Deniz Uğur dizi dünyasının aranan isimlerinden. Geniş kitlelere seslenmek için dizileri tercih ettiğini söyleyen Uğur’la hastalığından, göz önünde olmaktan ve uzayıp giden dizilerin oyuncu psikojisine etkilerinden konuştuk…
Banu Bozdemir
Merhaba öncelikle geçmiş olsun… Ağır bir hastalık atlattınız. Her hastalık ya da felaket sonrası insan yaşama daha fazla sarılır, dört elle sarılır. Siz bu süreci ve sonrasını nasıl yaşadınız, yaşıyorsunuz?
Teşekkür ederim. Atlattığım rahatsızlığın çevremdeki ve toplumumuzdaki kadınları bilinçlendirdiğini düşünüyorum. Meme kanseri konusunda farkındalık yaratmak için var gücümle çabaladım. Benim yaşadığım herhangi bir olumsuzluk yok. Erken teşhisti, başarılı bir operasyondu, koruyucu amaçlı yapılan kemoterapi sürecinin de sonuna geldim. Sevdiklerim hep yanımdaydı, travmatik bir şey yaşamadım. Ama “daha iyi görüneceğim, form tutacağım” hırsım oldu ki, bu da olumluydu, bana enerji verdi, güç verdi.
Peki hayatınızın kırılma noktası dediğiniz bir olay oldu mu?
Benim hayatım çocukluğumdan bu yana kırılma noktalarıyla doludur aslında. Çok sevdiğim yakınlarımı kaybettim. İnançlı oluşumun bana güç verdiğini, pozitif enerji olgusunu çok erken yaşta keşfetmiş olmamın bana yardım ettiğini düşünüyorum. Herkesin kolay kolay başedemeyeceği acı olaylar karşısında bile umudumu yitirmem ben.
Güçlü, kendinden emin bir duruşunuz var. Tercihleriniz konusunda da dikkat çektiniz ve tepkiler aldınız? Göz önünde olan birisi olarak ne kadar kendi hayatınızı yaşıyorsunuz?
Benim içim dışım birdir. Kendimi gönül rahatlığıyla, açıkça ifade edebiliyorum. Popülist davranıp halka yaranacağım diye olduğumdan farklı görünmeye çalışmıyorum. Bu duruşumu samimi buluyorlar, çok farklı kesimlerden insanlar var beni sevenlerin arasında. Bu yüzden kendi hayatımı rahatlıkla yaşıyorum. Beni pazarda da görüyorlar, metroda da, Antep’te çarşının ortasında menengiç içerken de. Doğal biri olduğum için hiçbir yabancılaşma olmuyor.
Genelde dizilerde rol alıyorsunuz, en son Orçun Benli’nin yönettiği Bu Son Olsun filminde rol aldınız. Dizilerde oynamak bir tercih mi zorunluluk mu?
Tabii ki bir tercih. Sadece tiyatro yapmayı tercih eden bir çok oyuncu arkadaşım var benim mesela. Ben çok geniş kitlelere ulaşılan bir alanda oyunculuk yapmayı tercih ettim, doğal olarak 20 yıllık kariyerimde rol aldığım tv dizileri, sinema filmlerinden ve tiyatro oyunlarından daha fazla. Rol aldığınız sinema filminin hangi salonlarda gösterileceğine AVM’lerdeki büyük sinema komplekslerinin başında duran bir avuç insan karar veriyor, filmin dağıtımcısı yeterince güçlü değilse veya neredeyse filmin bütçesi kadar reklam bütçeniz de yoksa, istediğiniz kadar başarılı olun, filminiz hakettiği seyirciyle buluşamıyor. Oysa TV’de oyunculuk yaparken böyle akla gelmeyecek engeller, girift durumlar çıkmıyor karşınıza.
Sinema filmlerinde daha fazla rol almak ister misiniz? Çok film çekiliyor aslında ama oyuncuların ve yönetmenlerin bir araya gelmesi zor oluyor sanırım… Yoksa siz Ankara Film Festivali’nde umut veren kadın oyuncu ödülü kazanmış bir oyuncusunuz aynı zamanda!
Türkiye’de sinema filmlerinde oynamak, Hollywood’da oynamak gibi bir şey değil. Çok farklı şartlarda çalışıldığını hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla, aldığımız ödüller de Oscar’la aynı şey değil. Aşılamamış, halledilememiş bir çok sorun var sinema sektörümüzde. Bu yüzden, sadece sinema filmlerinde oynayarak kariyer yapmak istemedim.
Adını Feriha Koydum uzun soluklu dizilerden. Uzun soluklu bir dizi iş imkanı açısından avantajlı ama konunun dağılması açısından dezavantajlı mı sizce? Bir süre sonra dizinin mantığı yok oluyor, saçma bir yola giriyor. Sizin düşünceleriniz?
İyi bir senaristi, yaratıcı bir yönetmeni, kimyası tutmuş bir oyuncu kadrosu varsa ne mantık yok olur, ne de saçmalanır. Seyirci, başarılı dizilerle başarısız olanları birbirinden ayırabilir diye düşünüyorum. Yani her uzun soluklu dizi saçmalamaz.
Gerçekten de dizilerde çok mu çalışılıyor… Evet çok çalışılıyor olabilir ama alınan ücretler de ona göre belirlenmiyor mu? Hem çok sıkıntılı bir biçimde dile getirilen hem de pek kimsenin bir şey yapmadığı bir sektör diziler, katılır mısınız?
Adını Feriha Koydum dizisinin ekibi günde 12 saat sınırlamasıyla çalışıyor. Sabahlamak yok. Haftada iki gün repo. Yani çekime ara veriliyor. Oysa 1 yılda çekilmesi gereken bir sinema filmi, maddi olanaksızlıklardan dolayı Türkiye’de birkaç haftada çekiliyor ve bu, ekipler için gerçekten çok yorucu oluyor. Dizi oyuncuları, sezon boyunca çalıştıklarından dolayı ister istemez daha düzenli yaşıyor, iş disiplinleri oluyor. Sinema filmi çeken bir çok yönetmenden aynı cümleyi duymuşumdur, TV oyuncularıyla çok daha rahat çalıştıklarını söylerler. Bu, bir çok insanın emek verdiği, para kazandığı ve gerçekten düzgün işler de çıkartıp her gün milyonlara ulaştırabildiği bir sektör bence.
Dizideki rolünüzü (Sanem) nasıl buluyorsunuz, Sanem nasıl bir kadın? Size benzer yanları var mı?
Aslında, kentli ve modern bir kadın oluşu dışında Sanem’in hiçbir şeyi bana benzemiyor. Ama ben onu kendi üzerime giyerken daha insani, daha duygulu, daha “kadın” kılıyorum. Senaryodaki karakteri zorluyorum yani. Yoksa bu kadar sevmezlerdi beni.
Bir dizi oyuncusu rolüne ne kadar yön verebiliyor?
Az önce anlattığım kadar.
Vahide Gördüm ve siz, biraz da kader birliği yaptınız, aynı hastalığa yakalandınız? Bunun sizin ve dizi ekibi üzerindeki etkisi nasıldı? Diziyi bitirme gündeme geldi mi?
Hayır. Fatih Aksoy ilk anda “üç tane baş kadın oyuncum var ve ikisi kanser, bunu nasıl atlatacağız” diye düşündüğünü itiraf etti. Ama ben ameliyattan altı gün sonra sete dönebileceğimi söylemiştim, operasyonun çok iyi geçmesi, moralimin yüksek olması vs. rahatlıkla da döndüm, bu yüzden benim diziden ayrılmam söz konusu olmadı.Vahide’nin yaşadığı süreçse daha zorluydu, haklı olarak dinlenmek istiyordu. Çok da iyi bir şekilde atlattı o süreci, iyi haberlerini aldıkça çok seviniyorum.
Şu an televizyonda oynayan dizileri takip etme imkanınız oluyor mu? Kadrosunda yer almak istediğiniz bir dizi var mı?
Var, rol alabilirim de. Ama şimdilik hangisi olduğunu söyleyemem.
Komedi oynadınız mı bilmiyorum, daha önce oynamak ister miydiniz?
“Baba Oluyorum” adlı sitcom’da Hakan Yılmaz’la birlikte oynamıştık. Tiyatro kökenli harika bir oyuncu kadrosu vardı. Çok eğlenmiş ve çok zevkli çalışmıştık. Neden istemeyeyim? Sebebi, benim ağırlıklı olarak TV alanında kariyer yapmayı tercih etmem. Ama tiyatro, hepimiz için çok özel ve büyüleyici. Tekrar sahneye çıkabilirim. İkisini birbirinden ayıramam. Edebiyatla oyunculuk birbiriyle iç içe geçen iki sanattır zaten. Kendini ifade biçimi farklı olsa da, ikisi de gözlem yapmaya, bir duyguyu, zihnin içinde canlanan bir imgeyi karşı tarafa aktarmaya dayanır.