Kâğıt, ‘demokratik açılım’ tribününe oynuyor.

ALPER TURGUT

Sinan Çetin imzalı “Kâğıt” için keşke iddia edildiği üzere işte sistem karşıtı bir film gibi bir yorumda bulunabilseydik. Kâğıt, devletin gadrine uğramışlar adına bir müthiş ağıt diyebilseydik. Ne gezer… Hükümetin “demokratik açılım” hamlesi gibi bir final, her şeyi açık ediyor, sadece geçmişin karalandığı bir film bu, üstelik sistem karşıtlığı elbette derinlik ve sağlam bir hedef ister. Dövüş Kulübü, sistemin kalbine nişan alır, Kâğıt ise belki de bilerek ve isteyerek, teğet geçer. Kâğıt’ın meselesi bambaşka… Bu film, devletçiliğin payandalarından, can yakıcı ve hayli usandırıcı bürokratik hantallığın hicvi, özetle. Kâğıt aynı zamanda paradır, sorgulanacak şey budur, ama nerede? Filmde patronlar yok, büyük memurlar yok, peki, kim var? Küçük bir memur, hem de “benim memurum işini bilir” formatında da değil, o, yüksek görev bilinci ile devletini aslanlar gibi savunuyor. Sistemi bir küçük memur ile özdeşleştirmek, kahraman ve anti-kahramanın emekçi olduğu, üst kademenin yok sayılıp, yerinde yellerin estiği bir yapım, kusura bakmasın kimse, bu kötü bir şaka gibi.

 

Dostoyevski der ya; “İnsan ne yaptığıyla değil ne olduğuyla ölçülür”, evet, Sinan Çetin’den sistem karşıtı bir çıkış beklemek kanımca safdillik olur. Başkaca laflar da var, misal, ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz ve dervişin fikri neyse, zikri odur gibi. Ağır kaçmamıştır umarım ancak yine tekrarlıyorum bu benim şahsi kanaatim, çünkü hükümete yakın olup, sisteme karşı olmak diye bir şey yok. Üstelik zengin olma hırsı seni emekçilerin safından ayırır, artık solcu değil, tabiri caizse solculuk yapmaya çalışanlardan olursun, ötesi yok. Filmin şiarı, “Her dönem kendi isyancısını yaratır”, hadi “Mülkiyet hırsızlıktır” klişe bulunabilir, Che, “Devrim için savaşmayana sosyalist denmez” der, yani asi olmak duruş gerektirir ve aksi bir durum, “Başka bir dünya mümkün, sosyalizm mümkün” diye isyan edenlere koskocaman bir haksızlık olur.

 

Antalya “Altın Portakal” Film Festivali’nde izleme fırsatı yakaladığımız Kâğıt, 17 Aralık günü gösterime girecek. Filmi yazıp, yöneten Sinan Çetin, festivale gelmemişti, reklâm çekimindeymiş. Sizce de ilginç değil mi? Bunun dışında filmin başrolündeki Öner Erkan, tek kelimeyle müthiş. Hatta geçen yıl Antalya’da en iyi erkek oyuncu ödülünü aldığı “Bornova, Bornova”daki performansını dahi aşıyor. Ayşen Gruda ile Ahmet Mekin’i özlemişiz, film adına Öner’den sonraki en iyi şey onlar. Asuman Dabak da, rolünün üstesinden ziyadesiyle geliyor. Zeynep Beşerler, Uğur Bilgin, Fatoş Seğmen, Bahar Sarak, Metin Cantimur ve Mazlum Çimen de Kâğıt’ın diğer oyuncuları.

 

Aslına bakarsanız, bir dönemi kâğıt ile anlatmak, parlak bir fikir, gerçekten. Daktilo veya kalem ile yan yana geldiğinde bir şiire de dönüşebilir, idam fermanına da… Artık bilgisayar ve internet çağındayız, kâğıda olan ilgi bir nebze azalsa da ağaçtan devşirilen kâğıt, hala güçlü, bu tartışılamaz. Lakin fikrin iyi olması, filmin iyi olacağı anlamına gelmiyor, özellikle didaktik bir senaryo, duyguların akıcılığını ve sarsıcılığını engelliyor. Öte yandan duygu hiç yok değil, var ama sömürü şeklinde. İzleyin, anlayacaksınız.

 

Sinan Çetin’in, “Çiçek Abbas”, “14 Numara”, “Prenses”, “Berlin in Berlin”, “Bay E”, “Propaganda”, “Komiser Şekspir” ve “Romantik” adlı filmlerinin arasından siz hangilerini seçersiniz? Ben, en çok Çiçek Abbas’ı severim, belki biraz da Berlin in Berlin, gerisi bana göre değil. Sinan Çetin’i Çiçek Abbas ile hatırlamak isterim, Kâğıt’ı da es geçerim.

 

Filmin konusu kısaca şöyle; Genç, idealist bir yönetmen olan Emrah (Öner Erkan), ilk sinema filmini çekmeye çalışmaktadır. Emekli gümrük muhafaza müdürü olan babası Mehdi Bey (Ahmet Mekin), Emrah’ın eczacı olacağına inanıyordur. Arkadaşları ve annesi Şahane Hanım’ın (Ayşen Gruda) da desteğiyle yapımcılardan para bulan Emrah’ın karşısına bürokrasinin çarkları çıkar. Hayalleriyle Emrah arasında sansür kurulu başkanı Müzeyyen Hanım’dan (Asuman Dabak) alacağı son bir imza kalmıştır. Ama bu düşündüğü kadar kolay olmayacaktır. İdeallerinin peşinde resmi otoritenin karşısına dikilen Emrah’ı hiç de hoş olmayan gelişmeler beklemektedir. Saçma bir kanunu kör bir inançla uygulayan bir küçük memur ve bu saçma kanun karşısında ilk defa tevekkülle boyun eğmeyen bir genç adam. Sonra olaylar gelişir.

 

Alper Turgut, Adana’da doğdu, üniversitede gazetecilik okudu. Uzun seneler, çeşitli gazetelerde çalıştı, farklı alanlarda görev yaptı, sendikacılıkla uğraştı. Sonra bir gün (Haziran 2006), şans eseri, çocukluk aşkı sinemaya bulaştı, işte o tarihten beridir, filmler üzerine düşünmeyi, konuşmayı ve yazmayı sürdürüyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.