Ihlamurlar Altında dizisiyle dikkat çeken İrem Altuğ içini Star Ajanda’ya döktü. Amerika’da yaşayan güzel yıldız Türk film endüstrisindeki çalışma şartlarından yakındı…
Burak yarkent
Çok klişe olacak ama biz önce sizi tanımak istiyoruz…
Ben oyunculuğa 1988 yılında reklamlarda oynayarak başladım, aynı dönemde İstanbul Kültür Oyuncuları grubuna katılıp hem oyunculuk dersleri aldım hem de yaklaşık 6 sene çocuk şenliklerinde ve gençlik günlerinde çeşitli oyunlarla sahneye cıktım. Liseden sonra Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nı kazandım, 2 sene okuduktan sonra bir yaz Amerika’ya geldim ve eğitimimi burada devam ettirecek bir fırsat çıkınca San Fransico’da kaldım. Amerika’da çeşitli bağımsız yapım kısa ve uzun metraj filmlerde rol aldım, bir sene de küçük bir tiyatro grubuyla çalıştım. Türkiye den teklif gelince İstanbul’a döndum, Şeytan Ayrıntıda Gizlidir adli dizide oynadım, ardından tekrar Amerika’ya gittim. Son yıllarda Eve Giden Yol 1914, Kirpi, Melekler ve Kumarbazlar sinema filmlerinde ve Ihlamurlar Altında ile Vazgeç Gönlüm dizilerinde rol aldım.
Türkiye’de devam ettirdiğin konservatuar eğitimini bırakıp, eğitimini sürdürmek için Amerika’ya gittiğini biliyoruz… Tercihin neden Amerika oldu?
Evet, hep yurt dışında eğitim almak istemiştim ama maddi olarak durumum buna uygun değildi. 2000 yılının yazında bir gençlik çalışma programıyla San Francisco’ya gittim ve kısa zamanda para biriktirip üniversiteye başvurdum, okuldan kabul edilince de San Francisco da kalıp, eğitimimi devam ettirmeye karar verdim. Kısacası önceden yapılmış bir plan, tercih veya verilmiş bir karar değildi, tamamen şans diyebilirim. Amerika’da oyunculuk okumak çok daha farklı ve verimi olur diye düşündüm, önüme böyle bir fırsat çıktığında da değerlendirmek için fazla düşünmedim. Elbette çok kolay olmadı, bir yandan yabancı bir şehre ve kültüre ayak uydurmak, diğer yandan çalışmak ve eğitimimi sürdürmek beni bir hayli yordu. Çok yoğun ama bir o kadar da eğlenceli ve macera dolu bir dönemdi.
Eğitimini tamamladıktan sonra neden orada kalıp, şansını denemedin?
Aslında planlarım Los Angeles’a taşınmak üzereydi, ancak önce o yazı İtalya’da ablamın yanında geçirip İtalyanca öğrenmeye ayırmıştım. Tam da Roma ya yeni gitmişken İstanbul’dan bir dizi teklifi geldi. Senaryoyu, oyuncu kadrosunu ve dizinin konusunu beğenince denemek için İstanbul a geldim. Çekimler tahmin edilenden daha uzun sürdü ben de yaklaşık 7 ay İstanbul da kaldım. Dizi bittiğinde ise tuhaf bir kararsızlık yasadım. Los Angeles biraz gözümde büyüdü diyebilirim, sanırım İstanbul’da arkadaşlarımla ailemle zaman geçirmek, doğup büyüdüğüm kentte oyunculuk yapmak beni çok mutlu etti. Sonra New York’a taşındım. Yaklaşık bir yıl New York’ta oyunculuk atölyelerine katılıp, kısa filmlerde oynadım. Sonra yine bir teklif üzerine İstanbul’a geldim. Mekanlar çok da fark etmiyor aslında, benim için önemli olan mutlu ve huzurlu olmak, bir de verimli olduğumu hissetmek. Hala sık sık Amerika’ya gidiyorum, oradaki bağlantılarımı koparmamaya, ortak projeler üretmeye çalışıyorum, yarın bir teklif gelse Amerika’da ya da başka bir ülkede yaşayabilirim.
Amerika’daki İrem ile Türkiye’deki İrem arasında ne fark var?
Amerika’daki İrem biraz daha yalnız, daha girişken ve daha özgür… Eminim yurt dışında yaşayan herkes bir parça böyle hissediyordur, ne kadar uzun yıllar yasamış olsam da hala kendimi turist gibi hissediyorum, herkesin gözünde yabancı olduğumun farkındayım ve bu hoşuma gidiyor.
Bir projede rol alman için belli kriterlerin var mı? Bu proje büyük bütçeli bir Hollywood projesi de olsa, kendi kriterlerin geçerli olur mu?
Anlamlı olmasını istiyorum. Bir anlamı ve bir değeri olmalı. Hikâyeyi okuduğumda bir parçası olmak istemem için, önce benim anlamam ve hikâyenin söylediğiyle hemfikir olmam lazım. Hollywood projesi de olsa ki bu terim çok da hoşuma gitmiyor, inanmadığım bir fikre dahil olmam.
Hollywood film endüstrisinden bir şeyi alıp, oturup Türk film endüstrisine eklemek elinde olsa, neyi eklersin? Veya sence Hollywood film endüstrisinde olup da Türk film endüstrisinde olmayan ne?
Çalışma disiplinini eklemek isterdim. Doğru bir sendika sistemi getirip insanların maddi ve manevi olarak mağdur olmalarını önlemek, daha sistemli bir şekilde çalışmalarını sağlamak isterdim.
Amerika’da bir projede rol aldın mı? Aldıysan içeriden, almadıysan dışarıdan gördüğün kadarıyla bize biraz iki taraf arasındaki çalışma farklılıklarından bahseder misin?
Amerika’da yılların getirdiği oturmuş bir düzen var, herkes işini nasıl yapması gerektiğini çok iyi biliyor. Ön hazırlıkta da, çekim aşamasında da muazzam bir disiplin var. En düşük bütçeli kısa filmde bile, herkesin yeri belli ve çıkabilecek aksililikler önceden tahmin edilip önleniyor. Çok daha hızlı ve verimli çalışılıyor.
Büyük bütçeli bir Hollywood filminde oynamak, ilersi için düşündüğün bir proje mi? Veya hayatımda Hollywood olmasa da olur mu diyorsunuz?
Ben sinemayı çok seviyorum, seyirci olarak da oyuncu olarak da sinemanın çok büyük bir yeri var hayatımda. Bu yüzden sinema hep hayatımın bir parçası olacak. Şimdi bu kadar sevdiğim bir sanat dalını nerede yaptığım değil, ne için yaptığım önemli. Elbette büyük bütçeli bir filmde de oynamak isterim ama daha önemlisi inandığım ve gurur duyduğum projelerde yer almak.
Mesleğinin sevdiğin ve sevmediğin yanları neler?
Sevmediğim yani belirsizlik. Çoğu zaman doğru insanlara ulaşmakla, doğru projeleri beklemekle geçiyor, bu yüzden bir belirsizlik söz konusu, çok sabırlı ve yetkin olmak lazım. Sevdiğim yanlarını anlatmakla bitiremem. Bir role hazırlanmak çok zevkli, hikâyeyi okuyup anlamak, karakterin muhakemesini yapmak, onun gibi düşünmeye, onun gibi yaşamaya çalışmak, bu süreçte yeni insanlarla tanışıp, yeni şeyler öğrenmek inanılmaz derecede keyifli. Sonra bütün bunları hayata geçirmek ve sonunda oturup izleyebilmek… Ben her seferinde büyük bir heyecanla başlıyorum. Kendimi izlerken bile o heyecanı hissediyorum.
İdeallerin neler? Mesela Hollywood ideallerin arasında mı?
İdealim; benim gibi düşünen, bu işi benim kadar seven, mesleğine saygılı insanlarla bir araya gelip ortak projeler oluşturmak. Hollywood ideallerim arasında olmalı diye düşünmedim hiç. Amerika’da yaşarken de bağımsız sinema çok daha çekici geldi bana. Söyleyecek bir cümlesi, anlatacak bir gerçekliği olan insanlarla tanışmaya çalıştım. Onların ürettiklerini kendime daha yakin hissediyorum.
Hiç “keşke…” dedin mi?
Dedim. Hala da diyorum ama öyle şekilleniyor ki hayat, keşke dediğim şeylere zaman dahil olunca iyi ki dedirtiyor.