Flash TV’de katıldığı programla yüzü ilk kez ekrana yansımıştı. İşlediği cinayet nedeniyle değil evlenme talebiyle ekranda olan o yüz “İki kadını öldüren erkek evlendirme programında kendine eş aradı” altyazılarıyla programdan kovulmuştu. Geçtiğimiz haftalarda aynı kişiyi Seda Sayan’ın programında gördük, kendisi bu kez Seda Sayan’ın söylemiyle “deşifre edilmek” için ekrandaydı. Kadınlar kanmasın diye bu kişiyi ekrana çıkardığını söyleyen Sayan, yayına itiraz eden bürokratlar ve izleyiciler tarafından eleştiri yağmuruna tutuldu.

Gelin bu yayından da bir hafta öncesine gidelim. Songül Karlı karısını tornavidayla yaralayan bir kişiyi ekrana çıkararak boşanmak istemediğini söyleyen adama mikrofon uzattı. Karısına hala aşık bir adam olarak tanıtılan kişinin darba maruz kalan eşine ise sunucu Karlı tarafından “Eşin seni çok seviyor” çağrısı yapıldı. Bu program da eleştirilerle gündem olurken RTÜK kadına yönelik baskıları teşvik ettiği gerekçesiyle ceza aldı.

Seda Sayan’ın programında erkeğin hayatındaki iki kadını nasıl öldürdüğünü soğuk kanlılıkla anlatması, hatta makdülün oğluyla canlı yayında konuşması izleyenlerin kanını dondururken, Karlı’nın cinayete teşebbüs eden konuğunu karısıyla barıştırma çabası beni hayrete düşürüyordu. Alevlenen kadına şiddet tartışmaları bir yana odağı kadın programlarına çevirmek istiyorum.

Sokakta Eş Bulamayan Ekranda Mürüvvet Kovalıyor

Seda Sayan’ın programındaki örneğin de vurguladığı, “Evlilik Pratiklerinin Dönüşüm/Yeniden Üretim Sürecinde Evlendirme Programları” adındaki makalede detaylandırıldığı üzere programlar evlilik piyasasını genişleterek sosyal yaşamda eş bulamayan kişilere evlenme imkanı sunuyor. Yaşlı çiftler, çok kez evlenip boşanmış olanlar, yabancı uyruklu kişiler, çocuk sahibi olanlar kısacası toplumda flört etmesi ve eş bulması zor olan kişiler bu programlar aracılığıyla evleniyor. İki eşini öldüren adamın evlenmek için kendisini ekrana atması da bu nedenle tesadüf değil. Bu evliliklerin niteliği, sonuçları ve nedenleri tartışılabilir, ancak konumuz bu değil. Belirtilmeli ki bu programların da dışladığı evlilikler var. Örneğin eşcinsel birliktelikler programlar içinde yer almıyor yani evlilik çatısı içinde ötekileştirilenlere bir yuva vadeden bu programlar da aslında bir başka kısmı ötekileştirerek kendi evlilik çatısını yaratıyor.

Televizyonda Şiddet İzleyiciyi Güvensiz Hissettiriyor

Başladığımız yere geri dönersek… Televizyonda iki kadını öldürmüş bir adamın eş araması bilinçli bir gösteri olabilir mi? Olabilir, bilmiyorum… Bu gösterinin amacı yalnızca dikkat çekmek mi peki, olabilir elbette.

Yalnız bu şiddet anlatılarının uzun süreçte farklı sonuçlarından da bahsetmeliyiz. Şiddet, aldatma gibi pekçok kötü ilişki ve evlilik hikayesinin ekrana geldiği programların izleyicinin güven algısında rol oynadığını vurgulayarak ilerlemek istiyorum. Gerbner’in ekme kuramı üzerine yani TV izleme süresinin izleyicideki etkiyi artırdığı ve toplumsal algıyı zamanla değiştirdiği kuramı üzerine düşünürsek şiddet anlatıları içeren programların zamanla izleyicinin güvensizlik duygusunu artırdığı hatırlanabilir. Kendini bu anlatılar karşısında emniyetsiz hisseden izleyicinin aileye, toplumsal düzene ve elinde olanlara daha güvenle bağlandığı ve tam anlamıyla “beterin beteri var” anlayışıyla haline şükrederek durumuna duyduğu öfkeyi bastırdığını iddia etmek yanlış olmayacaktır.

Elbette yalnızca kadın programları değil aksiyon filmlerinden haber bültenlerine, dizilerden korku filmlerine kadar tüm şiddet anlatıları bu algıyı destekler. Korkunun araç olarak kullanılmasıyla iktidar ve statükonun pekiştirilmesi de medyanın etkileri hatta misyonları arasında sayılabilir. Karlı’nın programında olduğu gibi cinayet girişiminin ayrılmak için bir neden olarak görülmemesi tam da bu şiddeti meşrulaştırmadır.

Günde ortalama 5 saat TV izleyen kadınların hayatında büyük boşluklar dolduran bu programların, ekrandan verilen mesajların sonuçlarını yaşıyoruz, yaşamaya da devam edeceğiz. Elbette kadına şiddetin tek nedenini bu yayınlar olarak görmek indirgemecilik olur ancak, kadına şiddet bugün meşrulaşıyorsa bu programları yapanların da izleyenlerin, seyirci kalanların da bu darpta parmak izi bulunuyor. Bu yazı bir günah çıkarmadan ziyade, konuyu köşesine dahi taşımayan TV yazarlarının, yayını normal gören izleyicilerin, sesini çıkarmadan kanal değiştiren sizlerin, bizlerin elindeki kanı fark etmesi için bir çağrıdır. Fark ediniz, hepimiz suçluyuz…

 

Gizem Kaboğlu

 

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldum. atv haber merkezi’nde ve Radyo Marmara’da yaptığım stajlarla deneyim kazandım. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda “Eleştirel haber okuryazarlığı” eğitimi, İstanbul Film Akademi’de Filmlerle Psikoloji Sinematerapi Atölyesi ve Gümüşlük Akademi’de Ümit Ünal’la Senaryo Bakışı atölyelerine katıldım. One Dergi’de başlayan yazın kariyerime Televizyon Gazetesi.com’da ve Dipnot.tv’de muhabir, yazar ve editör olarak devam ettim. 2008 yılından bu yana televizyon üzerine yazılar yazıyor ve röportajlar gerçekleştiriyorum. Süre zarfında 2. ve 3. Antalya Televizyon Ödülleri’nde “önjüri üyesi” sıfatıyla görev üstlendim. 4 yıl boyunca Dipnot Tablet Dergi’de okurla buluştum, şimdilerde Cine Dergi’de yazı ve röportajlarımla yer almaya devam ediyorum. Kariyerimin bir diğer ayağı olan e-ticaret alanında sektörün lider şirketlerinden birinde 3 seneyi aşkın süre Editör ve Pazarlama İletişim Uzmanı olarak çalıştım. 2016 yılında atv ekranlarına gelen Kaçın Kurası adlı dizinin senaryo ekibinde yer aldım, dizi ve film senaryoları yazmaya devam ediyorum. Gizem Kaboğlu yazıları www.gizemkaboglu.com adresinde arşivlenmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.