Bu milletin bebekleri avuçlarının içinde gelincik dövmesiyle doğar. İlkokul çağından, 80 yaşına kadar kadınını erkeğini şehit vermeye alışmış bir ulusun hikayesi Sarıkamış Çocukları. Tabii ki bu filmi kaçırmayın…

Bir hayal dünyasında yaşıyoruz. AB’ye girmek, onun standartlarına uymak için kokoreçi yasaklıyoruz ama tarih boyunca verdiğimiz ve hala vermekte olduğumuz şehitlerin amaç ve duyarlılıklarını hiç önemsemiyoruz, bakmıyoruz. Sanki geçmişte olanlar veya şu an olmakta olan trajediler bize çok uzak. Bu milletin duygusal kopukluğunun sebebi nedir? Ben burada Türk sinemasını da çok suçlu buluyorum. Sinema günümüzde artık sadece eğlence aracı veya sanat değil. Millet olma unsurlarını vatandaşa hatırlatan, öğreten bir enstrüman. Hatta öyle önemli bir enstrüman ki bütün süper güçler sinemayı kullanıp hem kendi tarihlerini hem de bizlerinkini tekrar yazıyor. Bizim sinemamızın pasifliği yüzünden kendimizi anlatamadığımız gibi bir de onların propagandasının kurbanı olup kendi kimliğimizden uzaklaşıyoruz. Bu hafta vizyona giren Sarıkamış Çocukları, konusu itibarıyla çöldeki vaha gibi. Sarıkamış felaketinden yola çıkan film yaşanan büyük trajedinin bambaşka yönlerine bakıyor. Bu beni hep düşündürmüştür; 1914’te Sarıkamış’ta 90 bin şehit vermişiz hemen ardından 1915-1916 yıllarında Çanakkale zaferini kazanmışız. Millet olarak bu iki olaya nasıl da farklı tepkiler veriyoruz. Tabii Çanakkale bir zafer ve onu anmak doğal olarak coşku veriyor insana ama 90 bin evladımızın bayrak uğruna can verdiği Sarıkamış bu kadar unutulur mu? Bu hafıza kaybı o 90 bin evladın vatan sevgisine saygısızlık değil mi? İşte bu hafta vizyona giren Sarıkamış Çocukları sizleri bu tür düşüncelere itecek. Konusunu kısaca anlatalım. 1915’teki Sarıkamış Harekatı’nın üzerinden yıllar geçmiştir, o savaşta yer almış Rus askeri Sergey, donarak ölmüş bir Türk çocuğun üzerindeki özel eşyalarını herkesten gizli alıp yıllar boyunca saklamıştır. Torunu Alina’ya, ölmeden önce bu eşyaları hatıra olarak verir. Tarih bölümünde okuyan Alina, Türkiye’ye değişim öğrencisi olarak geldiğinde hocası Vahdet’in Sarıkamış’la ilgili araştırma yapacağını öğrenir ve kendisinde bulunan eşyalardan bahseder. Tesadüf eseri o sırada bir açık artırmada Sarıkamış’ta yaşamış çocuklardan kalan başka bazı eşyalar satışa çıkmıştır. Alina’daki eşyalarla, Esker adlı gencin ninesinden aldığı eşyaların aynı kişiye, Esker’in ninesi olan Seher’in o zamanlar sevdiği adam olan Mehmet’e ait olduğu anlaşılacak, Alina ve Esker bütün bu anıları Seher’e ulaştırmak için birlikte yola düşecektir. Geri dönüşlerle şehit çocuklarımızın nasıl şehit olduğunu izlemeye yürek dayanmıyor. Ama o albayrak için beyaz kara düşen minik vücutlara bunu borçluyuz. Bu millet artık kendini tanımalı, hatırlamalı. Bakın Sarıkamış bize zorla kabul ettirilmeye çelışılan Ermeni soykırımı yalanının şifresidir. Sarıkamış’ta Ruslar’ın yanında iki tümen Ermeni birliği vardır. O dönemde ve sonrasında yaşananlar Ermeni Tehciri’nin sebepleridir. Bu filmi seyretmek sadece şehit çocuklarımıza saygı göstermek değildir. Günümüzde yaşananların daha iyi algılanmasını da sağlayabilir. Gazetelerden takip ediyorsunuz, The Ottoman Lieutenant adlı bir film ABD Türk ortak yapımı olarak çekildi. Ermeni diasporası bu filmin gösteriminin engellenmesi için elinden geleni yapıyor. İlk önce boykot açıklamaları yapıldı, yetmedi sinema salonlarının önünde filme gitmek isteyenler engellendi. Üstelik Amerika Ermeni Ulusal Komitesi’nin boykot davetine Amerika Yunan Konseyi de destek verdi. Halbuki film bir aşk filmi ama o dönemde Van’da geçiyor. Haluk Bilginer ve Selçuk Yöntem Türk oyuncular olarak yardımcı rollerde yer alıyor. Böyle tamamıyla barışçı bir bakış açısıyla çekilen bir film bile güya demokrasinin beşiği ABD’de nelere maruz kalıyor. Peki biz ne yapıyoruz? Biz kendi hikayelerimizi çekmekten ve seyretmekten bile aciziz. Filmi iyidir, kötüdür hiç bir şey demedim dikkat ederseniz. Ne oyunculardan bahsettim ne yönetmenden. Çünkü bazı filmleri seyretmek sinemaya gitmekten daha fazlasıdır. Bu böyle bir film.

 

FİLMİN KÜNYESİ
Yönetmen: Mutlu Karadoğan, Can Ulkay
Senarist: Baykut Badem, Ozan Ağaç
Oynayanlar: Burç Kümbetlioğlu, Sılay Ünal, Kayhan Yıldızoğlu, Tanju Tuncel, Altan Erkekli

Yapım: 2017, Türkiye

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.