Banu Bozdemir

Hazır sıcaklar devam ederken, ayaklar denizlere uzanmışken ve Shark Night 3D vizyona girerken biz de denizlerde geçen vahşet filmlerine göz atalım dedik… Deniz canlıları ortalığı kana bularken insanoğlu da boş durmuyor, onları harekete geçiriyor, yok ediyor, vurup kırıyor… Sonuçta ortaya epey kanlı filmler çıkıyor!

Shark Night 3D
Piranha efsanesini bikinili kızlarla dolu kanlı bir eğlenceyle köpekbalıklarına uyarlayan David R. Ellis’in yönettiği Shark Night 3D, kadrosunda Sara Paxton, Dustin Milligan, Chris Carmack, Joel David Moore, Chris Zylka ve Katharine McPhee’yi barındırıyor. Güneşin ve suyun tadını çıkarmak için hafta sonu tatili için Louisiana Gölü’ne giden bir grup arkadaşın gölün tuzlu sularında yaşayan köpek balıklarını fark etmeleri uzun sürmeyecektir. Fakat köpek balıkları tarafından saldırıya uğrayan arkadaşlarını bir an önce hastaneye ulaştırmaları ve bunun için de altlarındaki yüzlerce köpek balığından kaçmaları gerekiyordur…

Denizde Dehşet / Shark Attack
Yaşanan depremden sonra Kalifornia büyük tehlike altındadır. Tsunami dalgaları şehri tehdit etmektedir.Ancak dalgalarla gelen baska bir tehlike daha vardır.Devasa büyüklükteki aç köpekbalıkları. Meksika sahillerinin adeta ölüm makinesi olan köpek balıklarının atası olarak bilinen bir yaratıktır adı ise Megalodon’dur. Su üstüne çıkan dehşet 24 milyon yıl önceden kalma, 20 tonluk bir ölüm makinesi olan Megalodon Meksikada ölüm saçmaya ve etrafındaki insanların tedirgin etmeye devam etmektedir.Giderek artan saldırıları araştıran Nick geçmişten gelen bu canavarı durdurmak için mücadeleye başlatır. Film seri olmuştur…

Jaws: Denizin Dişleri
Küçük bir sahil kasabasının tek geçim kaynağı yaz ayları boyunca kasabaya tatil yapmaya gelen turistlerin bıraktığı paradır. Bu kasabanın belediye reisi kasaba sahilinde bir kızın köpekbalığı tarafından öldürülmesini örtbas etmeye çalışır ama küçük bir çocuk herkesin gözü önünde köpekbalığı tarafından öldürülünce balığı yakalayana ödül verileceği açıklanır ve büyük bir köpekbalığı yakalanınca da herkes rahat bir nefes alır. Şerifin yardıma çağırdığı uzman yakalanan köpekbalığının aradıkları balık olmadığını söylese de kimse ona inanmaz. Onun sözünü dinleyen şerif ile balığın peşin gitmeye karar verirler ve bir köpekbalığı avcısı ile yola çıkarlar. 1975 yapımı film denizden gelen vahşet filmleri içinde ilk akla gelen filmlerden birisidir.


Katil Balina Orca
Konu, dönemin diğer korku filmlerinde olduğu gibi, alabildiğine yalındır: Kaptan Nolan adlı denizci ‘orca’ olarak bilinen balinalardan birini yavrusuyla birlikte avlar. ‘Orca’lar, tek eşli memelilerdir ve ailesini kaybetmiş olan diğer balina, Nolan’dan intikam almak adına bilinçli biçimde onun yaşadığı balıkçı köyünün sahillerinde terör estirir. Köy sakinleri, açık tehlikeye son vermek için ‘orca’nın öldürülmesi gerektiğinde hemfikir olmuştur. Nolan, baskılara dayanmaz ve Rachel adlı deniz biyologu ve bir kızlıderili balina avcısı ile birlikte intikamcı balinanın peşisıra sefere çıkar. Filmin ne VHS ne de DVD edisyonu yok; sinemada tekrardan vizyona girecek türden bir yapım olmadığı için de, tek şans onu televizyonda izlemek…

Piranha 3D
Her yıl Bahar Tatili’nde Victoria Gölü’nün nüfusu 5,000’den 50,000’e fırlar. Kasaba güneşlenmek, eğlenmek ve bol bol içki içmek isteyen insanların akınına uğrar. Ama bu yıl, bu küçük kasabada, kasaba yerlilerinin sarhoşlarla ilgili şikâyetlerinin yanına bir yenisi daha eklenecek. Yeni bir dehşet dalgası Victoria Gölü’nde açığa çıkmak üzere. Gölde insan yiyen balıkların ortaya çıkmasından sonra bir grup yabancı, bölgenin keskin dişli yeni sakinlerine balık yemi olmamak için bir araya gelecek ve dehşet saçan canavarlara karşı işbirliği yapacaklardır. Filmin 1972 tarihli orijinal versiyonu da bulunuyor.

Barraküda / Barracuda
1978 yapımı, Harry Kerwin’in yönettiği Barraküda’da küçük bir Florida yerleşim biriminde, deniz kenarındaki bir kimyevi madde fabrikası, atıklarını denize boşaltmakta sakınca görmemektedir. Kimyasal atıklar balıkları canavarlaştırır. Özellikle de Barraküdalar daha da irileşir ve denizi kocaman bir kan gölü haline getirirler. Yerel üniversiteden bir ekoloji uzmanı, bölge şerifi ve bu küçük kasabanın yerel gazetesinden bir muhabir, olayın ardındaki gizemi, suyun dibindeki gariplikleri araştırmak için işbirliği yapmaya karar verirler. Çok geçmeden anlarlar ki, her şey, hükümetin desteklediği bir projenin ‘Lucifer Projesi’nin bir parçasıdır. Hükümet, CIA, ya da bu projeyle ilgili birimin ajanlarını gönderir ve durumun farkına varan herkesi öldürtmeye başlar. Suyun dışında da her yer kan içinde kalmıştır. Yeşilbarış / Greenpeace örgütü devreye girer ve bölge sularında kimyasal kirlilik bulunduğunu her yere duyurur. Bunun üzerine ajanlar bir anda ortadan yok olurlar. Proje deşifre olmuştur. Bu tarzın klişelerini kullanmakta zerre kadar sakınca görmeyen bir ‘B’ filmi örneği.

Denizde Vahşet / Monster /Humanoisd from the Deep
1980’de, Roger Corman’ın yapımcılığında, Barbara Peeters tarafından çekilen Denizde Vahşet balıkçılıkla geçimini sağlayan küçük bir Amerikan sahil kasabasında geçmektedir. Her zamanki gibi balıkçılar erkenden işbaşı yapmışlardır. Bir süre sonra ağlardan birine iri bir şey takılır. Ne olduğunu anlamak için bakarlarken, teknede bulunan küçük bir çocuk denize düşer. Birden deniz kana boyanır. Ağa takılan her neyse, çocuğun ölümüne neden olmuştur. Balıkçılar birbirlerini suçlarlar. Oysa gerçek çok daha başkadır ve kasabayı ciddi bir şekilde tehdit etmeye başlamıştır. Çok geçmeden ortalıkta parçalanmış kanlı cesetler bulunmaya başlanır. Yarı balık görünümlü amfibik yaratıklar kasabadaki genç kadınları kaçırmakta, uygun olanlarla çiftleşmekte, uygun olmayanları ve erkekleri ise öldürmektedirler. Bir çok kadın bu yaratıklar tarafından hamile bırakılır. Deniz canlılarının biyolojik yapılarını ve evrimlerini araştıran bir bilimkadını (Ann Turkel) olayları araştırmak için kasabaya gelir. Kasaba sakinlerinden biri (Doug McClure) ona yardım etmeyi kabul eder. Yaratıklar üzerlerinde deneyler yapılan, biyolojik yapılarına insan geni aşılanan somon balıklarından türemişlerdir. Olaylar tam da kasabanın ‘Yıllık Geleneksel Balık Festivali’ kutlamalarına denk gelmiştir. Festival eğlenceleri başladığında, yaratıklar topluca denizden çıkıp, etrafa saldırmaya, ortalığı cehenneme çevirmeye başlarlar…

Nehrin Dişleri: Timsah / Rouge
Amerikalı bir gezi yazarı olan Pete, Avustralya’nın kuzeyi hakkında bir yazı hazırlamaktadır. Çıktığı nehir turu keyifli bir yolculukken, bölgede yaşayan timsahlardan birinin saldırısına uğramaları ile kabusa dönüşür. Tekneleri batan grup, küçük bir kara parçasına sığınır. Ancak nehrin suları gün batımı ile yükselmeye başlar. Timsah, sandıklarından çok büyüktür. 1979 yılında, Avustralya’da balıkçı teknelerine saldıran bir timsahın gerçek hikayesinden etkilenerek senaryoyu oluşturan Yönetmen Greg McLean’ın, Avustralya’nın Jaws’ı olarak değerlendirdiği film, hem gerilim dolu, hem sürükleyici hem de korkunç…

Yaratık / The Host
Seul’u ikiye ayıran Han nehri korkunç bir faciaya gebedir. Amerikan ordusunun bir kaç sene önce gizlice boşalttığı kimyasal atıklar, nehirde korkunç bir yaratığın üremesine neden olmuştur. Nehir kenarında piknik yapmak için toplanmış şehir sakinleri suların arasından ansızın yükselen devasal bir yaratık görürler. Bir kaç saniye içinde ortalığı savaş alanına çeviren canavar tekrar sulara gömülmeden önce ardında yüzlerce ölü bırakır. Ancak yaratık ile ilgili korkunç gerçek ancak bir kaç gün sonra fark edilir. Hükümet yaratığın insanlara korkunç bir virüs bulaştırdığından şüphelenmektedir.

Deniz Canavarı / Sea Beast
Denizde çıkan bir fırtınada balıkçı teknesi dalgalara karışarak batar fakat batış sebebi ne dalga ne de çıkan fırtınadır. Kaptan Will McKenna kasabaya davetsiz gelen yaratıklarla başa çıkmak zorundadır tabii başına gelen belaya doğa ana tarafından gönderilen fırtına ile işler daha da zorlaşır. Balık azalınca biyolog Arden olası nedenleri araştırmaya başlıyor. Bu arada bir grup arkadaş adaya tatile gelir ve Drew yırtıcı bir deniz hayvanı tarafından öldürülür. Ve parçaları arkadaşları tarafından bulunur. Sonrasında olaylar çığırından çıkar ve bu yaratıklarla insanlar arasında bir mücadele başlar!

Koy / The Cove
(
Bu belgesel buraya insanların hayvanlara yaptıkları işkence bilinsin diye konuldu) Oscar’ın yanı sıra dünyanın dört bir yanında katıldığı festivallerden ödülle dönen Louise Psihoyos’un yönettiği belgesel film, Japonya’daki Taiji’de bulunan uzak ve saklı bir koyun kanlı iç yüzünü anlatmasının yanında, ölümcül bir sırra da ışık tutuyor. Bu koyda yatan gerçekler ve dünyanın okyanuslarının yürek burkan yardım çağrısı, belgeseli sürükleyici bir macera ve gerilime dönüştürüyor. 2010 yılında, en iyi belgesel film dalında Oscar ödülü kazanan ‘Koy’ belgeselinin ekibi, eylemci, sinemacı ve dalgıçlardan oluşan bir ekip. Belgesel hazırlanırken yapay kayalara yerleştirilen gizli mikrofonlar ve kameralar kullanıldı.

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.