2019 Toronto Film Festivali’nin Keşif bölümünde dünya prömiyerini yapan Deux/İkimiz, daha önce adını hiç duymadığımız İtalyan bir yönetmenin imzasını taşıyor; Filippo Meneghetti. Pandemi nedeniyle kısmen online gösterimlerle gerçekleştirilen 39. İstanbul Film Festivali’nin haziran seçkisinde izlediğimiz filmin, gerek sinemasal dili, gerek coğrafya tanımayan teması ve de parmak ısırtan oyunculuklarıyla önümüzdeki günlerde başka mecralarda da karşımıza çıkacağını umuyorum.
Nina (Barbara Sukowa) ve Madeline (Martine Chevallier) karşılıklı apartmanlarda oturan, ileri yaşlardaki iki kadındır. Ama aralarındaki ilişki karşı kapı komşuluğundan çok ötedir. Uzun yıllardır birbirlerine âşık olan bu iki kadının birlikteliği, kocasının vefatının ardından çocuklarından halen çekinen Madeline’nin -ve aslında toplumsal baskının bireysel hayatlara yansımasını- tereddüttünü bir gölge gibi üzerinde taşır. Nina artık beraber olmak, “kendileri olmak” için önlerindeki maddi manevi her türlü engeli aşabileceklerine inanırken, Madeline ona olan tüm sevgisine rağmen bir türlü harekete geçemez; sanki alacağı kararla çocuklarını da ilelebet kaybetme korkusunu yaşar. Ve öyle bir an gelir ki artık olan ya da olacak olanın hiçbir önemi kalmaz. Nina için tek gerçek, sevdiği kadını sistemin ve çocuklarının elinden kurtarmak olur…
Queer sineması içinde değerlendirebileceğimiz film, yaşları kaç olursa olsun özgürlükleri toplumsal ve çevresel ahlaki normlar tarafından kelepçelenen iki kadının, gizli tutmak zorunda kaldıkları ilişkisini, dahası uzun yıllara yayılan aşkını, incelikli biçimde merkeze koyuyor. Nina ve Madeline’nin birbirlerine olan sevgisi, bakışlarından ayak parmaklarına süzülürcesine akıyor adeta. Yönetmen Meneghetti, iki deneyimli kadın oyuncusunun beden dilini, filmin finaline dek bir anlatım aracına dönüştürmekten çekinmiyor. Zira sürprizbozan (spoiler) vermek istemesek de, filmin ikinci yarısında Madeline’nin başına gelen talihsizlik çiftin kaderini de etkilerken, Mado’nun haspolduğu sessizlikte beden ile oynamak, hatta salt mimikler, bakışlar üzerinden tüm bir sahneyi seyirciye aktarmak mümkün oluyor. Rosa Luxemburg (1986) ile hafızalarımıza kazınan ödüllü Alman oyuncu Barbara Sukowa bir yanda, diğer yanda sadece sinema ve televizyonda değil Fransız tiyatrosunda da parmakla gösterilen isimlerinden olan Martine Chevallier, yönetmen Meneghetti’nin ilk uzun metraj filminde en büyük şansı oluyor kanımca.
Festivalin Youtube kanalında Barbara Sukowa ile yapılan röportajda, deneyimli oyuncu yönetmen Meneghetti’nin kendisine senaryo ile geldiğinde çok heyecanlandığını dile getiriyor ve “Ama biraz da endişelenmedim de değil, çünkü o senaryodan her şey çıkabilirdi, konu çok başka yerlere gidebilirdi. Ama yönetmen tam da olması gerektiği gibi çekti.” sözleriyle aslında filmi baştan aşağıya da tarif ediyor. Meneghetti’nin Malysone Bovorasmy ile beraber kaleme aldığı senaryo, ahlaki boyuttaki tartışmayı sadece Madeline’nin ailesi üzerine yıkmıyor. Nina hastane, hemşire hatta hastabakıcı gibi otoriteler karşısında da eli kolu bağlı kalıyor; sevdiği kadını görebilmek için resmi algıda “bir aile dostundan” öteye gidemiyor. Özellikle Onur Haftası çerçevesinde tartışılan eşcinsel evliliklere yasal çerçeve (ki bizde henüz LGBT+ bireylere hoşgörü dahi yok, değil evlilik!) belki de bireyin en çok otorite karşısında ihtiyaç duyduğu bir dayanak olarak biçimleniyor; öte yandan İkimiz filminde bu dayanak Nina’nın önüne bir duvar, bir set gibi çekiliyor.
Yazımızın başına dönecek olursak, Koronavirüs tehlikesinden önce Eylül 2019’dan itibaren çeşitli festivallerde gösterilen İkimiz (Duex) filminin ülkemizdeki yolculuğu da tek bir online gösterimle sınırlı kalmayacak, muhtemelen çok daha uzun soluklu olacaktır. Her nerede rastlarsanız yakalayıp, seyretmeniz dileği ile.
Sağlıkla ve sinemayla kalın!
twitter.com/duygukocabayli