Bir korkak bile beyazperdede kahraman olabilir
Serdar Akbıyık
Dönem filmleri ve biyografik filmler konu edindikleri insanı yüceltme eğilimindedirler. Bunu bir çok kez gördük. 12 dalda Oscar’a aday olan Kralın Konuşması – King Speech bunların en çarpıcı olanlarından. Herkes İngiltere saltanatında Kral Edward’ın Amerikalı bir kadına aşkı yüzünden tahtı terk ettiğini bilir. Ama onun yerine geçen Bertie lakaplı 6. George’un hakkında çok az şey bilinir. Çoğumuz hiç bir şey bilmez. Halbuki İngiltere onun liderliğinde 2. Dünya Savaşına girdi. King Speech 6. George’un kişisel dramına göz atıyor. Kekeme olan kralın ülkeye hitap etmek için çektiği zorluklar, küçüklükten itibaren kral ailesine mensup olmanın getirdiği baskılar ve yaşam biçimi başarılı bir şekilde anlatılıyor. Filmin yönetmeni 2. Elizabeth’in hayatını dizi yapan ve ünlü menejer Brian Clough’un hayatını anlattığı The Damned United filmini çeken Tom Hooper. Yani biyografik filmlerde tecrübesi olan bir yönetmen. Oyuncu kadrosu ise muhteşem. Bertie rolünde Colin Firth, Kraliçe Elizabeht rolünde Helena Bonham Carter, kralın konuşma terapistini canlandıran Geoffrey Rush ve tahttan çekilen Edwart rolündeyse Guy Pearce oynuyor. Kadro o kadar başarılı ki neredeyse hepsi Oscar adayı oldu. Yönetmen Tom hooper, Colin Firth, Helena Bonham Carter ve Geoffrey Rush Oscar için yarışacaklar. Colin Firth çok zor bir rolü üstleniyor. Bertie yani 6. George baskı altında kalmış kendine güvein olmayan ve bu güvensizlik sebebiyle de kekeme olmuş bir kaybeden. Zaten karakterin ilginçliği de buradan geliyor. Hep kardeşinin gölgesinde kalmış bir adam. Ağbisi ingiltere’nin kralı olacağı için herkesin gözü ağabeyin üstünde. Hatta onlara bakan dadı bile Bertie’yi ciddiye almıyor. Bazen onla aylarca konuşmuyor, yalancı sevgisini kral olacak ağabeye yönlendiriyor. Bütün bu sıkıntılı hayatın içinde Bertie’nin büyük bir şansı var. Karısı Elizabeth zayıf kişilikli Bertie’nin arkasında bir dağ gibi duruyor. Elizabeth’i oynayan Helena Bonham Carter eşini destekleyen ama onu baskın kişiliğiyle ezmeyen karakteri muhteşem yorumluyor. Kralın kekemelik probleminin çözümünde ona yardımcı olan terapist Lounge rolünde Geoffrey Rush artık alışageldik başarılı performanslarından birini daha ortaya koyuyor. Özellikle kralın ona ihtiyacı olduğu ilk zamanlarda bu ilgiyle başetmekte zorlanan terapist, kralı etki altına almaya çalıştığında gördüğü tepkiyle kendine geliyor ve o zaman ancak Bertie’ye saygı duymaya başlıyor. Ve onun eksikliklerini yenecek güce sahip olduğuna inanıp hayat boyu sürecek bir dostluğa adım atıyor. Colin Firth ise performansıyla filmin tam odağına oturuyor. Aslında performansında Bertie’nin kişiliğinin bütün zayıflıklarını ortaya sererken filmin sonuna doğru geçirdiği değişimle canlandırdığı karakteri yüceltiyor. Ve bence Firth’ün en önemli performanslarından biri King Speech. Bu filmi seyrederken Türk sinemasındaki biyografik çalışmalar aklıma geldi. Atatürk’ü nasıl anlatamadığımız. Veda filmini hatırladım. 6. George gibi aslında ezik bir kişilik nasıl bütün dengelerin desteğiyle ayağa kalkıp tarihte bir yer ediniyor ve sinema bunu nasıl süslüyorsa, biz bütün dengelerle savaşıp bu milletin kaderini değiştiren bir lideri anlatamıyoruz. Onlar taştan elmas yaratıyorlar biz elmastan kum bile çıkaramıyoruz. King Speech’in başarısı bu noktada Türk sineması için benim utancımı büyütüyor.