Markalaşmış süper kahramanların garantili fanlarıyla yetinmeyip yeni izleyici kitleleri de kazanan Gotham ilk bölümlerinden itibaren hikayesi gelişen ve düzelen bir dizi.
Nasıl mı gelişiyor? Seyircinin şimdiye kadar izlediklerine göre çizilen yol haritasında ilerliyor ve böylece referanslar, göndermeler ve saygı duruşları ile farklı bir tat yakalayan anlatı post modern metinler içinden sıyrılıyor. Neden mi? Çünkü karakterlerini modern/post modern edebiyat ve sinemasından üreten yapısı kimi zaman gişe rekoru kıran filmleri tekrar anlatıyor, farklı bir açıdan yeniden hem ezberi tekrarlıyor hem de başka gibi geliyor ve böylece seyirciyi içine katarak parçası kılıyor.
İzleyicinin film tarihi bilgisi, süper kahraman sevgisi ve hayal dünyasına dair birikimi bir kez daha ateşleniyor ve sömürülüyor. Oyunları, oyuncakları, posterleri ve her türlü yan ürünlerine yeniden anlam ve değer atfederek metinler arası interaktif izleyiciliğin farkındalığı, bilinen bir hikayeyi kuralına göre geliştirmenin garantisinde tıkır tıkır işliyor. Ne de olsa süper kahramanlar kültür endüstrisinin en kazanç sağlayan ürünleri değil mi? Dolayısıyla Gotham’ın yüksek puanlı, başarılı, yenilikçi ve zeka ürünü olarak değerlendirilmesi hesaplı bir planlama ve yutturmaca olarak değerlendirilse daha inandırıcı olacaktır elbette. Üstelik adı dahil her karesi suyunun suyundan çıkartılan bir tekrarken bu diziyi başlı başına bir yapım olarak etiketlendirmek mümkün mü? Yine de ortada bir başarıdan bahsedilmesinin sebepleri var…
Prodüksiyonun başarısı Ben Mackenzie, Jada Pinkett Smith ve Donal Logue gibi flaş isimlerle ve popüler kültürün klasikleşen uzamı Gotham şehrinin kirli, suçlu ve dolayısıyla bol aksiyonlu olay örgüsüne oturtuluyor. Bilineni başka perspektiflerden gösterince sivri ve keskin bir metin varmış yanılgısı güçleniyor. Özetle en kahramanlar, en karanlık uzamda, en bilinen ve sevilen aksiyonlar içinde buluşturuluyor ve sonuçta bataklıklarda gelişen trajedilerden yeni bir kolaj öykü çıkartılıyor. En başta Batman’i yetiştiren şiddet ve karanlıklar klişelerinden pırıltılı sıfır kilometre bir metin doğuruluyor. Daha doğrusu ölüden medet bulunuyor ve kötülerle savaşta yeni kahraman icat edilemiyor ancak sunumunda iddialı bir yaratıcılığa seyirci ikna ediliyor. Gerçi metin de yeni kötü kahramanlara da yer yok öyle ki Wayne’ler ve Gordon dışında ‘iyi’ karaktere de yok neredeyse.
Ezcümle bilinen kahramanlar aracılığıyla hazırda bekleyen merak duygusu körükleniyor ve seyirciyi daha fazla bilgi almak, detay yakalamak ve en çok bilmek için diziye bağımlı hale getiren reklamlar, söylentiler ve tanıtımlar bolca pompalanıyor. Dizinin tanıtım filmi icatlarla dolu bir metni müjdelerken bilinen ve çok sevilen süper kahramanlar kendi müjdelerine en baştan şahit gösteriliyor. Sözde farklılaşma, yaratıcılık, yenilik ve özgünlük vurgulanırken aynılaşan metnin seyirci prototiplerinin kimlikleri, düşünceleri, korkuları, düşleri ve istekleri doğrultusunda bölüm bölüm tatmin edilegeliyor.
Tüm bu olumsuz eleştireler bir yana, yine tamamen aynı sebeplerden dolayı Gotham başarılı oluyor ve seyirciyi dinamik tutuyor. Çünkü DC Comics evreninin ünlü şehri Gotham’da , Kedi Kadın, Penguen, Bilmececi, İki-Yüz ve Joker’in doğum süreçleri ve Dedektif Gordon’ın gençlik yılları işlenmektedir ve çok başarılı bir metinler arası okumanın kıvamlı bulmacası seyirciye sunulmaktadır. Zaten bildiği konuları, gayet aşina olduğu oyuncular ve tanıdık bir evrende izlemenin, konuşmanın, bir sonraki bölüm için akıl yürütmenin keyifli yap bozunu sunmak şüphesiz titiz bir çalışmanın ürünüdür. Klasik çatışma konusu olarak suçlularla yapılan savaşta kullanılan efsanevi kahramanlar azıcık hatayla yanlış ve dengesiz sonuçlar yaratabilirdi elbette ve böyle bir durumda seyirci bunu yakalamak, itiraz etmek ve duyurmaktan da ayrıca zevk alacaktır. Bu da metni, ava çeviren geniş, zengin, eğlenceli ve sürprizli bir araziye dönüştürürken seyirciye de ıskalama, yakalama veya en azından ensesinde hissettiren avcı üstünlüğü tanıyor. Bazı bölümlerde prodüksiyondan daha akıllı olduğu yanılmasıyla seyirci neşelendiriliyor, bazı bölümlerde beklenmedik gelişmelerle seyirci ezilerek biat ettiriliyor. Yani mahsustan çocuklarına yenilen ancak yine de üstünlüğünü ve sevgisini dengeli bir şekilde hissettiren ebeveynler gibi seyircisini kavrayan, kucaklayan ve tatmin eden bir prodüksiyon söz konusu.
Yunan mitolojisinden sonra çağın Amerikan süper kahramanları en baştan beri yapılanı yineleme gücüne sahip özel yaratıklar olarak yeterince doyurdular. Bu yüzden artık anlatılarda bir tane süper kahraman yetmiyor, seyircinin açlığını kesmek için kolektif bilincin ezberine hitaben Tanrılar, kahramanlar, anti kahramanlar ve atalar aynı fakat farklı olduğuna inandırılan yapılarda tekrar ısıtılıp bir daha pişiriliyor. Arkaik toplum insanına masalların kökenindeki sırrı bilme, dibine inme ve neden, nasıl, nerede meydana geldiklerini ve yok olduklarını öğretme yemiyle Gotham seyircisinin iştahı arttırılıyor. Bir efsanenin ya da mitin yaratılış öyküsü yeni oyunlarla, haftalık gerilim gücünü taze tutacak tuzaklarla ve karakterlere ilave edilen yeni dokunuşlarla izlenilir ve çekici kılınıyor. Gotham’ın metnini usta ve yoğun gösteren en önemli öğe ise sürekli tutulan orijinallik müjdesi, asıl meseleyi gösterme iknası ve elbette grotesk mekanın karanlık atmosferinin büyüsüdür. Uzam ve kahramanlar birleşimi çizgi roman, polisiye, macera, ütopik ve distopik evrenler yarattığı için hazırdaki seyircisini direkt bağımlı kılarak uyutuyor, oyalıyor ve netice de eğlendiriyor.
Aslında Gotham’ın analizi, eleştirisi ve sentezi olarak okunabilecek bir film var bugünlerde! Aynı metnin hem rüya hem de kabus olabildiğini resmeden ve çok açılı bakmaya izin veren trajik, ironik, absürt ve yine de gerçekçi bir alan açıyor en azından. Birdman tüm pelerinliler için söylenebilecekleri sıralıyor, dolayısıyla bu yazı yerine Gotham’ı Birdman’e sorun…