Şahan Gökbakar’ın neredeyse Türk Sineması’nı ikiye bölen Recep İvedik filmi izleyiciler arasında bile tartışma yaratıyor. Bütün bu tartışmalara, sinema eleştirmenlerinin suçlamalarına rağmen ilk film 4.301.641 kişi tarafından izlenip Türk Sinemasının en fazla izleyici toplayan filmi oldu. Bu hafta vizyona giren İvedik 2’nin de izleyiciden aynı ilgiyi göreceğini sanıyoruz. Biz de İvedik’i yaratan Şahan Gökbakar’a sorularımızı sorduk. Ünlü komedyen neler söyledi neler? “İvedik, Davos’ta olsaydı o kolu kırardı”, “Bana bazen İvedikleştin sen diyorlar, zaten benden çıktığı için bende var olan özellikler onlar”, “Bizim eleştirmenlerimiz maalesef kendi mesleklerinde uygulamaları gereken net mantık ayarını es geçip ufak çocuklar gibi eleştiri yapmaya başladılar”. Kısacası yine olay bir röportaj var karşınızda.

Recep İvedik karakteri nasıl oluştu?

Ben TV 8 de şov hazırlarken haber bülteni yapıyorduk. Haber bülteninin içinde de bir haber vardı. İnternetten bulduğumuz bir haberdi. Komşusunun sepetinden tutup düşüren adam haberi. Bunu skece çevirdik. Doğaçlama çekiyorduk. Ben yayın öncesi kendime bir makyaj yaptım. Kamera karşına geçince bana adımı sordu kameraman ben Recep dedim soyadıma da İvedik dedim olayı anlattım falan. Böyle çıktı bu karakter. Hiçbir ön çalışması falan yoktu ve çok izlendi, çok beğenildi. Daha sonra ATV’ye geçtim, orada da Konan Işık’la kim 500 milyar istemez ki diye bir yarışma skeci yaptım. Onun yarışmacısı da İvedik oldu. 4 hafta yarıştı orada. Büyük ödüle gitti ama kabul etmedi. Onu da internette 2,5 milyon insan tıkladı. Film çekme fikri geldiğinde aklımıza en sevilen karakterimiz olan Recep İvedik’i seçtik.

 

İzleyicinin büyük bir ilgisi var İvedik’e. Siz bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?

 

Ben bu ilgiyi karakterin çok komik olmasına, bizden olmasına, samimi olmasına ve hiçbir toplumsal normdan ya da tabudan etkilenmeden bir genel müdüre de çaycıya da aynı şekilde hitap etmesine bağlıyorum. Bunlar insanların aslında hep yapmak istedikleri özellikler.

 

Türk sinemasında bir bölünme olduğunu düşünüyorum, Recep İvedik bu bölünmeyi çok keskinleştirdi. Bu bölünmenin bir tarafında eleştirmenler ve yönetmen filmi yapanlar, diğer tarafında popüler film üreticileri ve izleyiciler var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Bu saydıklarınız bir meslek dalında olması gereken unsurlar zaten. Bence hepsinin olması gerekiyor. Ne zaman ki bunlar kendi içinde bazı şeyleri karıştırmaya başlarsa o zaman sorun çıkar ki bizde çıktığı gibi.

 

Ben de bir şeylerin karıştırıldığını düşünüyorum. Sizce neler karıştırılıyor.

 

Popüler kültür ürünü komedi filmlerinin sanatsal değer taşıyan, orası da tartışılır da, ama sanatsal anlamda etki bırakmak adına çekilmiş, resimleri falan duygular barındıran filmlerle kıyaslanıyor olması bir hata. Bunu sinema eleştirmenlerinin yapıyor olması çok daha büyük bir hata. Eleştirmen dediğin adamın bunu zaten biliyor olması lazım. Bizim eleştirmenlerimiz maalesef kendi mesleklerinde uygulamaları gereken net mantık ayarını es geçip ufak çocuklar gibi eleştiri yapmaya başladılar. Bu filmle beraber o yüzden de anlamsız bir karışıklığa yol açıyor bu. Nuri Ceylan’ın filmi de bir Türk sinemasının ürünüdür, Recep İvedik’te Türk sinemasının bir ürünüdür. Yurt dışında da bunun çok büyük örnekleri de vardır.

 

Filminiz Borat’la aynı zamanda çıkmıştı. Ben Borat’la bir ilişkilendirme yapmıştım. Recep İvedik’i halkın daha çok sevmesinin sebebi isyankâr bir tavrı olması bence. Bu isyankarlığı biraz değerlendirebilir misiniz?

 

Bu çok doğru bir saptama. Warner Bross’un Ortadoğu temsilcisi ile bir yerde karı karşıya geldik. Bana dünyanın komediye bakışı anarşist mizaca döndü dedi. Bu sizin filminiz gibi, Borat filmi gibi toplum normlarını es geçen yok sayan mizah haline geldi dedi. Bunu düşündüm ve birkaç noktası dışında Borat’la alakasız bir iş aslında. Bizde siyaset yok, din yok Borat’ta dalga geçiyor dinle, toplumsal edep ve adapları yıkan bir adam değil ama tek ortak noktaları hiçbir sınıf, ekonomik düzey ya da kültürel statü göz önüne almadan herkese eşit davranıyor ve aynı saflıkta konuşuyor. Borat’la bunun dışında hiçbir ortak noktamız yok.

Recep’in çok tepkisel olmasının altında toplumsal nedenler yatıyor olamaz mı?

 

Zaten Recep’in şöyle bir lafı var “Kompleksliyim, asabiyim ama perdelerini kaldırdığında kedi gibi bir insanım”. Bu lafı ben belki de bilmeden söyledim. Bu karakterin çok net özeti gerçekten. Kompleksli ve asabi ama bunlar kendindeki eksikliklerden ya da fiziksel özeliklerinden dolayı değil, toplumun onu koyduğu yerden, toplumun onu aşağılamasından, etrafında bulunan statü sahibi insanların onu aşağılamasından kaynaklanan duygular. Buna çok ciddi, agresif tepkiler veriyor. Ama İvedik perdelerini kaldırdığında kedi gibi biri, saygısızlık yapılmadığında kimseye kükremeyen ve ısırmayan biri. O açıdan da karşısındakileri de öyle değerlendiriyor.

Bir arkadaşımla konuşurken dedi ki “AROG’da maymun sahnesinde bir kadın olarak utandım ama İvedik ne kadar kaba olursa olsun kadınlara karşı hep içten içe bir sıcaklık besliyor”. Böyle bir şey var mı?

 

İvedik yol kenarında arabası bozulmuş iki kıza yardım edip kendi aküsünü verecek kadar saf iyi yürekli biri. Beri yanda sevdiği kızın nişanlı olduğunu öğrendiği anda kıza vereceği misketlerin bile yanlış anlaşılacağını düşünen, erkek adama yakışmaz diye düşünüp misketleri cebine sokan bir herif. Dolayısıyla çok doğru bir saptama olmuş. Kadınlara karşı korkunç bir anaç, koruyucu, kollayıcı tavrı var. Recep’te benim olmayan bütün kadınlar bacımdır mantığı var. Bu da zaten bizim toplumumuzda olan bir şey. Belki üç beş negatif münferit olayı toplumdan çıkarırsan Türk erkeğinde genel zihniyet budur. Herkes birbirinin eşine kızına hürmet eder. Bu özellik Recep’te de var. Ben bu özellikleri aleni olarak Recep’in ağzından söyletmiyorum ama içinde bulunduğu durumlarla koşullarla ortaya çıkıyor. Recep İvedik iyi bir insandır.

Komedi gereği karakter çok güçlü olabilir ama her karakteri yaratanın o karakter etkilerini de taşır. Şahan Gökbakar’dan ne taşıyor Recep İvedik.

 

Çoğunluğu bende var. Bana bazen İvedikleştin sen diyorlar, zaten benden çıktığı için bende var olan özellikler ama böyle altını çize çize izlettiğimiz için sen Recep İvedikleştin diyorlar. Hayır aslında bende vardı bu özellikler ama siz dikkat etmiyordunuz. Agresiflik kısmı bana benzer gerçekten. Benim saygısızlığa ve aptal yerine konmaya hiç tahammülüm yok. Bunlar da Recep’in özellikleri. Bende kızlara o saf duygularla yardım ederdim, akümü vermezdim ama yardım ederdim.

 

İvedikleştin demelerinden şöyle bir şey çıkarılabilir mi? Recep İvedik bir kült oldu bundan sizin etkilenmemeniz imkansız. Ondan etkilendiğiniz taraflar var mı?

 

Benim kendi karakter özelliklerim anlamında etkilendiğim yok. Ben şöyle yapıyordum Recep İvedik’ten sonra böyle yapıyorum diyemem fakat kendi hayatıma biraz daha çeki düzen vermek durumunda kaldım. Benim üzerimde Recep İvedik filminin en büyük etkisi budur. Bu kadar büyük bir kitleye hitap eden bir ismin oyuncusu olarak kendi özel hayatıma da sosyal hayatıma da daha çok özen gösterir oldum.

İvedik yaşayan bir karakter. Bu da her zaman seyircinin dikkatini çeker. İvedik o isyankarlığıyla bugün neler yapardı? Oy kullanır mıydı?

 

Bence yaşayan bir karakter ve bu karakter normal insanların verdiği aşırı tepkilerin benzerlerini verdiği için bu kadar sevildi. Artık insanlar genelde kişisel tepkiler vermek yerine toplumsal tepkiler veriyorlar. Çoğunluk tepkileri veriyorlar ve genelde herkes aynı anda aynı şeyleri hissediyor. Recep İvedik’te bunların içinde yer alırdı yani. Davos’ta aynı şekilde davranırdı onu söyleyeyim. Biri omzuna dokunsaydı öyle bir ortamda Recep ivedik’te çok rahatsız olur hatta kalkar o eli kırabilirdi. Başbakanımız orada diplomatik davrandı, İvedik olsa elini alıp tersine çevirirdi. Bir daha da Davos’a gelmem diyerek gider ve gerçekten de gitmezdi.

 

Peki İvedik’in geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye’de olaylar isyan edecek şeyler bitmez?

 

Ben bunu şöyle değerlendiriyorum, eğer İvedik filmleri insanları bu şekilde güldürmeye devam ederse, bu hakikaten bir nevi rehabilitasyon haline gelirse, insanlar toplu halde gidip orada gülebilirlerse, bu kadar karışıklığın dengesizliğin olduğu bu zamanlarda eğer insanlar ne görüşte olursa olsun aynı salona girip yan yana oturarak izleyip ona gülebiliyorlarsa Recep İvedik’te devam etsin. Ne zaman güncel etkisini kaydeder o zaman da Recep İvedik’te devam etmeyebilir.

 

Kardeşinizle meslek birliğiniz var. Senaryo çalışması ve oyuncu yönetmen ilişkisinde kardeşinizle çalışmanız da size ne gibi bir artısı var?

 

Büyük artıları var ve hiç görülmeyen bir detay bu. Aslında bütün işin zekasını yukarı doğru çeken ve götüren detay bu. Bu filmle ben, Serkan ve Togan ilgileniyoruz. Bu filmi yazarken benim evde Serkan ve Togan boxerlarımızla oturup kahve içip nasıl bir hikaye kuracağımıza karar veriyoruz. Togan dramatik anlamda katkılarda bulunup bize çeşitli anlamda anahtarlar verip defolup gidiyor. Biz onları çözmekle uğraşıyoruz. Mesela diyor ki bize “filmin başında şunu kullandınız, filmin sonuna da bunu şu şekilde koyarsanız o dramatik bütünlüğü sağlamış olursunuz” falan diyor. Sinema okulunda öğrendiği doğrularını bize aktarıyor. Biz de filmin içine esprilerini ve durumlarını yerleştiriyoruz. Daha sonra filmin belli bölümlerini oluşturdukça ben ayağa kalkıp oynuyorum. Sonra Serkan notlar alıyor diyaloglandırıyor bu işi. Sete gidiyoruz ama oynarken Serkan’ın diyaloglarından kullanmıyoruz hiç. Yani en azından ben kullanmıyorum. Togan’da bütün öyküyü kafasında kare kare izliyor. Bu sayede ben de kendi rolümü izleyebiliyorum. Ayrıca çekim yaparken Togan’ın gülsün, kahkaha atsın ve çekim kesilsin diye yaptığım şeyler filmdeki espri seviyesini yükseltiyor. Togan aslında benim doğal supabım. Emniyet supabı gibi, Togan gülüyorsa o sahne komiktir, Togan bir daha yapalım abi derse ben daha iyisini yapabilirim demektir bu.

Televizyon halka daha kolay ve fazla ulaşan bir şey. İvedik ilk başta televizyonda canlandırıldı. Ama ne zaman sinemada onu gördük bütün Türkiye’nin tanıdığı bir yıldız oldu. Burada bir terslik yok mu?

 

Benim zaten hangi işim doğu gitti ki bu doğru olsun. Bunu geçen gün bende düşündüm evde. Bu karakter yeni değil en az 3 senelik bir geçmişi var televizyonda. Bundan da şu sonucu çıkarabiliriz, demek ki komedi programlarının yayınlandığı saat toplumsal dikkatin ya da konsantrenin televizyonda olmadığı bir saatmiş ki bu kadar fark edilmemiş. Ama internette 2,5 milyon tıklanması vardı. Televizyonda geç saatte veriliyormuş demek ben böyle algılıyorum.

 

Bu tür karakterler yaratıcıyı biraz da baskı altın alır. Sinema ile ilgili yeni bir proje var mı?

Entelektüel insanların ya da eleştirmenlerin bu film üzerine yaptıkları negatif bombardıman sonucunda “aman entelektüel kesimi biraz mutlu edecek bir film yapayım da insanlar beni salak bilmesin” tavrı olmadı bende. O yaratılmaya çalışan, bazı meslektaşlarımın da düştüğü, hataya, tuzağa düşmem ben. Düşmediğim için tabii başka projeler yapacağım ama bu güdüyle değil. Entelektüel Şahan’ı görün gibi bir güdüm yok. Yapmak istediğim proje de vücuduna oranla kafası büyümeyen zekası gelişmeyen herifler vardır ya, arkadaşlarından 10 metre uzundur, boş boş bakar, öyle bir karakter yaratıp onu oynamak istiyorum. Lisenin hep dalga geçilen öteki diye hitap ettiğimiz insanı oynamak istiyorum.

 

1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.