Başrolde Mads Mikkelsen’in yer aldığı Druk / Another Round, bu senenin En İyi Uluslararası Film dalında Oscar ödülünün sahibi oldu. Filmin aday gösterildiği birçok ödülü hak kazanmasında, hayatlarımızın olağan gerçeklerini yalın bir sinema diliyle bizlere sunmasının bu noktada önemli bir payı olduğunu düşünüyorum.

Film boyunca başta eğitim olmak üzere, Danimarka kültürünü yakından inceleme fırsatına erişiyoruz. Ancak her ne kadar kültür, kendine ait olan biricik alanı üzerinde var olsa da, birey ve bireylerarası ilişkilerimizin yarattığı kimi evrensel olguların karşısında oldukça saydam bir yapıya sahiptir. Bu saydamlık ile, birtakım olgular bizler için sıradanlaşır ve gündelik hayatlarımızın kimi zaman kaçınılmaz birer parçası haline gelir. Herhangi bir ülkede, herhangi bir mesleğe sahip herhangi biri olabileceği gibi Martin karakteri, bu filmde Danimarka’da yaşayan bir lise öğretmeni olarak karşımıza çıkıyor. Senelerini evi ile işi arasında mekik dokuyarak geçiren Martin’in, gerek iş gerekse aile hayatındaki ilişkileri kalıplaşmış ve katılaşmıştır. Bir tarafta, çalıştığı okulda tek düze ders anlatımı ve anlattığı konuları sık sık karıştırması öğrencilerinin ilgisini kaybetmesine ve öğrencilerin bu konu üzerine bir müdahalede bulunulması için veli toplantısı düzenlemelerine kadar ilerler. Bir diğer tarafta ise uzun soluklu ilişkilerde zaman zaman yaşanabilen eşler arası iletişimin azalması ve uzaklaşma kendini gösterir. Her iki durum da orta yaş bunalımının bir sonucu olabileceği gibi bir nedenidir aynı zamanda. Yaşanan gelişmeler, Martin’in kendisini sorgularken kendisine ve hayatına daha da yabancılaşmasına neden olur. Tam da bu noktada filmin tezi, Martin’in iş arkadaşının dudaklarından dökülür. İnsan vücudunun sahip olması gerekenden daha az miktarda alkole sahip olduğundan ve bir bilim insanına göre insan vücudundaki alkol miktarının %0.05 seviyesinde tutulmasının olumlu birçok etkisinden bahseder.

Alkol miktarının belirtilen seviyede tutulmasıyla, bireylerin kendi hayatlarında daha mutlu, rahat, özgüven ve ilham sahibi olabileceği fikri başta Martin olmak üzere yemek masasında bulunan iş arkadaşlarının da dikkatini çeker.  Hemen ardından, bu tezi sınamak için kendi aralarında bir deney başlatırlar. Evlerinde, ders aralarında hatta ders esnasında dahi içki tüketmeye başlarlar. Başlangıçta, yaşanan gelişmeler, tezin doğruluğunu kanıtlar niteliktedir. Martin’in dersleri daha canlı ve ilgi çekici bir hal alır. Öğrencileri Martin’i ilgiyle dinler ve derse katılmaktan keyif duyar. Kendinden emin, rahat ve yaratıcı bir şekilde ders işleyen yalnız Martin değildir. Müzik ve spor derslerinde de aynı durum söz konusudur. Böylece hem öğretmenler hem de öğrenciler için daha mutlu ve verimli bir ortam oluşur. Ancak bu durum çok uzun sürmez. Bir süre sonra vücudun alkole karşı tolerans kazanması ile birlikte alkol tüketimleri daha da artar ve sınır geçilir. Aralarından bazıları için bu durumun yıpratıcı sonuçları olur.

Filmi ana hatlarıyla ele aldığımızda, kimilerimizin hayatının bir kısmında yaşadığı monotonluk ve orta yaş krizi gibi olguların ön plana çıktığını söyleyebiliriz. Bu durum, Martin’in özel yaşamında eşi ile birbirlerine yeterince duygusal destek gösterememelerine ve birbirlerinden uzaklaşmalarına, iş hayatında ise işine ve öğrencilerine karşı yeterli ilgi ve çabayı gösterememesine neden olur. Seyircide bilinç uyandırmak istercesine Kierkegaard üzerine yapılan bir felsefe sınavıyla gençlik ve aşk kavramları sorgulanır. Aslında burada, filmin en derininde yatan temel olgunun varoluşsal bir kaygı olduğunu ve filmin her yerine sindiğini fark edebiliriz. Druk, Kierkegaard’ın cevabını yani ‘rüya’sını gerçek dünyada varoluşsal bir kaygı içerisinde arayan Martin’in hikayesini anlatan bir film olarak karşımıza çıkıyor.

 

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.