Evren yaratma girişiminde bulunan DC, Man of Steel filminden sonra ikinci hamlesini yapıyor. Fakat bu sefer Superman’in (Henry Cavil) yanına Batman’i (Ben Affleck) hatta sonradan Wonder Woman’i (Gal Gadot) de katarak Marvel’e yetişmeye çalışıyor. Ne yazık ki çabaları çok sonuç vermiyor. Zira Marvel Evreni hem yıl olarak daha önce ortaya çıkmış hem de ekip bütünlüğünü daha önce tamamlamıştı. Çünkü Marvel, DC gibi filmlerini tek bir isime emanet etmeyerek farklı yönetmenlere paylaştırdı ve aynı yıl içerisinde birkaç film çıkarmaya başladı. Bu açığı kapatmak isteyen Snyder bir film içerisine birçok şeyi sokmaya çalışarak ortaya neticesiz bir sonuç çıkarmış. Aynı sene içerisinde Marvel tarafından da benzer bir tema içeren Kaptan Amerika:İç Savaş oldukça manidar bir benzerlik. Taraftarları önce Marvel ve DC arasında ikiye bölen çizgi roman şirketleri şimdi de 2 ayrı seçenek sunarak 4’e bölüyor desek yeridir…

2013 yılında C.Nolan tarafından öyküleştirilen Superman hikayesi Zack Snyder tarafından oldukça başarılı bir şekilde beyaz perdeye sunulmuştu. Superman’in insani yönlerine odaklanırken halk kahramanı (ABD halkı) olmasının hikayesini izliyorduk. Burada ise olaylara birde Batman aracılığıyla sivil halkın cephesinden bakıyoruz. Superman ile beraber gelen tehlikelerin ABD halkı üzerindeki yıkım etkisini Batman aracılığıyla sorgulama şansı buluyoruz. Superman’in güçlerinin bir sınırı olması gerektiğini savunan Batman, zenginliği ve mühendislik zekasını kullanarak Superman’den hesap sormayı amaçlar. Superman ise Batman’in bu tavırlarını kibirli bularak karşılık verme gayesindedir. Sadece hesap sormak isteyen Batman değildir elbette. Kusursuz (!) ABD adalet sistemi de Superman’i insan olarak yargılamak ister ve güçlerinin kısıtlanması gerektiğini savunur.

Bir de bu olaylardan nemalanan karakterimiz Lex Luthor (Jesse Eisenberg) bulunuyor. Fakat burada altını çizmek gerekir. 1978 yapımı Superman filminde Gene Hackman tarafından canlandırılan ya da 2006 yapımı Superman Returns filminde Kevin Spacey tarafından canlandırılan Lex Luthor karakteri ile bu filmdeki karakter aynı değil. Buradaki baba Lex Luthor’un oğlunu anlatıyor. Mehmet Açar film ile ilgili yazdığı eleştiri yazısında “Dünyayı ele geçirmekten ziyade karıştırmak isteyen Lex’in amaçlarıyla terörizm arasında kuşkusuz sembolik bir bağ var.” ifadesini kullanmıştı. Bu şüphesiz doğru bir tespit. Lexcorp adı verilen şirket bilimsel çalışmalara ağırlık veriyor fakat bilimi asla insanlık yararına değil aksine “güç, kışkırtma ve çatışma” yaratması yönünde kullanıyor. Çeşitli entrikalardan yararlanarak 2 süper kahraman arasındaki çatışmayı körüklüyor ve olanları seyretmekten bile keyif alıyor. Eisenberg’in karakteri ise bazen Luthor bazen Social Network filmindeki rolünü anımsatıyor.

Snyder, filmlerinde çok fazla görsel efekt kullanan bir yönetmen. Hatta filmlerde mekan kullanmayı bile çok tercih etmeyerek stüdyoya bağlı kalıyor. 300 Spartalı ya da Sucker Punch bu tarzla çektiği filmlerdendi ve görsel efektlerin de azamete uğramasıyla 2 filmde de yapay görüntüler ortaya çıkıyordu. Büyük bütçeyle çektiği bu filmde bu sorunu nispeten çözmüş.

Snyder’in filmdeki en büyük sorunu ise maalesef senaryo. Man Of Steel filminde öykü C.Nolan gibi bir isime aitti ve senaryoyu David S.Goyer geliştirmişti. Goyer ve Nolan ikilisi daha önceki Batman üçlemesinde beraber çalışmışlardı ve uyumlu bir sonuç vermişti. Fakat Nolan yerine gelen Chris Terrio karmaşık bir iş çıkarmış. Daha önceden Operasyon Argo gibi politik bir biyografi öyküyü yazan Terrio ile süper kahraman öyküsü nasıl aynı ortamda yer almış insan merak ediyor. Bunun sonucunda ilk filmde gördüğümüz bilim kurgusal ögeler burada havaya karışmış. Bunun yanı sıra filmin ana öyküsünü belirlemesi güç ve zorlama bir halde ilerliyor. Batman ve Superman’in mücadelesi sırasında gelişen olaylar silsilesi belli bir sonuca bağlanmıyor. Karakterlerin annelerinin isimlerinin aynı olmasının üzerinde neden bu kadar durulduğunu hala anlamış değilim… Snyder konuyu oldukça uzatarak filmin süresini 150 dakikaya yaymış fakat bu aşırıya kaçmış. Aynı anda birkaç hikaye izlemek oldukça yorucu ve bahsi geçen “adalet”in ne olduğunu açıklasalarmış keşke…

Filmin müziklerini Hans Zimmer ve Junkie XL bestelemiş. Hans Zimmer’in epik dokunuşları ve Junkie XL tarafından yapılan elektronik dokunuşlar filmin hemen hemen her anında kulaklarımızda. Bilmem kaçıncı defa gördüğümüz Wayne ailesinin katliamı bile Zimmer’in dokunuşlarıyla melodram etkisi yaratıyor.

Oyunculuklarda ise Ben Affleck, donuk bakışlarıyla ve duygusuz konuşmalarıyla ön planda. Christian Bale’nin Batman’i ile arasında bir hayli uçurum var ve vasatı aşamayan bir performans sergilemiş. Henry Cavil ise ilk filmden çok bir şey kaybetmemiş. İsrailli aktris Gal Gadot nostaljik bir karakterin dirilişini iyi sırtlanmış ve karakteri benimsemiş. Onu bu rolde daha çok göreceğimiz belli oluyor.

Görsel seyir açısından ilk yarısında çok bir şey vermeyen fakat ikinci yarısında durmayan temposu ile müzikal aksiyon sunan filmde görsel efektlerin çok iyi olduğunu söylemek zor fakat bazı sahnelerde etkileyici çekimleri olduğunu belirtmek gerekir. Doomsday karakteri biraz aceleye getirilmiş ve tasarımı oldukça zayıf.

Uzun lafın kısası, Man of Steel ile etkileyici bir giriş yapan DC, ikinci filminde depara kalkarken tökezleyip düşüyor. Filmin Golden Schmoes Ödülleri‘nde En Kötü Film adaylığı bulunurken Yılın Hayal Kırıklığı ödülünü kazanması, Oklohama Film Eleştirmenleri Ödülü‘nde Hayal Kırıklığı Yaratan Film Ödülü’nü alması ve en önemlisi Razzie (Ahududu) Ödülleri‘nde En Kötü Yardımcı Erkek Oyuncu (Jesse Eisenberg), En Kötü İkili (H.Cavil- Ben Affleck), En Kötü Senaryo (C.Terrio-David S. Goyer) ve En Kötü Uyarlama ödüllerini kazanmaları oldukça yerinde…

Film boxofficemojo verilerine göre dünya çapında 873 milyon$ civarı hasılat elde ederken Box Office Türkiye verilerine göre yaklaşık 1.4 milyon kişi tarafından izlenip 19,4 milyon lira gelir elde etmiş.

 

3 Temmuz 1996 yılında Bodrum’da doğdum. Sinemaya olan merakım ilk olarak oyunculuk ve tiyatro ile başladı. Ortaokul yıllarımda televizyonda yayınlanan Çok Güzel Hareketler Bunlar adlı program, tiyatro skeçleri yazmama ve okulda oynamamda etkili oldu. Liseye geçtikten sonra yazdığım tiyatro skeçleri yerini film senaryolarına bıraktı. Her gün film izleyerek sinemalar.com da amatör yorumlar yazmaya başladım. Uşak Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümü okumaya başladım ve sinemanın toplumsal boyutlarını incelemeye başladım. Lisans Bitirme Tezi’mi “Sinemada Amerikan Milliyetçiliği: Süper Kahraman Filmleri Üzerine Değerlendirme” çerçevesinde ele aldım. Yüksek lisansa hazırlanmaktayım ve yüksek lisans tezimi, yaşadığım yer Bodrum’un geçmişten günümüze kültürel ve sinema mekanı açısından dönüşümü üzerine yazmayı hedefliyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.