Kendisini Barda filminde canlandırdığı Caner’e yakın hisseden, onunda eğlenmeyi seven, arkadaşlarıyla vakit geçirmekten keyif alan ve olumsuz herhangi bir durumda sonuna kadar savaşmayı tercih eden bir karakter olduğunu söyleyen genç oyuncu Alperen Çavdar’la konuştuk, Barda 2’nin detaylarını ve oyunculuğun kendisini monotonluktan kurtardığını öğrendik!
Biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Oyuncu olmaya ne zaman karar verdiniz?
27 yaşındayım. Balıkesir’de doğup büyüdüm. Selçuk Üniversitesi’nde Radyo Televizyon ve Sinema bölümünde okudum. Öğrencilik zamanlarımda izlediğim birçok film, kamera önünü merak etmemi sağladı. Zaman zaman bazı ödevlerimiz için kamera karşısına geçmem gereken anlar oldu, bu da merakımı daha da artırdı diyebilirim. Okulu bitirdiğim an profesyonel eğitim almayı düşünüyordum fakat süreç tahmin ettiğimden de hızlı ilerledi. Pandemi nedeniyle derslerim uzaktan devam etti ben de krizi fırsata çevirdim diyebilirim. Vakit kaybetmeden İstanbul’a taşındım ve Tümay Özokur Akademi’de oyunculuk eğitimine başlayarak hayallerim için harekete geçtim.
Daha önce yer aldığınız projeleriniz arasında size en yakın gelen karakter hangisi oldu?
Bu zamana kadar hayat verdiğim karakterlerin çoğunda bana benzeyen, kendime yakın bulduğum özellikler vardı ama en yakın gelen Barda filminde canlandırdığım Caner oldu. O da en az benim kadar eğlenmeyi seven, arkadaşlarıyla vakit geçirmekten keyif alan ve olumsuz herhangi bir durumda sonuna kadar savaşmayı tercih eden bir karakterdi.
“Barda” filmini daha önce izlemiş miydiniz? Projeye nasıl dahil oldunuz?
Yaşanmış olaylardan esinlenilerek çekilmiş filmleri izlemeyi çok severim. Barda da bunlardan biriydi hatta oyunculuk eğitimim devam ettiği süreçte bu filmden bir sahneyi derste oynadığım da olmuştu. Yaklaşık iki sene sonra aynı sahne, ajanstan Mehmet Selçuk Bilge hocamın gönderdiği audition metni olarak karşıma çıktı. Benim için ilginç bir andı. Hali hazırda ezberimde olduğunu fark ettim ve kendimi bir anda kamera karşısında buldum. Projeye dahil olma sürecindeki ilk adımımı bu şekilde attım. Görüşmeye çağrıldığımdaysa oynamam istenen herhangi bir karakter metni yoktu. İlk defa doğaçlama bir auditiona girdim. Çok keyifli, ilginç ve bir o kadar da geren bir deneyimdi. Son olarak filmde canlandırdığım Caner karakterinin deneme çekimine girdim. Böylelikle bu aşamalar sonrasında filme dahil oldum.
Sete çıkmadan önce karakterinize nasıl hazırlandınız? Set ortamı nasıldı?
Öncelikle senaryodaki her karakteri tanımak ve hikayeye hakim olmak çok önemliydi. Senaryoyu kaç defa okuduğumu hatırlamıyorum desem yeridir. Çekimlere başlamadan önce oyuncu arkadaşlarımızla sık sık vakit geçirmeye çalıştık. Senaryoda olduğu gibi gerçek hayatta da yakın arkadaş olmak çekim sürecinde işimizi daha da kolaylaştırdı. Caner karakterine hazırlanırken dikkat ettiğim nokta ise yaşanan olaylara vereceği tepkinin dozuydu çünkü doğaçlamaya müsait bir atmosferdeydik. Ne yapmam gerektiğini yönetmenimiz Hande hocaya sorduğumda bana bir film önerdi. İzlediğim an cevabımı aldım. Karakterlerin özelliklerini yansıtmanın yanı sıra içinde bulunduğu duygu durumunu ve psikolojisini de çok iyi yönetmek gerekiyordu. Çektiğimiz sahneler kalabalık ve aynı zamanda uzun olmasına rağmen atmosfer sayesinde o anki duygudan çıkmak isteseniz de mümkün olmuyordu. Kuliste her şey yolunda gülüp eğlenirken, set alanında ellerim kabloyla bağlandığı an modum değişiyordu.
Filmdeki en zor sahneniz hangisi oldu ve neden?
Ayaklarımdan sahaya çivilendiğim sahneyi söyleyebilirim. Hayatımda hiçbir yerde bu kadar sabit durmamıştım. Hareket alanım çok kısıtlıydı. Çekim aralarında dahi orda beklemem gerekiyordu. Bütün bunların yanı sıra yansıtmaya çalıştığım acı hissi de bir hayli zorlayıcıydı.
Gelen yorumları dikkate alır mısınız sonrasında izleyicilerden nasıl dönüşler aldınız?
Her yorum benim için çok değerli. Kendinizi sürekli geliştirmeniz gereken bir iş yapıyorsanız iyi veya kötü her eleştiriye açık olmanız gerekir bence. İlk izlemede dayanamayıp salondan çıkanlar oldu, bireysel olarak kimsenin rahatsız olmasını istemesem de o an çok gerçek bir film yaptığımızı fark ettim. Yakın çevremden izleyenlerden, hem oyunculuklar için hem de filmin geneli için olumlu tepkiler aldım. Verilen mesajların anlaşılması ve beğeni toplaması beni çok mutlu etti.
Son olarak da “Doğu” dizisinde bir bölüm yer aldınız. Bu projede nasıl bir karakterde izleyeceğiz sizi?
Doğu’nun üniversite döneminden bir arkadaşı olan Tufan karakterine hayat verdim. Gösteriş yapmayı seven, zengin biri, aynı zamanda çapkınlığı sevdiğini de anlıyoruz. Bir de söylediği yalanı çok kısa sürede unutabilen, oynaması çok keyifli bir karakter. Umarım beğenirsiniz.
Siz daha çok hangi türdeki işlerde yer almayı seviyorsunuz?
Bu zamana kadar birden fazla aynı tür projede bulunmadım, hepsi birbirinden farklıydı açıkçası, hepsini sevdim. Son zamanlarda durum komedisi içeren projeleri izlemeyi seviyorum. Benzer işlerde yer almak isterim.
Şu zamana kadarki yer aldığınız işler arasında oynamaktan en çok keyif aldığınız sahne hangisiydi?
Sanırım birden fazla cevap vermem gerekecek. İlk olarak Barda’nın konser sahnesini söyleyebilirim. Gerçek bir konserde gibiydik o an. Henüz her şeyin yolunda gittiği zamanlardı. Şarkı söylemekten sesimiz bile kısılmıştı. İkinci olarak da Doğu dizisindeki araba sahnesi diyebilirim. Komedi türündeki ilk projem ve ilk defa gülmemek için kendimi zor tuttuğum bir sahneydi.
Sektörde örnek aldığınız ve projelerini takip ettiğiniz bir oyuncu var mı?
Tek isimle sınırlandıramam sanırım çünkü örnek aldığım, izlerken bir şeyler öğrenmeye çalıştığım hatta projelerini tekrar tekrar izlediğim yerli ve yabancı çok aktör var.
Sizin hayalinizde nasıl bir rol oynamak yatıyor?
Aslında toplumumuzda çok sık rastlamadığımız, yaşam şartları ve tarzı farklı, belki nadir görülen bir hastalığa sahip olan, üstüne günlerce araştırma ve gözlem yapmamı gerektirecek bir karakteri canlandırmak isterdim. Tabii en büyük hayalim; sunulan her karakteri oynayabilecek bilgi birikimine sahip olmak.
Oyuncu olmasaydınız hangi işi yapıyor olurdunuz?
Çocukluk hayalim futbolcu olmaktı, lise yıllarımda da aktif olarak oynuyordum, sporun çoğu branşına ilgim vardı fakat hangi işi yaparsam yapayım kendimi bir şekilde sinema sektörünün içinde bulurdum diye düşünüyorum.
Özel hayatınızda vaktinizi nasıl geçiriyorsunuz, neler yapmaktan hoşlanırsınız?
Çok önemli bir işim olmadığı sürece her gün en az bir film izlerim. Arkadaşlarımla vakit geçirmekten çok keyif alırım. Her hafta bir gün halı saha maçına giderim. Havanın güzel olduğu anları yürüyüş yaparak veya sahile giderek değerlendirmeye çalışırım. Son zamanlarda da senaryo yazmayı öğrenmeye başladım. Henüz geliştirmeye çalışıyorum aslında. Bununla ilgili araştırmalar yapıp denemeler yazıyorum. Kendime yeni şeyler katmayı seviyorum.
Sosyal medya ile aranız nasıl? Gelen yorumları ne kadar dikkate alırsınız?
Güncel her şeyi takip etmeye ve sosyal medyayı aktif kullanmaya çalışıyorum. Gelen yorumları da içeriğine göre değerlendiriyorum. Bu zamana kadar hiç kötü bir yorumla karşılaşmadım ama daha önce de belirttiğim gibi yapıcı eleştiriler her zaman işime yarar.
Sizi mesleğinize bağlayan, enerjinizi yükseltip, motivasyonunuzu artıran mottonuzu sorsak..
Hayatım boyunca en istemeyeceğim şeylerden biri monotonluktu ve oyunculuk beni bundan hep uzak tuttu. Her projede farklı bir hikayede yer almak, her defasında farklı bir karakteri anlamaya çalışıp hikayeyi onun gözünden yaşamak, bunun bir sınırının olmayışı ve meslek hayatım devam ettiği sürece bunu yapacağımı bilmek beni oyunculuğa bağlayan en büyük sebeplerden biri oldu. Kendini sürekli geliştirmek zorunda hissetmek, öğrenmenin bir sınırının olmadığını görmek, herhangi bir projeden geri dönüş beklerken yaşanan heyecan gibi durumları da söyleyebilirim. Sadece kendine güvenip sabırlı olmak gerekir. Mottom da monoton olma ve sürekli yeni bir şeyler öğren.