Yerli korku filmleri hız kesmeden devam ediyor. Korku kendine has yönetmenlerini yaratırken filmler de seri olmaya doğru yol alıyor. Belki de bu senenin rekorunu elinde bulunduracak olan (Şeytan-Racim 2: İfrit, Üç Harfliler 2: Hablis ve yeni çekeceği Cin Kuyusu) Murat Toktamışoğlu’yla sektöre ve filmlere ilişkin konuştuk.

Sinemamızda son birkaç yıldır iyiden iyiye korku filmi patlaması yaşanıyor, bunun sebebi ne olabilir sizce? Siz bu durumdan memnun musunuz, seyirci bıkabilir diye bir çekinceniz var mı?

Son birkaç yıldır korku filmi patlaması yaşanmasının nedeni bence insanların korku filmi çekimi ve yapımını kolay ve ucuz olarak görmelerinden kaynaklanıyor. Bir cin veya büyü hikayesi düşünür başına da gerçek olaydan alınmadır yazarız bir evin içinde veya az bir mekanda da ucuza çekeriz, nasılsa ünlü oyuncu kullanmaya da gerek yok diye düşünerek çekilen çok korku filmi var. Ancak yanılıyorlar. Korku filmi tür olarak diğer türlerden çekmesi ve yazması daha zor olan bir türdür. Özel ışık gerektirir, iyi oyunculuk gerektirir, sağlam senaryo gerektirir. Bu artıştan memnun olup olmamam önemli değil nihayetinde ben sektörde bir yapımcı ve yönetmen olarak yer alıyorum. Kimsenin proje üretmesine vizyona girmesine karşı çıkma gibi bir hakkım yok. Seyirci türden bıkmaz ancak kaliteli yapımlarla kalitesizleri, yenilik getiren senaryo ve çekimlerle getirmeyenleri eleyerek doğal yoldan bir eleme yapar. Seyircinin talebine göre ve seçimine göre tür kendine yol çizecektir. Dileğim sadece bu işin Cin, Kuran Büyü çerçevesinde kalmamasıdır. Ona da seyircinin tercihi karar verecektir. Kısaca doğal seleksiyon ile kaliteli yapımlar öne çıkacaktır.

Kişisel olarak sizin korku türüyle bu kadar ilgili olma sebebiniz nedir?

Özel bir ilgim yok aksine ben korktuğum için çok korku filmi mecbur olmadıkça seyretmiyorum. Ancak yapım ve yönetimini üstlendiğim filmlerimin çoğu korku türüne denk geldi. Bunda da yapımcıların talebi etkili oldu diyebilirim. Bir komedi, bir aksiyon filmi de arada yaptım. Hazırda bir drama ve bir komedi projem bekliyor bunlar için yapımcı bulabilirsem senaryolarım hazır.

Korku, seri olmaya yatkın bir tür. Bir film tutarsa mutlaka ikincisi de geliyor. İsim, devam filmi gibi olmasına rağmen kahramanlar ve konu tamamen farklı oluyor ama yine de seri mantığında devam ediyor. Bunun sebebiyle ilgili fikirlerinizi paylaşır mısınız?

Haklısınız ülkemizdeki korku filmlerinin devamlarında sadece isimler aynı oluyor bir de tabi ki konu. Bunun nedeni temeli Kuran, büyü ve Cin’in oluşturması. Sonuçta yaşanan olaylar bir kişi veya bir ailenin veya bir grubun başından geçiyor ve finale ulaşıyor. Böylece devam filminde aynı oyuncu ve karakterleri oynatma şansınız olmuyor çünkü hikaye bitmiş oluyor. Kahraman ya ölüyor ya kurtuluyor. Seri olarak devam eden bir cin veya büyü olayı yok aynı kişinin başına gelen farklı seri konular da olmadığı için bu bir zorunluluk. Ancak tek devam eden şey Cinler. Ben Şeytan-ı Racim 2’de ana karakter bakırcı Mehmet kılığındaki iblisi devam ettirmeye çalıştım. Seri katil, polisiye gibi konularda bir ana kahraman üstünden devam filmi yapabilirisiniz ancak cinli büyülü filmlerde bu mümkün değil. Örneğin Musallat 1’de neyi devam ettirebilirdik? Siccin 1’in ardından ne devam ederdi? Dabbe serisi de her seferinde farklı kahramanlar ve alt başlıkla ilerliyor. Yabancı korku sinemasında da genelde benzer bir durum söz konusu. Belki bir cinci hocayı, büyücüyü veya ana kötü karakteri konu alan bir film çeksek devamı o zaman mümkün olacaktır.

Korku filmi oyuncusu genelde isimsiz oyunculardan seçiliyor. Bunun sebebi etkiyi arttırmak mı? Bir de korku filmi için oyuncu seçerken neye önem veriyorsunuz? Karakterli yüzler mi arıyorsunuz?

Kesinlikle. Bilinen yüze sahip oyuncu seyircide oynadığı dizi veya programlardaki karakteriyle istenen etkiyi yapmayacaktır. Bu nedenle yüzü bilinmeyen iyi oyuncular korku filmlerinde tercih nedenidir. Karaktere uygun karakteristik yüz hatları ve oyunculuk yeteneği benim için önemli. Gerçekçi oynaması önemli ancak bazen bütçesel nedenlerle istediğimiz kalitede oyuncularla çalışamıyoruz bu da filmin inandırıcılığını ve kalitesini olumsuz etkiliyor.

Üç Harfliler Marid ve Şeytani Racim’de senarist olarak imzanız var ama son filmlerinizi siz çekmeye karar verdiniz, bu kararı verme sebebiniz nedir? Bu tür filmlerin senarist ve yönetmeni genelde aynı isim oluyor zaten…

Ben yazarken sahneleri kafamda canlandırarak yazıyorum. İstediğim etkiyi yaratabilmek için de yönetmen koltuğunda oturmam gerekti. O zaman yazılan şeyi hayata geçirmek daha kolay. Kendi yazdığım senaryonun içine yönetmen olarak daha iyi girebiliyorum. Bence de korku filmlerinde bir şekilde yönetmenin senaryoya dahil olması önemli.

Çok kısa aralıklarla film çektiniz ve vizyona sokuyorsunuz. Hatta önümüzdeki günlerde de bir korkuya başlıyorsunuz. Genelde senaryoların kaynağı cin oluyor. Fantastik bir tarafı da var elbet filmlerin ama cinlerden bu kadar fazla öykü yaratmayı nasıl başarıyorsunuz?

Üt üste 3 film gibi olacak ancak vizyonları bu kadar yakın düşünülmüyordu. Şeytan-ı Racim 2 Haziran ayında girdi 3 Harfliler 2 Hablis ağustosta girecek. Şeytan-ı Racim’in vizyona girmesi sarktığı için yaşandı bu durum. Normalde bir yönetmenin yılda en fazla 2 film çekmesi gerektiğine inanıyorum. Beslendiğim kaynak Anadolu. Bugün gidin herhangi bir kahveye size onlarca cin hikayesi anlatırlar. Şehirli insan da çok uzak değil sonuçta köken Anadolu. Senaryo bir matematik işi. Ana çatıyı bildikten sonra öyküyü kurgulamak kolay. En zoru öyküyü bulmak. Bir de son zamanlarda çok korku filmi çekildiği için korku sahnelerinde yaratıcılık ve yenilik gerekiyor yoksa tekrara düşüyorsunuz. Onun için de epey düşünmek gerekiyor. Ben genelde çevremdeki insanların nelerden korktuğuna dikkat ederek ve en önemlisi kendimin korktuğu şeylere göre hikaye oluşturmaya çalışıyorum. İnsanlardan duyduğumuz gerçek yaşandığı söylenen hikayeler de önemli bir kaynak oluşturuyor. Hayal gücünüzü ne kadar beslerseniz o kadar çok konu bulabilirsiniz.

Korku bir anlamda da iyi bir şeye hizmet ediyor çünkü diğer türlerde çok hakimiyetimiz yok ve görsel efektlerin kullanıldığı tek alan korku. Sizin tercihiniz ne oluyor bu anlamda? Daha çok makyaj mı, efekt mi?

Ben efektle ilerlemeye çalışıyorum. Makyaj hazırlığı silinmesi ve devamlılığı zor olan bir şey. Makyaj üstü efektte uyguluyoruz. Makyajı yapamayacağı birçok şeyi efektle yapabiliyorsunuz. Ancak korku filminde makyaj da önemli bir kalem.

Cinlerin genelde kadınlara musallat olma meselesi nedir, Kadının karmaşıklığından da mı ilham alınıyor?

Bu toplumsal bakışın bir yansıması. Erkeklere de Musallat oluyor da çoğunluk kadınlarda. Kadınların duygusal zekası erkeklerden daha yüksek olduğu için algıları ve frekansları da buna izin veriyor bence. Kadın karaktere musallat olunması bence filmlerin etkisini ve inandırıcılığını artıran bir unsur o nedenle çoğunlukla kurban kadın oluyor.

Biraz Üç harfliler 2’den bahsedebilir misiniz? Seyirciyi bekleyen en büyük korku nedir mesela?

En büyük korku hepimizin başına gelebilecek olması. Gerçekçi bir film oldu. Gerçek olaydan esinlenmedik ancak gerçekte yaşanmış olayları filmde kullandık. Filmi izleyen kişilerin evde en ufak bir seste bile ürkeceklerini garanti ediyorum. Film bir ailenin başına gelen korkunç bir musallat olayını anlatıyor. Her şeyin geçeceğini düşünürken hayatlar altüst oluyor. Görülen kabuslar, musallat olanlar ve çaresizlik. Film hikayesi ve oyunculukları ile seyirciyi korkutacak ve rahatsız edecek. Film sonrası evlerine gidenler filmde yaşanan şeylerle yüz yüze gelebilirler. Sürpriz finalini tahmin etmek de oldukça zor. Finaliyle de devam karakterlerine kapı açtık. Film iki kız kardeşin hikayesini geriye dönüşlerle anlatıyor. Bir aile faciası. Kendi kendine çıkan yangınlar, kefenli ölü, mezar, kabuslar ve efsuncularla üç harflilerin neler yapabileceğini gösteren bir film.

Korku izleyicisi 15-25 arası gençlerden oluşuyor genelde ve başka bir beklentileri olmadan sadece korku izliyorlar. Bu anlamda da korkunun büyük bir macera içerdiğini söyleyebilir miyiz?

Aynen. Seyircimizin çoğunluğu sinamatografiye çekimlere renk ve oyunculuğa maalesef bakmıyor. En azından gişedeki sonuçlar bunu söylüyor. Hikaye karakterlerden çok korku önemli onlar için. Ani ses ve efektlerden bıktık diyorlar ancak yine de korkuyorlar. Zaten ani ve beklenmedik şey korkutur insanı, diğer unsurlar gerer sadece. Yine mi Cin yine mi Kuran diyorlar ama farklı konulu film çekilse gitmiyorlar. GEN psikopat katil anlatan filmdi düşük bir gişe yaptı. Ne derlerse desinler Cin, Büyü ve Kuran en büyük korku kaynağımız. Korku filmine korkmak için giden gençleri de her geçen gün bu kadar çok arzın olduğu ortamda korkutmak daha da zorlaşıyor. Senaryolarda ve çekimlerde yenlikler yapmak yeni fikirler bulmak zorundasınız. Bu da türü riskli hale getiriyor.

Korku senaryolarıyla ilgili ne tür araştırmalar yapıyorsunuz, nasıl ulaşıyorsunuz öykülere, gerçek olaylardan esinlenilmiştir durumunun tüm korkulara sinmesinin nedeni nedir?

Köylere gidince veya kahvelerde veya kadınlara sorun herkesin bir hikayesi var. Bunlardan yola çıkarak senaryo yazmak kolay oluyor tabi. Gazete haberleri, internette anlatılan hikayeler, forumlarda yazılan öyküler de benzer konuları içerdiği için yönlendirici oluyor. Gerçek olay yazılınca insanlar psikolojik olarak daha fazla inanma eğilimindeler ancak son zamanlarda bu da geri tepmeye başladı. Gerçek olsa bile yazmamak daha doğru çünkü reklam olduğunu düşünüyorlar.

Bu tür paranormal olayların şehirde geçmesi yerine köy gibi yerlerde geçmesi sizlerin işini daha kolaylaştırıyor gibi…

Şehirde geçenlerde nedense inandırıcılık daha düşük. Herhalde insanlar şehirde cinlere çok inanmıyor ama köylük yerlerde olunca daha gerçekçi olduğu algısı var. 3 Harfliler 2 Hablis şehirde geçiyor köy yerine, ama inandırıcı oldu. Bir de köyde çalışmak mekanın tekliği açısından çekimleri kolaylaştıran bir şey tüm mekanlar aynı dairenin içinde yer alıyor.

Yeni başladığınız / başlayacağınız korku filminin konusu nedir?

Üç Harfliler 2 Hablis sonrası Cin Kuyusu diye köyde geçen bir filme başlıyorum. Cinler’in intikamından bahsedeceğim. Çocuk sahibi olmak isteyen evlatlıkları olan bir çiftin bir köyde yaşadıklarını anlatacak film. Oldukça kanlı bir film olacak.

Bir de korku çeken yönetmenler aynı isimler olmasına rağmen, seyirci nezdinde filmler öne çıkıyor. Türkiye’de yönetmen sinemasının varlığından söz etmek hala imkansız diyebilir miyiz?

Bence bu yavaş yavaş değişiyor. Korku sinemasında bence Alper Mestçi kendi özel seyircisine sahip ve fark yaratan filmlere imza atıyor. Gerek sinematografisi gerek hikayeleri ve konularıyla her zaman merak yaratan bir isim. Ayrıca Hasan Karacadağ’ın da özel bir seyirci kitlesi ve dili var. Bakalım üçüncü isim kim olacak?

Yerli yabancı izlediğiniz korku filmleri nedir ve takip ettiğiniz yönetmenler kimlerdir?

Çok korku filmi seyretmiyorum. Çünkü korkuyorum. Bir de ister istemez bilinçaltında sahneler aklınıza yer edebiliyor ve işinizi etkiliyor. Sam Raimi, Night M. S., Guillermo Del Toro, James Wan diyebilirim.

Son olarak bize neler söylemek istersiniz?

Türk sinemasında üretimin artması güzel. Kalitenin de paralel yükseleceğine inanıyorum. Seyircinin korku türü içinde cin ve büyülerin dışındaki konuları da talep etmesini arzu ederim. Gen gibi birkaç film daha yazmak ve çekmek isterim. Artık Türk sinemasında komedi ve dramın yanında korku türü de kendini ispatladı. Seyirciden tek isteğim önyargılardan sıyrılıp sinemaya gitmeleri izledikten sonra eleştiri ve yorumlarını yapmaları. Bir filmi izlemeden başkasının görüşleri veya kulaktan dolma şeylerle yargılamamaları. Yapıcı her türlü eleştiri senarist ve yönetmenlere yol gösterecektir.

 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.