluk öyküsünü anlatıyor. Yönetmen Tate Taylor tarafından beyazperdeye uyarlanıp çekilen filmin baş rollerini ise Emma Stone, Viola Davis ve Octavia Spencer paylaşıyor…
Kevin Hakkında Konuşmalıyız
Değişik bir anne oğul hikayesi, kasıyor, sıkıyor, boğuyor. Biraz Annemi Öldürdüm filmine benzetmiştim. Annesiyle didişen, annesini potansiyel zarar verme aracı olarak gören ve bu arıza karşısında direnen, anlamayan ve yıpranan bir hikayesi… Ama ruhsuz bir Amerikan toplumu eleştirisi de çabası. İyi bir uyarlama, etkili, bir yandan da soğuk bir sinema dili. Tilda Swinton’ın varlığı da etkili bunda. Kadının kendini suçlaması, oğlunun hareketlerinden sorumlu olduğunu hissetmesi filmi daha da trajik hale sokuyor.
Hugo
Önce Martin Scorsese yönetiminde filmini izledik ve sinemanın başlangıcına sihirli bir yolculuk yaptık. Beş dalda Oscar kazanan Hugo, Brian Selznick imzasıyla Hugo Cabret ve Buluşu adıyla Artemis Yayınları’ndan çıktı. Hugo’nun sinema filmini de izlediğim için kitabı gözümde canlandırarak okudum. Tabii bunda kitabın büyük bölümünü kaplayan çizimler de etkiliydi. İnsan bir çocuk, hatta bir büyük olarak hayattan mucizeler bekliyor ve o dönemde bunu yaşamanın en güzel yolu sinema. Yepyeni, mucizeler sunan bir anlatıyı hem okumak hem de seyretmek büyük keyif veriyor insana! Kitabın sürprizlerini kaçırmayın derim…
Kanıma Gir
Bir festivalde izledikten sonra hızlıca bağlanmıştım. Arkadaşları tarafından küçük görülen ve sürekli alay edilen bir çocuk olan Oskar intikam alacağı günlerin hayalleriyle yaşamaktadır. Bir gece solgun tenli bir kızla tanışan Oskar, Eli adındaki bu tuhaf kızla çok yakın arkadaş olur. Birlikte güzel zaman geçirseler de Eli’ın bir sırrı vardır. Bir vampir olan Eli, Oskar’la arasındaki arkadaşlığa bunu yansıtmasa da zamanla ikilinin başına büyük dertler açılır. Son dönem Avrupa sinemasından çıkan en çarpıcı yapıtlardan biri olan ‘Gir Kanıma’, sanat sinemasıyla vampir filmleri janrının başarıyla harmanlandığı yapımlardan biri. Sonra Hollywood versiyonu da geldi ama ilk versiyon candır!
Orlando
Bir kitabı yazarı Virginia Woolf’sa sırtı yere gelmez. 400 yıllık zaman dilimini hiç yaşlanmadan, iki farklı cinsiyette yaşayan İngiliz aristokrat Orlando’nun öyküsü. Sally Potter’ın cinsel kimliği sorguladığı filmde, Kraliçe Elizabeth’in haznedarı bir erkek olarak hayata başlayan Orlando, inişli çıkışlı, arayışlar içerindeki yolculuğunun ortasında mucizevi bir şekilde bir kadına dönüşüyor. Virginia Woolf’un romanından uyarlanan, fantastik öğelerle bezenmiş, keskin mizah ve çarpıcı imgelerle yüklü bir macera.Yine Tilda Swinton başrolde.
Lolita
Vladimir Nabakov’un romanından uyarlanan Kubrick’in yönettiği Lolita artık bir klasik. İlk kez Paris‘te yayımlandığı 1955 tarihinden beri sansasyon yaratmış ve anında modern klasikler arasına girmiş olan Vladimir Nabokov’un romanı 20. yy‘ın en tartışmalı romanlarından biriydi. Filmin senaryosunu da kendi romanından yine Nabokov uyarlayıp yazmıştı. Filmin çevrildiği tarihte sansürün sinema üzerindeki etkisi çok güçlüydü ve romandaki temaların birçoğu son derece yumuşatılarak ekrana yansıtılmış, birçok şey de seyircinin hayal gücüne bırakılmıştı. 1997 yılında film yeniden sinemaya uyarlandı. Adrian Lyne‘ın yönettiği filmde bu kez Jeremy Irons, Melanie Griffith, Dominique Swain ve Frank Langella oynamışlardır. Renkli çekilen aynı adlı bu yeni çevrimin de ilki gibi sansürle önemli problemleri oldu.