Elena’nın adaleti!

Banu Bozdemir

Rus sinemasına öykünür olduğumuzdan beri sinemamız bir anlamda yükselişte diyebiliriz. Herkesin ismini ağzından düşürmediği Tarkovski’den başlayan bir sinema algısı soğuk, mesafeli ama yettiğince bir sinema… Şimdilerde Rus sineması denince belli bir kesimin içini eriten bir isim var Tarkovski’ye rakip olamaz ama onun izinden başarıyla gittiğini söyleyebiliriz. Andrey Zvyagintsev özellikle Dönüş ve Sürgün filmlerinden sonra kendisine hatrı sayılır bir kitle edindi. Görüntüler ve duyguların değişik bir zıtlıkla birbirine eşlik ettiği filmde inanılmaz bir uyum ve ambiyans vardı aynı zamanda. İki filmde de insanların birbirine ve doğaya uyum sağlamaya çalışan halleri ve onun ilhamı vardı… Konular basit ama anlatım inanılmaz etkiliydi.

Elena biraz daha şehir hayatının hareketliliğini kuşanmış bir film. Ama burada ayyuka çıkan sosyal sınıf ayrımı biraz daha yaralayıcı. Elena’yı kendine ait odasında yani daha çok hizmetlilere ayrılan bir odada tek başına uyanmış olarak görüyoruz. Sonra büyük evin koridorlarını arşınlayarak birisini uyandırmaya gidiyor. Kocası olduğunu anlıyoruz. Normal elbette, belli bir yaştan sonra çiftler yataklarını ayırabilir! Ama anlıyoruz ki geç yapılan ve daha çok hasta ve hemşire ilişkisine dayanan evlilikte hiç beraberce yatılmamış…

Film bu ikilinin kendi aralarındaki ve uzantıları olan ilişkileri üzerinden yürüyor. Ama filmin alttan alta ortama yayılan gerilimi, her an bir şey olacakmışçasına bekletmesi tam kıvamında ilerliyor. Kocası Vladimir’in sorunlu kızı ve Elena’nın çalışmaktan yoksun kafalı oğlu ve ailesi filmin dengesini bozan unsurlar. Kimi zaman Elena’nın kimi zaman da Vladimir’in yanındayız o yüzden! Gerilim aramızda ama!

Film bazen uzattığını düşündüğünüz planları ve filmin uzantısı olan gereksiz kişilerin devreye girmesiyle farklı bir akış yaratıyor ama yine de öykünün merkezine alıp getiriyor film sizi. Bağıran çağıran değil, derdini sessiz sedasız bir gerilimle haleden bir film Elena. Sonunu söylemesem de bir vasiyet davasıyla akışın bozulduğunu söylemek mümkün. Zaten çok soğuk ve eğreti duran bağların kopmaya çok müsait olduğunu da anlatıyor film!

Yine başarılı bir filme imza atıyor Zvyagintsev… Etkili ve izlenesi! Oyunculuklar da cabası tabii…

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.