Sene 2008. Kanal D’de yayınlanan Cinemania programında editör olarak çalışıyorum. Ara sıra önemli filmlerin galalarına gidip röportaj da yapıyorum. Dolmabahçe sarayının bahçesinde şık bir gala organize edilmiş. Gösterimi yapılan film bir belgesel. Can Dündar’ın yönettiği ve Atatürk’ün hayatına odaklanan “Mustafa” belgeseli. İlk kez Atatürk’ün ‘insan’ yönüyle karşılaşıyoruz. Belgesel büyük ilgi görüyor. Bir yandan da izleyenleri ikiye bölüyor. Gösterim sonrası Goran Bregoviç’den Can Dündar’a dek birkaç röportaj yapıyorum. Ancak yıllar sonra gelen bir tanışma, belgeselin asıl emekçisinin kim olduğunu bana gösteriyor; Hacı Mehmet Duranoğlu…
Duranoğlu, belgesele gönül vermekle kalmamış, belgeselciliğin ne demek olduğunu anlamış, formülü çözmüş bir sanatkar, bir emekçi. Selçuk Üniversitesi Sinema-TV bölümünde aldığı eğitimden sonra sektöre giriş yapmış, ustam dediği Can Dündar’ın uzun yıllar yanında çalışmış. Sektörel deneyimini yaptığı belgesellere otomatikleşmiş dürtülerle uygulamıyor. Yüreğini, ruhunu ortaya koyuyor. Sürekli okuyan, araştıran, sorgulayan biri. Gerçek bir belgeselcide olması gereken tüm kodları taşıyor ruhunda. Daha önce çektiği “İyi ki Doğdum”, “Abdallığın Binasını Sorarsan”, “Kefen Bayraklı Kale: Gaziantep”, “Yürüyen Köşk”, “Yüzyılın Ozanı: Aşık Veysel” gibi belgesellerle de bu işte ne kadar yetkin olduğunu zaten kanıtlamıştı.
Bu kez bir halk ozanına, Neşet Ertaş’a yöneltiyor kamerasını, kalemini, yüreğini, başarılı yönetmen Atalay Taşdiken ile birlikte. Kalan Müzik işbirliğiyle hazırlanan çalışma yaklaşık bir yılda tamamlanmış. Neşet Ertaş hakkında bugüne kadar yazılan bütün kitaplar ve bilimsel yayınlar taranmış, özel ses ve görüntü kayıtları bir araya getirilmiş. Belgeselde Ertaş hakkında onu yakından tanıyan çok değerli insanların da görüşlerine yer verilmiş; Hasan Saltık, Bayram Bilge Tokel, Erol Parlak, Uğur Yücel, Can Dündar, Cengiz Özkan, Erdal Erzincan, Erkan Mumcu, Reis Çelik, Feryal Öney, Vedat Yıldırım, Candan Murat Özcan, Sebahat Deniz, Derviş Deniz…
“Ah Yalan Dünyada”, memlekette derin izler bırakmış bir gönül muhabbetçisinin, Neşet Ertaş’ın hayatını anlatıyor. Kronolojik bir çizgide ilerlese de, standart bir belgesel değil kesinlikle. Dış sese ihtiyaç duymadan, tanıklarla ve tanıklıklarla ilerliyor. Ertaş ustanın kendisine ait görüntü ve sözleriyle de taçlanan yapım, kimselerin bilmediği acı tatlı anılara da yer veriyor. Konser görüntülerinde bir ülkenin 7’den 70’e bir sanatçıya olan sevgisini gördükçe zaman zaman şaşırarak da olsa mutlu oluyorsunuz. Mütevazı bir hayatla, şan, şöhret ve paranın arasına kalın bir çizgi çeken Ertaş’ın dünyaya nasıl gönül gözüyle baktığına şahit oluyorsunuz.
Duranoğlu’nu yakinen tanıyor olmak hoş bir gurur. Tıpkı belgeselini çektiği Neşet Ertaş gibi, doğru, dürüst, etrafına saygılı, emekçi ve tertemiz kalbi olan bir sanatçı kendisi. Hele ki bağlamasını eline almaya görsün. Çevresinde müzik ve duygu yüklü bir girdap oluşturup, sizi kendisine çekmeyi öyle ustaca başarır ki… Eminim ki, giderek artan kalitelerde nice belgeseller verecek Duranoğlu bu topraklara, bu toprakları anlatan…
Türkiye ilk gösterimini 52. Antalya Uluslararası Film Festivali’nde yapan “Ah Yalan Dünyada” şu an vizyonda. Mutlaka izlenmesi gereken bir yapıt! Hem Neşet Ertaş’ın güzel ruhunu yad etmek adına, hem de dört dörtlük bir belgesele tanıklık etmek adına!
FIRAT SAYICI