Zeynep Uslu

Caz festivallerinin yoğunlaştığı bu sıcak yaz aylarında beyazperdeye hoş nameler salan caz müziğinin yansımalarını hatırlamak, eminiz ki, sinemaseverlere iyi gelecektir…

İstanbul’da Temmuz ayına Caz festivali damgasını vurdu. Caz tutkunları için rüzgar gibi esen
festival, benim gibi çok anlamasa da caz ezgilerini dinlemekten keyif alanların da içini serinletti. Aklımıza caz düşmüşken, caz müziği üstüne yapılan filmleri anmasak olmazdı. Cazın sadece müzikal dokusuyla değil, gelişimi ve müzisyenlerinin sıra dışı hayatlarıyla da kendine has bir dünyası olması, sinemada karşımıza çokça ve farkı şekillerde çıkmasının da nedenidir. Sinemanın ilk sesli filminin “Caz Şarkıcısı” olması gibi, ırkçılığın had safhalara ulaştığı dönemlerde zenci müziği olarak anılan cazın hızla yükselmesi de ironiktir. Film müziği olarak kullanılsa da, film başlı başına caz üstüne kurulu olsa da, hatta içinde sadece adı geçse de; caz sinemada her zaman tutku ve dehayı temsil eder. Caz müzisyenlerini konu alan filmlerde genel olarak, uyuşturucu ve alkolün etkisindeki sıra dışı yetenekleri izleriz. Onlar enstrümanıyla bütün olmuş, sadece müziği yaratan değil, müzikle kendini yaratan insanlardır. Bir unsur olarak cazı kullanan filmlerde ise caz, saygı uyandırmanın bir yoludur. Bir Katilin Anotomisi (Anatomy Of A Murder/1959)’nde, avukat Paul’un zekası ve sıra dışılığının simgesi; Tetikçinin Gecesi (Colleteral)’da bir kiralık katil olan Vincent’in soğukkanlılığıyla işlenmiş zekasının göstergesidir. Caz festivalinden ilham alarak, caz tutkunları ve meraklıları için hem caz üzerine kurulu, hem de içinden caz geçen filmlerden bir seçme yaptık.

Ray / 2004

Efsanevi müzisyen Ray Charles’ın hayatını konu edinen film, müziğinin gelişim serüvenini, onu Ray Charles yapan bütün hikayeyle birlikte anlatıyor. 50’lerin Amerika’sında kör ve zenci bir adamın, kaybettiği kardeşi ve ayakta kalmanın simgesi olan annesinin anılarıyla dolu hayatının, başarısının, bağımlılıklarının ve müzik tutkusunun hikayesi. Taylor Hackford’un hikayeyi ustaca işleyişi, sürükleyici anlatımı, filmin müzikleri ve Camie Fox’un Oscar kazanan oyunculuğu bir arada.

Gece Yarısına Doğru (Round Midnight) / 1986

Dale Turner, Paris’e uçup Blue Note’da saksafonunu çalmaya başladığında, kızıyla birlikte yaşayan Francis ile yolları kesişir. Caz tutkunu olan Francis, alkolik bir caz dehası olan Dale’e hiç bir şeye bağlanmadığı kadar bağlanacak ve ondan ilham alacaktır. Dale için ise Francis ve kızı yeni bir başlangıcın ve kendi ailesiyle buluşmanın simgesi olur. Filme konuk olan caz müzisyenleriyle, atmosferi ve müzikleriyle Gece Yarısına Doğru, kulağınıza “Caz bir tutkudur” diye fısıldayacaktır…

Tatlı ve Kirli (Sweet And Lowdown) / 1999

Woody Allen’in mizahı bakış açısı, Sean Pean’in herzamanki usta oyunculuğuyla birleştiğinde
ortaya çıkan en eğlenceli caz filmidir. Dünyanın en iyi gitaristlerinden biri olan Emmet Ray’in hayat öyküsünden bir kesit sunan film Woody Allen’in yaratıcı ve eğlenceli yorumuyla sunuluyor. Raylarda oturup trenleri seyretmek, çöplükte fare vurmak gibi tuhaf zevkleri olan Emmet, çapkın, çoğunlukla sarhoş ve umursamaz bir gitaristtir.

Kuş (Bird) / 1988

Caz tutkusuyla bilinen Clint Eastwood’un Charlie Parker’ın hayatını perdeye yansıttığı “Kuş” da bahsedetmeden geçemeyeceğimiz filmlerden biri. “Bird” lakaplı Parker kadar, güçlü bir karakter olan karısı Chan da filmde oldukça iyi işlenmiş. Amerika’nın ırkçı dönemlerine naif
göndermeler,caz filmlerinin olmazsa olmazı; müziğin etrafında şekillenen dostluklar ve bağımlılık…

1900 Efsanesi (La leggenda del pianista sull’oceano)/1998

Avrupa-Amerika arasında sürekli sefer yapan gemide çalışan Danny, terkedilmiş bir bebek bulur. Bebeğe 1900 adını veren Danny, elinden alırlar korkusuyla bebeği gizler. Gemide büyüyen 1900, bir gün piyano çalmaya başlayacak ve hiç durmayacaktır. Kıtalar arasında gidip gelen ama karaya hiç adım atmamış bir adamın, masalsı hikayesini anlatan filmde, 1900’ün hayatı müzikle tanımlayışına tanık olur, hayran kalırız. Ünlü caz piyanisti Jelly Morton’la 1900′ ün piyano düellosu ise kuşkusuz filmin en can alıcı sahnesidir.

Altın Kollu Adam (A Man With A Golden Arm)/ 1955

Otto Preminger’in kült filminde Frank Sinatra, hapisten yeni çıkmış bir uyuşturucu bağımlısını
canlandırıyor. Hapiste rehabilitasyon gören ve bateri çalmayı öğrenen Frankie çıktığında müzisyen olmayı kafayı koymuş, geçmişindeki kirli ilişkilerinden ve uyuşturucudan uzak kalmaya karar vermiştir. Ancak başta, sakat olan karısı Zosch olmak üzere her şey onu yine eski hayatının içine sürüklemeye çalışır. Aşık olduğu Molly ise onun tek destekleyicisidir. Müzik gibi Molly de Frankie’nin yeni bir hayat için şansı olacaktır.

Terminal (The Terminal) / 2004

Steven Spielberg’in Terminal’inde Tom Hanks Krakozia isimli ülkeden Newyork’a gelen Viktor Novarski’yi canlandırır. Ülkesinde darbe gerçekleşen Viktor, Amerika’nın ülkesinin varlığını reddetmesi sonucu havaalanında mahsur kalır. Artık olmayan bir ülkenin vatandaşıdır, aylar sürecek bu diplomatik sorun, onu terminalde tutsak eder. Viktor’un yanında taşıdığı gizemli kutu, yavaş yavaş kalplerini kazandığı havaalanı çalışanları için en büyük gizemdir. Kutu, Viktor’u Amerika’ya getiren nedendir. Kutudan kendi deyimiyle “caz” çıkacaktır.

Konuşma (The Conversation) /1974

Francis Ford Capolla’nın yazıp yönettiği filmde, müşterilerinin istekleri doğrultusunda bir takım konuşmaları kaydeden özel dedektif Harry, dinlediği çiftin konuşmasından etkilenir. Çifte ilgi duymaya başlayan dedektif, ilk defa olayı kişiselleştirecektir. Yalnız ve kapalı bir hayat yaşayan Harry’nin en büyük zevki evde çaldığı saksafondur. Harry’nin müziği, onun olaya yaklaşımında kendini ele verecek olan iç dünyasının aynasıdır. Aynadan yansıyanlar ise hem onu hem de izleyiciyi şaşırtacak sonuçlar doğuracaktır.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.