Bu ay vizyona girecek olan New York’ta Beş Minare’nin başrol oyuncusu Mustafa Sandal filmin yönetmeni, senaristi ve oyuncusu Mahsun Kırmızıgül’ün çektiği filmlerdeki başarısıyla hem kendini hem de bir çok insanı şaşkınlığa uğrattığını söyledi…
Mahsun Kırmızıgül sinemamız için anlaşılması zor bir hikayenin başrol oyuncusu. Müzisyen olarak kendini kanıtlayan Kırmızıgül birbiri ardına çektiği üç filmle hem izleyicileri hem de sinemanın duayenlerini şaşkınlığa uğrattı. Bu hafta onun son filmi olan New York’ta Beş Minare vizyona giriyor. Filmde kimler yok ki? Dany Glover ve Gina Gershon gibi yabancı yıldızlar dışında Haluk Bilginer, Engin Altan Düzyatan ve Mustafa Sandal rol alıyor. Buradaki isimlerden bizim en çok ilgimizi tabii ki Mustafa Sandal çekti. Acaba Mahsun Kırmızıgül gibi yeni bir hikayenin başında mı Sandal diye düşündük. Hem New York’ta Beş Minare’yi hem de bundan sonra onu nerede daha fazla göreceğiz, kariyeri müzik ve sinema arasında nasıl paylaşılıcak kendisine sorduk. İşte Mustafa Sandal’ın Star Ajanda’ya özel olarak verdiği röportaj.
New York’ta Beş Minare’nin 1998 yılından beri hep içindeydiniz, Bu hikayenin bize kısaca bu günlere gelişini anlatır mısınız? Projeye nasıl dahil oldunuz?
Bu proje yaklaşık 11 yıldır hayatımızda var. Mahsun bana ilk kez 1997 yılında bu projesini anlatarak birlikte çalışmamızı istedi. Biz bu projeyi Abdullah Oğuza götürdük. Apo üzerinde bir süre çalıştı, sonra olmadı. O arada Sinan Çetin devreye girdi. Mahsun bu projeyi Sinan’a anlattı. Sinan bu hikayeyi çok beğenince yanında çalışan Galip Tekin’e senaryolaştırması için Mahsun’dan hikayeyi anlatmasını istedi. Mahsun kendi hikayesini plan plan diyalogları ile birlikte Galip’e anlattı. Mahsun’nun anlattığı hikaye Galip Tekin’in yazması sonucunda daha çok komedi senaryosuna dönüştü. Hatta o zaman bu filmin komedi olmasına hiç ısınmamıştım, çünkü Mahsun’un anlattığı hikaye daha can alıcıydı. Film o senaryo ile çekilseydi, filmde ‘Binaların tepelerinde şarkı söylemeler, striptiz klupleri, italyan mafyası, kızılderililer, parkta yatan polisler v.b’ gibi çok farklı bir komedi filmi olacaktı. Kısmet işte, çeşitli nedenlerden dolayı bir türlü bu film çekilemedi. Mahsun iki film çektikten sonra hep içinde kalan, kendi hikayesi ve ilk çocuğu olan bu filmi çekmek için harekete geçti. Ama Plato film Mahsun Kırmızıgül’ün hikayesinin de içinde olduğu Galip’in yazmış olduğu senaryoyu noterden Plato filmin üstüne onaylatmıştı. Mahsunun bu filmi çekebilmesi için yapacağı tek şey vardı, Plato filmin Galip Tekin’e harcadığı paraları ödeyerek hikayesini geri almak. Mahsun’da kendi hikayesini geri alamk için Plato filme harcanan paraları ödedi. Mahsun senaryoda kendi haikayesini oluşturan ana iskelete bağlı kalarak, Galip’in yazmış olduğu her şeyi çıkartarak bambaşka bir senaryo ile karşımıza çıktı. Yazılan yeni senaryoda komedi unsuru yoktu. Yeni yazılan senaryo ile New York’ta Beş Minare yeniden start aldı. Mahsun beni tekrardan arayarak filme başlayacağını ve benden yanında yer almamı istedi. 11 yıl sonra beni unutmaması ve beni düşünmesi çok ince bir davranış.
Rolünüzden bahsedebilir misiniz?
Mahsun (Fırat) ile birlikte New York’taki bir suçluyu teslim almaya giden iki polisi canlandırıyoruz. Filmdeki ismim Acar. Daha fazla bilgi vermeyeyim ki, izleyenlere sürpriz olsun. Sinemaseverlerin, filmde çok farklı bir Mustafa Sandal göreceklerini söyleyebilirim.
Filmde polis olmak nasıl bir şey. Role hazırlanırken gözlem yaptınız mı ve ne tür hazırlıklar yaptınız?
Bir kere film çekmenin çok farklı bir havası ve ambiyansı var. Polislerin neler yaşadığını, nelerle karşılaşabildiğini bu ülkede defalarca gördük ve şahit olduk. Film öncesi uzun bir hazırlık dönemi geçirdim. Oynayacağım karaktere bürünmek için uzun gözlemler de yaptım. Bazı sahneler içinde özel dersler aldım.
Mahsun Kırmızıgül çok önemli ve ayrıcalıklı bir isim. Müzisyenken birden onu sinemada gördük. Böyle geçişler hep olur ama üretimler iyi değildir. Ve bir deneme olarak kalır. İnsanlar daha sonra asıl mesleklerinde devam ederler. Halbuki Mahsun bey daha ilk filminde büyük bir başarı yakaladı. İşin garibi ikinci filminde bunu tekrarladı. Şimdide sizin filminiz geliyor. Filmi seyretmedik ama sadece hacmiyle bile önemli bir film olacağı belli. Bunu nasıl yorumlarsınız? Bu çizgi dışı başarı sizce nerden kaynaklanıyor? Sizin de müzisyen olmanız, Mahsun beyin arkadaşı olmanız sebebiyle bu soruyu birçok insandan daha tatmin edici bir şekilde cevaplayacağınızı düşünüyorum.
Söylediklerinize sonuna kadar katılıyorum. Mahsun Kırmızıgül ben dahil birçok insanı şaşırttı. İki filmiyle de kendini fazlasıyla ispatladı. Türkiye’de önemli bir müzisyen olarak anılırken, çok iyi bir yönetmen olarak anılması da bu başarısının en büyük kanıtıdır. İşinde son derece disiplinli ve çalışkan olduğunu söyleyebilirim. Müzisyen kimliği ona duygu ve yetenek anlamında pozitif değerler katmış. New York’ta Beş Minare’yi izlediğinde herkesin bu güzel ekibi ve yetenekli yönetmenini tıpkı diğer filmlerinde olduğu gibi ayakta alkışlayacağından eminim…
Yurt dışında çekimler yaptınız, Dany Glover ve Gina Gershon gibi Hollywood yıldızlarıyla beraber rol aldınız. Gözünüze çarpan en büyük farklılık neydi bizim sinema endüstrimizi düşünürseniz?
Hollywood’da büyük bir disiplinle çalışıldığını söyleyebilirim. En dikkat çeken ayrıntı ise, oyuncuların ve set ekibinin sosyal hakları ve çalışma şartları oldu. Orada bir oyuncuyu 8 saatten fazla çalıştıramazsınız. Sendika görevlileri anında sizi uyarıp oyuncusuna bu konuda destek oluyor. Bu anlamda bir farklılık sözkonusu… Ayrıca, iş disiplini, yetenek ve yer aldıkları projeleri sahiplenme duyguları beni çok etkiledi. Bu denli önemli oyuncularla birlikte rol aldığım için çok mutluyum.
Sizin daha önce de yurtdışında bir süre yaşadığınızı biliyoruz. Sanıyorum eğitiminizin bir kısmını orada almıştınız. Bugünden baktığınızda bir değişim gördünüz mü oradaki insanların ilişkilerinde size karşı tavırlarında?
Orada belli bir düzen var ve insanlar ona göre yaşıyorlar. Bizim ülkemizin güzelliklerini hiçbir şeye değişemem ama onlardan yaşam tarzı olarak bazı şeyleri örnek almamız gerektiği de bir gerçek.
Filminiz 380 kopya ile 820 salonda vizyona girecek. İlk ciddi denemenizde bu kadar büyük bir yapımda yer almak nasıl birşey yorumlar mısınız?
“New York’ta Beş Minare” senaryosuyla, ekibiyle ve anlattıklarıyla bu güne kadar yapılan işlere göre çok farklı bir yerde duracak. Fragmanı bile insanları heyecanlandırdıysa bu durum amacına ulaşacağı anlamına gelir. Ben böyle büyük bir projenin başrollerinden biri olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Umarım, izleyen herkes bizim kadar keyif alır. Çok güzel ve farklı bir heyecan yaşıyorum.
Daha önce Bay E filminde küçük bir rolünüz vardı. New York’ta 5 Minare filminde başrollerden birinde oynuyorsunuz. Bu film sinemayla ilgili farklı planlar yapmanıza sebep oldu mu?
Sevenlerim bana “Acaba müziği bırakacak mısınız” diye soruyor. Öncelikle buna cevap vereyim; böyle bir şey asla olmaz. Ben özünde müzisyenim. Ama oyunculuğu da çok sevdiğimi ve bu denli büyük işlerde yer almayı her zaman düşünebileceğimi söyleyebilirim. Tabi, insanların filmi izledikten sonra yapacağı yorumlar da çok önemli.
Müzik ve sinema benzer yönleri olmasına rağmen birbirinden çok farklı iki sanat dalı üstelik ikisi de insanın bütün hayatını kapsıyor. Özel hayat bırakmıyor müzisyene veya oyuncuya. İkisini beraber götürmek mümkün mü?
Evet söylediğiniz gibi ikisi de büyük emek gerektiren iki farklı alan. Ben zor olanı severim. Yeter ki, o işe inanayım. Yani, zor olanı yapıp ikisini de birlikte götürebilirim diye düşünüyorum.
Bir müzisyen olarak kendini kanıtlamış bir isimsiniz. Sinemada üretim vermeye niçin ve nasıl karar verdiniz?
Öncelikle nazik yorumunuz için teşekkür ederim. Sinema da sanatın bir dalı. Sanatçı ruhumu yansıtabileceğim çok farklı ama müzikle de ortak yanları olan bir kulvar. Dolayısıyla, hayatımda böyle bir heyecanın olması büyük bir keyif. Ve ben bu keyfi yaşamaktan zevk alıyorum.
Türk sinemasında toplumumuzun yakın tarihindeki veya şu anki sosyal çatışmaları işleyen filmlerin üretilmesine çok alışık değiliz. Mahsun beyin yaptığı filmler ve birkaç tane örnek dışında daha çok komedi ve melodram türünde filmler üretiliyor. Bunun sebebi sizce nedir? Üreticilerin cesaretsizliğimi söz konusu yoksa sistemde mi bir hata var?
Arz – talep meselesi de olabilir. Ağlamak ya da düşünmek kadar gülmek de insancıl bir duygu… Ama Mahsun gibi cesur yönetmen ve senaristlerin Türk sinemasını pozitif anlamda çok farklı bir yöne ulaştıracağını düşünüyorum. Çünkü Mahsun popüler filmler yapmıyor. Sosyal sorunlara cesurca yaklaşmasıyla diğer yönetmenlerden çok farklı bir yerde duruyor. Kimse kusura bakmasın ama Bu ülkede Mahsun Kırmızıgül’ün sahne, dizi ve reklamdan kazanacağı maddi anlamdaki inanılmaz paraları hiç bir insan red edemez. Bu deli adamın sinema yolculuğundaki tutkusunu arkadaşı olarak alkışlıyorum. Bazı gerçekleri insanların görmesi gerekir. New York’ta Beş Minare filmi popüler filmler veya basit komedi filmleri ile kıyaslanamayacak kadar cesur bir film.
Magazin basının Türk sinemasına bazı sebeplerden dolayı zarar verdiğini düşünüyor musunuz? Üretilen filmlerin içerik ve sanatsal düzeyinden daha çok isimlerin özel hayatından yola çıkılarak haber yapılmasını kast ediyorum.
Ben kariyerim boyunca magazin basınıyla sürekli sıcak temas içinde oldum. İnsanlara ulaşmamız konusunda anlamlı katkılarının olduğunu düşünüyorum. İnsanların senden ne beklediği ve senin ne verdiğin çok önemli. Ben bu dengeyi yıllardır koruduğuma inanıyorum. Özel hayatım bana özeldir ve öyle yaşıyorum. Paylaşmak istediklerimi de paylaşıyorum. Karşılıklı saygıyı sağladığımıza inanıyorum. Kısacası, bu soruyu rahatsız olanlara da bir sormak lazım. İki tarafı da mutlu edebilecek bir orta yol bulunabileceğinden eminim. Ayrıca, bizim filmimizin gerektiği ölçüde magazin sayfalarında gördüğümü de söyleyebilirim.
Bundan sonra sinemayla ilgili yeni projelere devam etmek istiyor musunuz?
İnşallah, bunu zaman gösterecek. Ama az önce de söylediğim gibi böyle bir heyecanı yaşamak istiyorum. Şayet, insanlar beni sinema filmlerinde görmek isterse ben seve seve beyaz perdeden de onlara ulaşmaktan keyif duyarım.
Kamera önünde yer almak nasıl bir şey artık biliyorsunuz. Kamera arkası hakkında ne düşünüyorsunuz? Yani senaryo yazmak veya yönetmenlik yapmayı düşünürmüsünüz?
Kamera önünde rol kesmek göründüğü kadar kolay değil. Yeteneğin yanında, çok farklı bir disiplin. New York’ta Beş Minare’nin setinde kendimi çok şanslı hissettim. En zor anlarımda yanımda Haluk Bilginer gibi bir hocanın varolması bana bu anlamda büyük destek sağladı. Çok iyi bir yönetmen ve dünya çapında oyuncuların olması da beni çok rahatlattı. Senaryo yazmak veya yönetmenlik yapmak ise, çok farklı bir durum. Şu an için buna bir şey diyemem.
New York’ta 5 Minare’nin müziklerinde sizin katkınız yok sanıyorum. Film müziği yapmaya nasıl bakarsınız. Bir gözleminiz oldu mu?
New York’ta Beş Minare’nin müziklerinde Yıldıray Gürgen ve Mahsun Kırmızıgül gibi çok önemli isimlerin imzası var. Bence müthiş oldu. Zaten bu ülkede sinema alanında senfoni ile müzik yapılmasıda Mahsun Kırmızıgül’ün Beyaz Melek filmi ile başlamadı mı? Film kadar, müziklerinin de çok konuşulacağını düşünüyorum. Filmin müzikleri albüm olarak çıktı. Müzik marketlede ve sinama salonlarında çıkan albümünde bir şarkıyı Ben, Haluk abi ve Mahsun birlikte seslendirdik. Bu da güzel bir çalışma oldu.
Bizim sinemamızda bazı türler yapılmaz. Bilimkurgu ve müzikal bunlara bir örnek. Sinemamızda müzikal olmamısının sebebi sizce nedir?
Olmamasının sebebini bilemem ama bence olmalı. Her zevke hitap eden filmlerin varolmasının Türk sinemasına olumlu katkılar sağlayacağı düşüncesindeyim. Yapılırsa zevkle izlerim…