Mucize Doktor’un başarısı ardından Hekimoğlu’nun yükselişi, Türkiye’de “medikal drama furyası mı başlıyor” sorusunu akıllara getiriyor. Dünyada onlarca örneği bulunan hastaneli, doktorlu, beyaz önlüklü dizileri neden popülerleşti şöyle bir dönüp bakalım istiyorum. Öncelikle hatırlatmakta fayda var, Mucize Doktor 40 share’ı bulan izlenme payı ile sezonun en çok izlenen dizisi. Üstelik Muhteşem Yüzyıl’ın yalnız Şehzade Mustafa’nın öldürüldüğü bölümde yakaladığı bu izlenme payını hemen hemen her hafta alarak başarısını da sürdürüyor. İzleyici, ardından başlayan Hekimoğlu’na da şans vermiş görünüyor. Peki neden bu dizileri izliyoruz, farkları, vaatleri ne?

Türk Dizisi Klişelerine Fark Atan Episodik Tür

Öncelikle Türkiye case’ine ayrı bir parantez açmak gerek, Türkiye’de bu popülerliğin dünyadaki medikal trendlerden farklı bir gereği var. Episodik özellikli, her bölümün konuk oyuncular ve bölümlük olaylarla renklendiği diziler “Türk dizisi” klişesine aykırı. Bence bu ülkemizdeki başarının bir sebebi, zira aynı hikayenin bin bir entrikayla sündürüldüğü iki saat süren dizilerden sıkıldık. Ayrıca ailece izlenebilecek ve izleyicinin zekasıyla alay etmeyen ender dizilerden oldukları için de ayrıca kıymetli ve istisnalar. Medikal dramaların başrolünde ilginç ve farklı karakterler var gibi görünse de aslında insanoğlunun bedeni dizilerin ana karakteri. Anatomimizin, bedenin sırlarının deşildiği ve bedenin yarattığı sürprizlerle insan zekasını sınadığı hikayeler izleyiciye kendi bedenini tanımak için fırsat veriyor.

Beden Bir Muharebe Alanı

Eski örneklere baktığımızda böyle olmasa da, 2000’ler itibarıyla diğer tüm kahramanlar hikayelerinde gördüğümüz gibi medikal dizilerde de kahramanlar lekeleniyor. Son yıllardaki medikal dramalarda, zeka olarak deha düzeyinde ama problemleri bulunan karakterlerin seçilmesi tesadüf değil. Bir sıfır yenik başlanan, kendi bedeni ile ilk raundu kaybetmiş bir kahramanın ikinci raundu alma çabasını izliyoruz bölümlerde. Kendi bedeni, yenilinen savaşın muharebe alanı olarak her an karşımızda ve biz izleyici olarak, her hastada savaşı yeniden denemesi için doktorun elinden tutarak hikayeye dahil oluyoruz. Bingo! Neredeyse her savaş zaferle sonuçlanıyor, hastalar iyileşiyor ama yine de izlemeye devam ediyoruz, çünkü yenilen ilk gol tüm ihtişamı ile hala karşımızda. Gregory House’un vicodin bağımlılığının nedeni topallayan bacağının acısı mı yoksa bu yenilgiyi unutma, beyni uyuşturma çabası mı bu yüzden hiç bilemeyeceğiz.

Sürprizleri Özlüyoruz

Medikal dramaların klasik Türkiye dizilerinden büyük bir farkı daha var ve popülerite kazanmasının bir diğer sebebi de bence bu. Genellikle dizilerimizde entrika, seyirciyle paylaşılan bir sır üzerinden kurulur. Karakterlerin bu sırrı öğrenip öğrenemeyeceği üzerinden seyirci gerilir. Örneğin Bihter ile Behlül sevgilidir, izleyici bunu bilir, Adnan ve Nihal’in bu sırrı öğrenmesi gerilim unsurudur. Oysa medikal dramaların sırrı hem karakterler hem de seyirci için sırdır. Seyirci de karakterle beraber sırra vakıf olur: “Hasta neden hasta?” bir enfeksiyon veya bakteri, genetik bir rahatsızlık veya akut bir semptom… Neyin önemli olup olmadığını izleyici de doktor da bilmez. İzleyici doktorun cephesinde ve sorunu çözmek için kafa yormaktadır, müttefikine tam bir güvenle. İzleyici deneyiminde ekran karşısındakine de aktif rol veren, onun da tahminler yürütmesine imkan tanıyan bu düzen izleyici için çekicidir. Bana göre sürprizleri özleyen ve entrikalar içinde boğulan izleyici için pasif konumdan bir tür aktiviteye transfer olmak dizilerin tutmasının sebeplerinden biri.

Beyaz önlüklü prens ve prenseslerimizin özel hayatlarındaki çalkantılar, hayatlarındaki yaralar da elbette izleyici için çekici. Ancak bahşettiğim gibi bu öğelerin varlığının “aşk” veya “aile” temalarından ziyade mükemmel olmayan ana karaktere hizmet ettiği kanaatindeyim. Bu nedenle o kısma şimdi girmiyorum. Gelin biraz da bu türün tarihine hızla göz atalım.

Medikal Dramaların Tarihine Bir Bakalım mı?

Dünyada medikal dramaların başlangıcı 50’li yıllara tekabül ediyor. CBS’in City Hospital’ının ardından Medic (NBC), Dr. Kildare (NBC) geliyor. Hatta Medic’te gerçek doktorların, hasta ve hemşirelerin yer aldığını da not düşmeliyim.  Seksenlerde Hill Street Blues, doksanlarda E.R. , Chicago Hope gibi diziler 2000’lerde ise Grey’s Anatomy, House M.D., Scrubs ,The Good Doktor, Code Black ve diğerleri. Türkiye’ye döndüğümüzde televizyonun da geç gelmesi ve özel televizyonların 90’larda kurulmaya başlaması sebebiyle örnekler çok daha yeni. Medikal drama olarak sayılabilir mi emin değilim ama bolca hastane sahnesi ile televizyonlarımıza bu türün kapılarını açan ilk iş sanırım 1987 yapımı Kavanozdaki Adam. Faik Baysal’ın tiyatro metninden uyarlanan dizinin ardından 1989 yapımı Doktorlar dizisini saymamız gerek. 1989’daki Hızır Acil Servis seriyi sürdürürken 1993’te atv ekranlarına gelen Hastane ilk hatırlanan dizilerden biri oluyor. Zeki Alasya ve Metin Akpınarlı dizi 3 sezon sürmesi ile bugün bile hala akıllarda. 2002 yılında Hastayım Doktor, 2006’da Doktorlar, devamında ise Merhaba Hayat, Sen de Gitme, Acil Servis, Hayat Yolunda, Derman ve Türkan gibi örnekler geliyor. Geçtiğimiz sezonlarda yayınlanan Kalp Atışı ve bugün hala ekranda olan Mucize Doktor ve Hekimoğlu ise son medikal diziler.

Özellikle bu sezonki başarıdan sonra seneye ekranda daha çok uyarlama ve medikal drama göreceğimizi de şimdiden müjdeleyeyim. Yolları şimdiden açık olsun…

İzlemek isteyenler için House MD uyarlaması Hekimoğlu her Salı Kanal D’de.

The Good Doctor uyarlaması Mucize Doktor ise her Perşembe Fox TV’de sizlerle.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldum. atv haber merkezi’nde ve Radyo Marmara’da yaptığım stajlarla deneyim kazandım. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda “Eleştirel haber okuryazarlığı” eğitimi, İstanbul Film Akademi’de Filmlerle Psikoloji Sinematerapi Atölyesi ve Gümüşlük Akademi’de Ümit Ünal’la Senaryo Bakışı atölyelerine katıldım. One Dergi’de başlayan yazın kariyerime Televizyon Gazetesi.com’da ve Dipnot.tv’de muhabir, yazar ve editör olarak devam ettim. 2008 yılından bu yana televizyon üzerine yazılar yazıyor ve röportajlar gerçekleştiriyorum. Süre zarfında 2. ve 3. Antalya Televizyon Ödülleri’nde “önjüri üyesi” sıfatıyla görev üstlendim. 4 yıl boyunca Dipnot Tablet Dergi’de okurla buluştum, şimdilerde Cine Dergi’de yazı ve röportajlarımla yer almaya devam ediyorum. Kariyerimin bir diğer ayağı olan e-ticaret alanında sektörün lider şirketlerinden birinde 3 seneyi aşkın süre Editör ve Pazarlama İletişim Uzmanı olarak çalıştım. 2016 yılında atv ekranlarına gelen Kaçın Kurası adlı dizinin senaryo ekibinde yer aldım, dizi ve film senaryoları yazmaya devam ediyorum. Gizem Kaboğlu yazıları www.gizemkaboglu.com adresinde arşivlenmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.