Fırat Sayıcı
Her insanın hayatında büyük bir yer kaplayan, kimi zaman etkisinden uzun süre kurtulamadığımız, başkalarına anlatmaktan zevk aldığımız, doğru yorumlayabilmek için çabaladığımız rüyaların sinemayla ilişkisini hatırlamaya ne dersiniz?
Geçen ay, 2007 yapımı, Jake Paltrow’un yazıp yönettiği ve başrollerini Martin Freeman, Penelope Cruz, Gywneth Paltrow, Simon Pegg ve Danny DeVito’nun paylaştığı “İyi Geceler” (The Good Night) filmini yeniden izleme imkanı buldum. Ve benim hayatımda da bir hayli yeri olan rüyaların önemini bir kez daha hatırladım. Psikolojik ve biyolojik olarak hala net bir şekilde tanımlanamayan, içinde birçok bilinmeyen barındıran rüya, kimilerine göre yaşanılanların tekrarı ve hayattan etkilenmelerden oluşuyor. Kimileri de gelecekten haberler verdiğine inanıyor. İçeriği ve mesajları ne olursa olsun, kuşkusuz her insanın hayatında büyük önemi olduğu düşünülen rüyanın sinemadaki yansımalarına bir göz atalım… Zira sinema tarihindeki birçok filmde en azından bir rüya görme sahnesi mevcut. Ancak dosyamızda, rüya olgusunun etkin bir şekilde rol aldığı filmleri ele alacağız.
İyi Geceler (The Good Night) / 2007
Giriş paragrafında filme emek verenleri yazdık. Gelelim konusuna… Her gece rüyasında esrarengiz ve güzel bir kadını gören Gary, bunu bir saplantı haline getirir ve hayat arkadaşı Dora ile yollarını ayırmak zorunda kalır. Rüyasındaki kadını elde etmek için rüya bilimcisi Mel’in yardımlarına başvurur. Bir gün, rüyada aşık olduğu kadını kanlı canlı bir şekilde gerçek hayatta görünce ortalık iyice karışacaktır. İnsanoğlunun özendiği bir durum olan rüya kontrolünü konu alan film, rüyaların insan hayatını nasıl değiştirebileceği, en azından nasıl yön verebileceğini kara mizahla aktarıyor izleyiciye…
Rüya (Bi-Mong) / 2008
Güney Kore’nin yetiştirdiği ve şu an Uzakdoğu sinemasının en önemli yönetmenlerinden biri olan Kim Ki Duk’un 2008 yapımı filmi rüya olgusunu alt metin olarak kullanarak, ilginç bir aşk hikayesi anlatıyor. Jin adlı genç bir adam rüyasında bir trafik kazasına neden olmuştur. Uyanıp kazayı gördüğü yere gittiğinde biraz önce orada benzer bir kaza olduğunu fark eder. Bir şekilde kazaya yol açan kişi olan Ran adlı kadınla tanıştığında, aralarında tuhaf bir bağ olduğunu anlar. Jin rüya gördüğünde Ran, Jin’in rüyada yaptıklarını yapmaktadır. Oldukça yaratıcı konusuyla rüya üstüne fantezi çeşitlemeleri yapan yönetmen bir çok filminde de rüya sahnelerine yer vermekte.
Rüya Bilmecesi (The Science of Sleep) / 2006
2004 yapımı “Eternal Sunshine of the Spotless Mind” filmiyle sektöre hızla giren Michel Gondry’nin bir sonraki uzun metrajıydı “Rüya Bilmecesi”. Utangaç bir kişiliğe sahip olan Stephane, Paris’te ufak bir apartman dairesinde yaşamaktadır. Yan dairesine taşınan Stephanie’ye aşık olmaya başladığını farkedince duygularını nasıl kontrol etmesi gerektiğini bilemez. Hayal dünyası o denli geniştir ki, bir süre sonra rüyalarındaki olayları kendi amaçları için kullanabilmeyi başarır. Gerçeklerden duyduğu tatminsizlikten ötürü, rüyalarında yarattıklarıyla tatmin olmaya çalışan Stephane için yaşadığı hayatı algılamak oldukça zorlaşır. Hatırlatalım ki, Gael Garcia Bernal ve Charlotte Gainsbourg’un etkileyici kimyalarının da filme büyük katkısı olmuştu.
Aşkın Gücü (What Dreams May Come) / 1998
Chris Nielsen ve karısı, Annie kaçınılmaz bir şekilde birbirine bağlanmış olan, birbiri için yaratılmış bir çifttir. Bir otomobil kazasında çocukları öldüğünde Chris’in tutkusu ve şefkati Annie’yi yaşama bağlayan tek şey olarak kalır. Bir gün Chris de öldüğünde, acıya dayanamayan Annie kendi canına kıyar. Sevgilisine her ne pahasına olursa olsun bağlanmış olan Chris, Cennet`i terkeder ve karısıyla birlikte olmak için Cehennem`in derinliklerine doğru bir yolculuğa başlar. Robin Williams’ın oyunculuğuyla renklenen film görsel efekt dalında Oscar da kazanmıştı.
Matrix Serisi / 1999 – 2003
Çoktan sinema klasikleri arasına girmiş Matrix’in konusu, içeriği ve ekibi malumunuz. Matrix’teki rüya içeriği ise, artık makineler ve bilgisayarlarla yönetilen dünyada insanoğlunun kozalarda uyutulması ve tamamen düş görmeleri idi. Uyuduklarını ve rüya gördüklerini bilmeyen insanlar, aslında yaşadıklarını sanıyorlardı. Durumu çözen ve bu düzene son vermek isteyen bir grup isyancı, kaçış yolları arıyor ve şaşkın kurtarıcıları Neo’yu olaya uyandırmak istiyorlardı. Derin felsefi söylemlere de dayanan modern klasik Matrix, yaşadığımız dünyada neyin gerçek, neyin rüya (hayal ürünü) olduğunu sorgulattırıyordu seyirciye.
Aç Gözlerini (Abre Los Ojos) /1997
Daha sonra Vanilla Sky olarak Hollywood’a da uyarlanan Abre Los Ojos’un yönetmeni Alejandro Amenábar, başrol oyuncuları Eduardo Noriega ve Penelope Cruz idi… Bir kaza sonucu yüzünü kaybeden yakışıklı Cesar, yeni kız arkadaşı Sofia’yı elinden kaçırmak istemez. İçine girdiği psikolojik durum, onu rüyalarında karabasanlara doğru sürükleyecektir. En sık gördüğü rüya ise, yaşadığı koskoca şehirde yapayalnız kalmaktır. Filmin sonunda ise seyirciyi büyük bir sürpriz bekler. Onu da izlememiş olanlar için açık etmeyelim.
Başlangıç (Inception) / 2010
Tıpkı Matrix’te olduğu gibi hem sinema eleştirmenlerini hem de izleyiciyi hızla ele geçiren ve modern klasikler arasına üst sıradan girmeyi hak eden Başlangıç’ı Christopher Nolan yazdı ve yönetti. Son dönem Hollywood sinemasına taze çıkışlar ve parlak fikirler bulan Nolan, Başlangıç filmiyle seyirciyi adeta büyüledi. “Rüya içinde rüya” klişesine, aksiyon, adrenalin ve de felsefi söylemler katarak bizleri dize getiren usta yönetmen, rüyanın katmanlarını adeta bir bilim adamı edasıyla aktardı. Leonardo Di Caprio, Ken Watanabe, Joseph Gordon-Levitt ve Marion Cotillard’ın başarılı performanslarının da hakkını vermeyi unutmayalım.
Elm Sokağı Kabusu Serisi / 1984-2010
Onu seksenli yılların korkulu rüyası olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır sanırız. Bir hareketle midenizi deşebilecek keskin parmaklara sahip, baştan ayağa yanık içinde, rüyalar yoluyla hayatınıza giren, merhametsiz psikopat Freddy Krueger’dan bahsediyoruz. Robert Englund’un başarıyla canlandırdığı ve sinema tarihinin en azılı katiller listesinde ilk sıraları kimseye kaptırmamış olan Krueger tarafından öldürülmek istemiyorsanız sakın uyumayın!
Dreamscape / 1984
Gözlerinizi kapatınca macera başlar! Dennis Quaid’in başrolünde oynadığı 1984 yapımı Dreamescape’in sloganıdır bu. Hükümetin gizli bir projesinde, bazı mekanik yardımlarla insanların rüyalarına girilebilmektedir. Kahramanımız Alex Gardner, bu konuda uzmanlaşmıştır. Ancak rüyaların içine kabuslar karışınca işler değişir. Bu örnek de, rüyaların bir anda nasıl kabusa dönüşebileceğini gösteriyor.
Mulholland Çıkmazı (Mulholland Drive) / 2001
Bu filmi izleyenlerin belki de yarısından çoğu filmden bir şey anlamasa da, kuşku yok ki bu yapım sayesinde David Lynch’in kariyeri bir çıta daha yükseldi. Kimileri (ben de bu gruptayım) Lynch’in bu filmi aslında dizi yapmak istediğini, ancak birkaç bölüm çektikten sonra kanalla anlaşamayınca elindeki görüntüler boşa gitmesin diye montajlayıp film olarak piyasaya sürdüğünü söyler (Muhteşem bir pazarlama harikasıdır). Ucu açık bir final ve seyircinin keyfi akıl yürütmelerine imkan tanıyan senaryosuyla döneminde oldukça olay yaratan Mulholland Çıkmazı, kimilerine göre ise rüya psikanalizinin uç noktası olarak görülüp yere göğe sığdırılamaz. Kesin olan tek şey var, o da, Naomi Watts’ın kariyerini uçuran bir film olduğu…